Büyüdüğüm yerde, bana güzel gelen bir halk kütüphanesi vardı. "Laz mütahit" işi renksiz bir apartmanın giriş katına açılmıştı, ortalama bir züccaciyeci büyüklüğündeydi. Hemen hepimiz oraya dönem ödevlerimizi yapmaya giderdik. Büyük saçmalıktı o ödevler. Bir ansiklopediyi açar ve oradaki maddeyi aynen geçirirdik beyaz kağıtlara. Dolmakalemle, ince ince, tane tane, altına çizgili kağıt koyarak, hizayı bozmadan, satır kaydırmadan. Hepsi birbirinin aynısı olan ödevler teslim ederdik hocalara. Yazısı güzel olan yüksek puan alırdı galiba. Hocalar da okumazdı o ödevleri.
Tüm eğitim sisteminin, meslek öğretmeyen her okulun, buna üniversiteler de dahil elbette, vakit geçirmek, meşgale yaratmak üstüne kurulduğuna inanıyorum. Sadece buna yarıyorlar. Biz vergi veriyoruz. O vergilerden hocalara maaş çıkıyor, onlar da orada öğrencilerin güzel güzel sıralarda oturmasını sağlıyorlar. Yaz kızım, yaz oğlum, ödev yap, oku, kendini kurcalama, sınava gir falan filan..
Hiç bir öğretmenime karşı kendimi borçlu hissetmiyorum. 36 yaşıma kadar eğitimimi sürdürdüm, doktora yaptım, geriye dönüp bakıyorum, hele üniversite öncesinde, üzerimde bir gıdım etkisi olan birini hatırlayamıyorum. Öğretmen hikayelerim dayaklarla, bağnazlıklarla, dayatmalarla dolu...Başka türlü etki bıraktılar bende. Onlara benzeme korkusu mesela.
Kitaplar olmasaydı, kendimi eğitemezdim. Kütüphaneler insana seçme şansı verir, sınıfına gelen öğretmenin dayatması gibi değildir oradakiler. Bakarsın, çeşitlendirirsin, fark edersin, bırakırsın, yeniden başlarsın...
Kütüphanedeki kitapların birileri tarafından seçildiğini, okuma zevkinin manipüle edildiğini bile orada anlarsın...Kitapçılara, sahaflara gitmeyi öğrenirsin...Alternatifleri akletmeyi bilirsin...Ölçer, biçersin.
Kitaplar, hiyeraşileri kutsadığı gibi hiyeraşileri yıkmayı da öğretir size. Öğretenlere nanik yapabilmeyi öğrenirsiniz kitaplardan...
Eğitimin bir parçası olarak kutsanır kitaplar, oysa eğitim sisteminin alternatifidir kitaplar...
Gezici kütüphaneler, kayboldu gitti, nostaljiye meze oldular, gerçi internet sebebiyle kütüphaneler de azalıyor, artmıyor...
Kütüphaneler, bana misyonerler gibi gelir hep, romantize ettiğimin farkındayım, hangi kitaplarla yollara düştüklerini, ne'leri önemsediklerini tartışmıyorum üstelik..."Bak burada başka bir dünya var", "burada bir pencere", "gir içeri" diyebilmeleri hoşuma gidiyor. Bunun ihtimali bile hoşuma gidiyor.
1 yorum:
Egitim sistemimiz hakkinda orta yasi gecmis bir insan olarak epey zamandir dusunuyorum. Benim de ustumde etkisi olan bir tek ogretmen (ilk, orta, lise, universite dahil) yok, isimlerini bile hatirlamiyorum. Yarim yamalak bazi ansiklopedik bilgi ile sisirilmis beyinler, ve de sisirilmis egolar yaratan bir system. Yani buyuk bir zaman kaybi ve israf. Maalesef kutuphaneler de benim donemimde kitaplarin okunacagi yerler degil kilit altinda tutuldugu yerler olarak ulasilabilir yerler degildi. Elime ne gecerse onu okuyabildigim icin kitaplarin da benim icin ciddi bir egitici rolu oynadigini soylemeyecegim. Bu yasimda bunlari telafi etneye calisiyorum. Sevgi ile kalin. Sezen Tumer
Yorum Gönder