Çarşamba, Temmuz 22, 2020

Yıldırım



Otuzlu yılların ikinci yarısında, hız ve sür'at gibi nitelemelerin dillere pelesenk olduğu (dile sirayet ederek yaygınlaştığı)  bir zaman aralığında, Türk Polisi büyük şehirlerde motorsiklet kullanmaya başlıyor. Oluşturulan motorlu ekiplere de "Yıldırım Ekipler" adını veriyorlar. Suç mahalline-olay yerine çabucak "intikal" edecek, suçluları "korkutacak" modern bir oluşuma kalkışıyorlar. 

Her şehri bilmiyorum, Yıldırım Ekipler Ankara'da Stadyumun hemen yanında konuşlanıyor... Sadece motorsikletler değil, hafif Jeepler de dahil ediliyor işin içine. Bilmeyenler için yazayım Eski Ankara, tren İstasyonu ile kale arasında gelişmiştir. Cumhuriyet, yerleşim yönünü Dışkapı ile Çankaya Köşkü arasında istifler. Yıldırım Ekipler ise Eski Ankara'ya daha hakim bir konuma kurulmuş ki, daha kolay müdahale edilebilsin... E nihayetinde Kale'nin dibinde "Kerane" var, şaraphane, kumarhane var. Kabadayıların hakim olduğu bir Ankara underground'u var. Suçlulara ve suçun daha çok işlendiği bir yere çarçabuk varabilecekleri bir yere mevzilenmişler. Eskilerin deyişiyle "vınn!" diye iniveriyorlar Bentderesi'ne...

Yukarıdaki görsel, o ekiplerden birinin (muhtemelen İstanbul'un) gazetelere servis edilmiş bir fotoğrafı... Merakınız varsa motorsikletli polis fotoğraflarıyla (hele böyle sıra sıra dizilmiş, toplu olanlarıyla) sık karşılaşıyorsunuz. Bu kadar çok olunca yaygınlaştırmak, duyurmak, bir tür "gövde gösterisi" yapmak istendiği anlaşılıyor. Ahaliye  "güven" vermek, hissiyat olarak o duyguyu pekiştirmek de var elbette. Siren sesi, düdük sesi gibi motor sesi de "caydırıcı" olsun isteniyor. Bir de teknolojik bir üstünlük içeriyor. Yakın dönemdeki "bilgisayar" ya da sokak kameraların etkisini düşünün ... Hepsi tahakkümün maddi ve psikolojik "dokunuşları"... aynı "saksıdan"çıkıyorlar.

Tahakküm denince, gündelik dilde hafif geriliriz... oysa tahakküm, "rıza" ile olur, "biz", bizi koruyup kollaması için birine hak devreder, "kanunu" korumasını isteriz, tahakküm etme hakkını birine teslim ederiz... Ne ki, onun "kanun koyucu" olma-davranma ihtimalinden endişelenir ve o ihtimal sebebiyle esasen koruyucudan da hazzetmeyiz. Garip bir itme-çekme halidir bu... 

Telsizin yaygınlaştığı dönemlerde kullananlara "Radyolu Polisler" deniyordu, o da korkutuyordu... Bugün, telefonla nerelere gittiğin, hangi numaralarla (kimlerle) biraraya geldiğin tespit edilebiliyor... ya da buna inanmamız bekleniyor. Suçlular korksun deniyor, hepimiz korkutulduğumuzun farkındayız, korkuyu onaylıyoruz. 

Gösteri, korku, ritüel, suç ve teknoloji, gece  ve gündüz içiçe yaşıyor... Hatta şayiası hakikatından daha fazla etkileyerek yaşıyor. Vınn diye iniyor aklımıza...

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails