Uzak Şehir karanlık bir öyküyü anlatıyor fakat diğer
kitaplarında ondan kalır yanı yok. Ankara üzerine yazarken hüzünlü senaryolar
seçmenizin nedenleri var mı, varsa nelerdir?
Uzak Şehir, Emanet Şehir’e
göre daha sert ve karanlık bir hikâye. Bu bir üçleme olduğu için finalin daha
koyu olması gerekiyordu, böyle bir perspektifi olması gerekiyordu veya… Hüzünlü
senaryolar seçiyor muyum, alt sınıfları ve suçluları anlatıyorsanız, dramatik
bir eksen kurmak zorundasınız, anlattıklarımın ister istemez kederli bir tadı
oluyor, methetmiyorum, kimseyi kahramanlaştırmıyorum çünkü.
İlk kitapta birçok farklı çizerle birlikte çalıştınız,
diğerlerindeyse Berat Pekmezci ile devam ettiniz. Onunla devam etmenizin sebepleri
nelerdir?
İlk kitap çok hikâyeli bir
antolojiydi, daha kısa sürede üretildiği için çok çizerli olması gerekiyordu
ama diğerleri daha uzun hikâyeli albümlerdi. İkinciyi Berat’la çizeceğimi
biliyordum ama üçüncüye, ikinciyi çalıştıktan sonra karar verdim. Takıntılı
biriyim, yoğun çalışmak, hayattan kopmayı gerektiriyor, herkes bu tempoyu göze
alamıyor. Berat’la iyi çalıştık ikinci albümde, devamı öyle geldi. Herkesle
çalışılmıyor, uyum gerekiyor, benzer bir ritmi tutturmak gerekiyor. Berat’la
uyumlu çalıştığımız için üçüncü albümde de birlikte çalıştık.
Çizgi romanlarda yazar ve çizer farklı olduğunda hep
merak ettiğim bir konu var. Sizin Berat Pekmezci’nin çizimlerine onunda
senaryoya herhangi bir katkısı ya da müdahalesi oldu mu, olduysa hangi
durumlarda?
Çeşitli çalışma biçimleri
var. Berat, bitmiş ya da tamamlanmış senaryo bölümlerini çiziyor. Sadakat
gösteriyor senaryoya. Ben taslaklara bakıyor ve sahnelerle senaryo uyumunu
karşılaştırıyor, onun yorumunu inceliyor, önerilerde bulunuyorum. Taslaklarda
revizyonlar oluyor ve senaryo çizgi romana dönüşürken, görsel olarak biçim
değiştiriyor. Daha en başta tipler, mekânlar epeyce çalışıyoruz, görsel bir
arşiv sağlıyorum. Berat, senaryoyu görsel olarak daha iyi anlatabilirim ile uğraşıyor
aslında. Öte yandan uzun süre çalışınca bir uyum yakalıyorsunuz, ben onu
serbest bırakıyorum o da bana önerilerde bulunuyor artık. Örneğin ben Uzak
Şehir’de hiç anlatım kutusu kullanmayacaktım, Berat ısrar edince, senaryoya
başladıktan, çok sayıda sayfa çizildikten sonra yeniden bir anlatım dili
kurdum. Bu tür iş bölümlerinde çalışma biçimi nasıl verimli oluyorsa o yönde
değişir.
Emanet Şehir’de 1940’lı yılları seçmenizin belli bir
nedeni var mı, sizce Ankara’yı o yıllarda özel kılan nedir?
Dumankara, 1916 Yangını ile
başlar, o da bir tercih. 1923 sonrasında Ankara bir vitrin şehir olarak
tasarlanır, cumhuriyete model olması için uğraşılır. İstanbul’a alternatif
olacak yeni bir şehir olsun isteniyordur. 1950 ile birlikte bu uğraştan
vazgeçilir ve İstanbul yeniden öne çıkar. Emanet Şehir, tam bu değişim anında
geçiyor. Bir tür hayal kırıklığı, bir başarısızlık hissi ve değişim arifesinde
geçiyor veya.
Uzak Şehir’de bu sefer karşımıza Alevi –solcu bir mahalle
de yaşayan, silik bir kenar mahalle delikanlısını başkahraman olarak görüyoruz.
Bu kara hikâyenin kahramanı için neden böyle bir çevre seçtiniz?
Bu bir suç hikâyesi.
Türkiye’de yoksul bölgeler sanılanın aksine iktidar partilerine destek
verirler. Muhalif bir mahalleyi arkaplan olarak kullanmak istiyordum, bu
sebeple böyle bir tercihte bulundum. Üstelik, kahramanlardan birinin vicdani
bir huzursuzluk yaşaması için de bu türden bir gerginlik gerekiyordu.
