Kitabınız “Dumankara: Hayat Bir Yangındı” için çizgi roman albümü,
nasıl bir özelliği var?
Dumankara bir grafik roman albümü. Grafik
roman için daha nitelikli çizgi roman
denebilir. Her şeyi başaran, muktedir kahramanların merkezde olduğu geleneksel
çizgi romanlardan farklı bir hikâyesi olan, edebiyata yakın, daha insani ve
daha derinlikli metinler. Kitap ayracı kullanarak okunan çizgi romanlar da
deniyor. Dumankara bu türden bir çalışma.
Çizgi romana ilginiz nereden geliyor?
Bu konuda çeşitli kitaplarım var, sanıyorum Türkiye’de
çizgi roman hakkında en çok yazı yazmış araştırmacı benim. Dumankara da ister
istemez bu ilginin bir sonucu.
Çizgi romanların size göre öne çıkan yanları nelerdir?
Yüz yıl önce kolay okunur olması nedeniyle ilgi
çekiyordu. Gazeteler daha fazla satabilmek, okur yazarlığı sınırlı olan
kitlelere ulaşabilmek için çizgi romanı araçsallaştırdılar. Bugün daha çok
sinemaya ve edebiyata benzetiliyor ama her ikisine göre daha zayıf ve daha
güçlü olduğu yanları olan, esasen ikisine de çok benzemeyen bir anlatım aracı
demek gerekiyor.
Kitabınızda senaryosu size ait 21 hikâyeyle Ankara’yı anlatıyorsunuz,
yazarken nelerden etkilendiniz?
Sevdiğim yazar ve hikâyeciler yıllar içinde değişmekle
birlikte genellikle yoksul hikâyelerini, geniş anlamıyla haksızlık hikâyelerini
severim. Grafik roman yapmak ve genel olarak türe ilişkin beklenti ve
yargıların dışına çıkmak istediğim için edebiyata yaklaşmaya çalıştım. İnsan
pek çok şeyden etkileniyor ama ne yapmak istediğinize bağlı olarak o
etkilenmeleri belli bir amaca evriltiyorsunuz.
Kitapta 19 çizerde size eşlik ediyor, hikâyelerinize bir bütün
oluşturuyor, bu süreçte sanatçılarla nasıl bir süreç yaşadınız?
Böyle bir kitap yapmaya karar verince önce senaryoları
yazmaya başladım, sonra hikâyelere uygun çizerleri aradım. Birlikte çalıştığım
çizerler dışında yeni insanlara ulaşmaya çalıştım. Bir yandan da yazmaya devam
ediyordum. Çizere göre hikâye düşündüğüm de oldu, hikâyeye göre çizer aradığım
da. Üç aylık bir çalışmanın sonucunda kitap tamamlandı.
Örneğin Ankara 1916 hikâyesini ve görsellerini nasıl hazırladınız?
Sadece o hikâye için değil bütün kitap için bir görsel
arşiv oluşturdum ve çizerlere çalışmanın başında bunları aktardım. Hikâyenin
geçtiği döneme ilişkin Ankara resimleri, sokaklar, binalar veya o yıllara ait
ayrıntılar… Bütün çizerler kapsamlı bir görsel arşive sahip olarak çizimlere
başladılar.
Hüzün kalbimize çökmüş uzun bir cümle... Biz bu
kavgayı kaybettik!" ile ne demek istediniz?
Bu arka kapak yazısından… Dumankara’da genellikle
yoksulların ve sıradan insanların hikâyesini anlattım. Sıradan insanlar ancak
çıldırdıklarında, intihar ettiklerinde, cinayet işlediklerinde haber olurlar.
Kendilerini anlatacakları, ifade edebilecekleri anlatım kanalları yoktur.
Sıkıntılarla, kavgayı ta en baştan kaybettiklerine dair bir hissiyatla
yaşarlar. O sebeple zaferleri geçicidir. Zaferlerini ve mağlubiyetlerini bile
başkaları anlatır.
Ankaralı yeni nesil, Kaledibi ve civarını, ve buradaki tarihi doku
hakkında fazla bilgi sahibi değil gibi görünüyor. Siz de bir Ankaralı olarak bu
civar hakkında neler söylemek istersiniz?
İnsanların ilgisini çekecek ve ilgileri dağıtacak çok şey
var bu hayatta. Şehir, Eskişehir yoluna doğru büyüyor ve değişiyor. Kızılay
bile bir cazibe merkezi değil artık. Ticari hayat Avm’lere toplaşmış durumda.
Ulus’un hatıra gelmesi pek çok bakımdan zor. Hamamönü çevresinde hijyenik bir
düzenleme yapılıyor. Eski Ankara evi adı altında, hemen tüm Türkiye’de
benzerleri yapılan türden konaklar yapılıyor. Kale çevresinde turistik
düzenlemeler daha önce yapılmıştı. Tarih dokusunun korunduğunu söyleyemeyiz, yeni
bir tasarım çünkü bu, steril ve estetize edilmiş turistik bir yapılanmadan söz
ediyoruz. Tektipleştirme, evlerin bile renginin aynı olması insana daha çok tv stüdyosu
havası veriyor. Bu denli endüstriyel tasarım inandırıcı da olmuyor
Milliyet, 10.6.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder