Çarşamba, Aralık 04, 2019

Zekeriya Sertel'in Savunması

Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel, Cami Baykut, H.L.Dördüncü sanık olarak mahkemedeler...
Bugün, Tan gazetesinin tahrip edildiği gün... 4 Aralık 1945 tarihinde dönemin muhalif  gazetesi olan Tan, devlet eliyle, siyasi polisin ve milli istihbaratın düzenlediği bir eylemle saldırıya uğrayarak susturulmuştu. 

Gazetenin gençlerden (ve anlaşıldığı kadarıyla resmi görevlilerden) oluşan bir kalabalık tarafından tahrip edilmesi, çıkamaz hale getirilmesi hakkında herhangi bir adli işlem olmamış, üstelik olaydan sonra geçmişte Tan’da yayınlanmış -ve o tarihte suç duyurusu yapılmamış- yazılardan ötürü davalar açılmış, Serteller’e ve kimi yazarlarına mahkemelerde eziyetler edilmişti. 

Tan gazetesinin tahrip edilmesinin nedeni olarak Serteller’in devrin hükümetine ve CHP’ye karşı gösterdikleri cesur eleştirellik kadar haklarındaki her türlü iddiaya inatla cevap vermeleri gösterilebilir. Öfke kadar tedirginlik de yaratmışlardı. Sertellere yönelik kampanyanın sonuçları o kadar sert, bitirici ve tepeden inme olmuştu ki, ne Tan Gazetesi bir daha varolabilmiş ne de Serteller basında yeniden yazı yazabilmişlerdi.

Gazetenin önemli isimlerinden Zekeriya Sertel'in 17 Mart 1946 tarihinde mahkemede yaptığı savunmasından bir bölüm aktarıyorum. İnsan ister istemez, yaşadığı zamanla, bugün olup bitenlerle kıyaslıyor. Değişmezliği hissetmemek imkansız, İfade özgürlüğü ve eleştiriye tahammülsüzlükle geçen ömrümüze ne demeli, nasıl açıklamalı bilemiyorum.  Hep yazıyorum, "yazık bize"...
...

Sayın hâkimler, huzurunuza böyle bir dâva ile gelmiş olmaktan dolayı şahsım namına, iftihar, fakat memleket hesabına hicap [utanç] duyuyorum.

Şahsım namına [Kendi adıma] iftihar duyuyorum [övünüyorum]. Çünkü bu dâva, adi bir hakaret dâvası değil, memleketin hürriyet ve demokrasi davasıdır. Hâdiseler ve bilhassa müddeiumumiliğin [Savcılığın] bir türlü yakamı bırakmayarak ve mütemadiyen [sürekli] hürriyet ve demokrasi müdafaası [savunması] için yazdığım yazılarımı seçerek mutlaka beni cezalandırmağa çalışması, isteyerek veya istemeyerek, beni bu davanın kahramanı haline getirmiştir. Bir hürriyet ve demokrasi kurban ve kahramanı olarak huzurunuzda millete hesap vermeğe mecbur edilmiş olmak [zorlanmam], hayatımın en şerefli ve zevkli safhasını teşkil eder [oluşturur].

Fakat memleket namına hicap [utanç] duyuyorum; Çünkü, bütün dünyanın kabuk değiştirdiği, bütün milletlerin daha geniş hürriyet ve demokrasiye doğru koştuğu, milyonlarca insanın uğruna kan döktüğü hürriyet ve demokrasinin muzaffer olduğu [galip geldiği] bu devirde, demokrat bir rejime sahip olduğu iddia edilen bu memlekette bir vatandaşın hürriyet ve demokrasi kurbanı olarak mahkeme huzuruna sevk edilmesi [getirilmesi] utanılacak bir hâdisedir [olaydır].

Memleket namına utanıyorum; Çünkü, Cumhurreisinin [Cumhurbaşkanının] ağzından memlekette tenkidin [eleştirinin], bilhassa [özellikle] hükümeti tenkidin bir hak olarak ilân edildiği, rejimimizin ana karakterinin demokrasi olduğu iddia edildiği bir zamanda bir fikir yüzünden mahkemeye düşmekliğim ortaya atılan iddialar ve yapılan vaadlerle [verilmiş sözlerle] acı bir istihzadır [alay etmektir].

Memleket namına utanıyorum; Çünkü altına imza koyduğumuz Birleşmiş Milletler anayasası ile insanlık haklarına riayet etmeği [uymaya] vaad ettiğimiz [söz verdiğimiz] halde her hür vatandaşın en tabiî [doğal] hakkı olan. tenkit [eleştiri] hakkımı kullandığım için huzurunuza getirilmem memleketimin ve milletimin milletlerarası şeref ve haysiyetini kırıcı bir hâdisedir. Memleketimi ve milletimi bütün dünya milletleri karşısında taahhüdüne [üstlenme sözüne] riayet etmeyen [uymayan] bir millet olarak küçülmüş görmek beni utandırıyor.

Utanıyorum, Çünkü, otuz beş senedir hürriyet için çırpınan ve demokrasiye varmak için mücadele eden bu memlekette hâlâ bir fikrinden ve bir tenkidinden dolayı bir vatandaşın mahkemeye sevkedilmesi [götürülmesi], bu sahada otuz beş senede bir adım bile ileri gidemediğimizi gösteren hazin  [üzücü] bir vakıadır [olgudur]. Hâlâ fikre zincir vurma teşebbüsü, hâlâ zulüm ve istibdat [monarşi, despotluk] sevdası. Bu memlekette hâlâ sabah olmadığını görmek insanı yeise [karamsarlık] düşürüyor ve utandırıyor.

Nihayet memleket namına utanıyorum; Çünkü iddianameyi dinlerken insanın aklına gayri ihtiyarı [elinde olmayarak] şu meşhur hikâye geliyor: Bu ne koyundur, ne keçi, bu Allahın bir belasıdır, cezamız ne ise verin gidelim.

Filhakika [Doğrusu] benim mahkemeye sevkimi icap ettiren [gerektiren] yazıda, müddeiumuminin tâbirile [yorumuyla], bende ve yazımda, mevcut olmadığı halde, üzerime atılan suç ne? (...)


Not: Eleştirenler olduğu için yazıyı hızla sadeleştirecek müdahalelerde bulundum. Bu türden sadeleştirmeleri ve sözcük seçimlerini sevmiyorum, yine sevmedim, affola. 

2 yorum:

Ahmet Haşim dedi ki...

Çok ilginç bir tesadüf..ben de Zekeriya Sertel in Hatırladıklarım isimli eserini okumuştum iki hafta kadar önce, ve bugünle çok benzeşen bir çok olay dikkatimi çekmiş, bu memlekette bazı şeyler hiç değişmiyor diyerek hayıflanmıştım..

Adsız dedi ki...

Üzüm yemek değil...

Related Posts with Thumbnails