Ankara üçlemesi özellikle Ankaralılar tarafından çok
beğenildi. Başka grafik roman projeleriniz var mı? Varsa, içerikleri ve
kimlerle çalıştığınız hakkında biraz bahsedebilir misiniz?
Evet var, iki ayrı çalışma
daha sürdürüyorum. Aslında ikisi de tarihi çalışmalar ya da en azından o
biçimde tarif edilebilirler. Biri Sefa Sofuoğlu ile birlikte hazırladığımız,
1951. İsminden de anlaşılabileceği gibi o yıl içinde bir siyasi hikâye. Diğeri,
Taner Duran’la yaptığımız, 1930’larda geçen bir kabadayı hikâyesi. Yine bir
dönem panoraması, siyasi itişmeler, suç dünyasına ilişkin ayrıntılar vs
Aylık çizgi roman dergisi Hortlak yolda. Çizgi roman “All
Stars” denilecek bir ekipten oluşuyor kadro. Nasıl ortaya çıktı, size teklif
nasıl geldi, orada neler yazacaksınız? Biraz bahsedebilir misiniz?
Uykusuz yeni bir çizgi roman
dergisi çıkartmak istiyordu, benden de çizgi roman hakkında yazılar yazmamı
istediler. İki nedenle çekincem vardı, biri ben genel olarak mizah
dergilerinden uzak duruyordum, haklarında yazı yazdığım için bir mesafem olsun
istiyordum. İkincisi, benden istenen yazılar, böyle bir dergiye uygun
olmayabilirdi. Hem konuştuk, hem de ben düşündüm. Bakalım, en azından
başlangıçta bir katkım olacak, sonra ne olur ben de bilmiyorum.
Biraz da Türkiye’de çizgi roman ve çizgi roman okurluğu
üzerine konuşmak isterim.
Eskilerde olduğu kadar bir çizgi roman sevgisi furyası
yok bu zamanda. İnternet veya teknolojinin gelişmesi dışında, sizce sebepleri
nelerdir? Türk kökenli çizgi roman eksikliğinden kaynaklanıyor olabilir mi?
Tek bir cevabı yok bunun,
şunu iyi biliyorum, neredeyse çeyrek asırdır böyle bir sorun var. Ben iyimser
biriyim yoksa üretim yapamazdım. Konuşulan hikayeler anlatırsanız her zaman
ilgi görürsünüz. Dün nasılsa yarın da öyle olacak.
Hiç çizgi roman okulu açmak gibi bir düşünceniz oldu mu?
Sizce Türkiye’de böyle bir okul açılsa başarılı olur muydu, bunun için neler
gerekirdi?
Böyle bir idealim olmadı,
yakın zamanlarda üniversitelerde ders anlatmamı isteyen teklifler aldım,
alıyorum ama kendi yoğunluğumdan kabul etmedim. Üniversiteden istifa ettikten sonra
dışarıdan lisans ve yüksek lisans dersleri verdim. Hazırlanmak, özel vakit
ayırmak gerekiyor, heyecan, iştah ve zaman istiyor. Bunu yapamıyorsanız, o işi
sürdürmemelisiniz. Yoğunluktan dersleri sürdüremedim. Belki ileride, emekli
olduktan sonra yapabilirim.
Son birkaç soruyu daha kişisel sormak isterim.
İlk okuduğunuz çizgi romanı hatırlıyor musunuz? Neydi,
siz de nasıl bir etki bırakmıştı?
Okuma yazma bilmiyordum,
teyzem bir Tommiks almıştı, ilk onu hatırlıyorum. Ne yazdığını bilmediğim için
abime okutmuş, uzun uzun resimlerine bakmıştım… Kendi paramla aldığım ilk çizgi
roman Mister No’ydu. Çocukken beni en çok etkileyen çizgi romanlar Yüzbaşı
Volkan ve Tarkan’dı.
En çok beğendiğiniz çizgi roman serisi, karakteri
hangisi, neden?
Ben obur bir okurum, takılıp
kalamıyorum, bir sürü güzel kitap, film ve dizi var hayatta. Oradan oraya
sürükleniyorum. 17 yaşımda bana bunu sorsanız, ünlü Heavy Metal dergisinin
abonesiydim. Moebius severdim, Ken Parker okurdum. İlban Ertem, Suat Gönülay ve
Engin Ergönültaş işlerini takip ederdim.
Çizgi roman okumaya yeni başlayacaklar için Türk, yabancı
tavsiyeleriniz var mı?
Bu yazıyı okuyanlar, bu yaşa
kadar çizgi roman okumadılarsa… Maus ya da Persepolis okusunlar, Corto
Maltese’i keşfetsinler…
Söyleşiyi GazeteBilkent için Yağmur Yıldızhan ile yaptık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder