(…) Devlet-Toplum dikotomisi, yeni ortak bir dilin oluşmasını kolaylaştırdı. Şerif Mardin kadar Sabri Ülgener, Cemil Meriç ve belli bir oranda İdris Küçükömer bu dilin paydasını oluşturuyordu. Buna karşılık, Altmışlı yılların en çok konuşulan referansları olan Doğan Avcıoğlu, Niyazi Berkes ve Şevket Süreyya Aydemir “devletçilik”le özdeşleştirilmiş, sol-yasal Kemalizm ile birlikte anılır olmuştu. Kimi yazarlar, daha önce hiç yazmadıkları ve kavga ettikleri yayınlarda yazılar yazarak, paylaşılan dili yaygınlaştırdılar. Hatta, ironik biçimde bu dil eski dil-yeni dil dikotomisinden sıyrılarak birbirine yaklaştı. Yalnızca kullandığı sözcüklere bakarak yazarının siyasal görüşlerinin anlaşıldığı bir dönemden gelinen bu sentez oldukça manidardı. Bu yeni dil, kimi özellikli düşünce dergilerinin paylaştığı bir ortaklık olmaktan çıkarak, Radikal, Yeni Yüzyıl gibi gazetelere, köşe yazılarına ve televizyonlardaki tartışma programlarına sirayet etti.
Devlet-karşıtı ortak dilin tarih anlayışı, resmî tarih kadar popülizme eklemlenmiş ve yeniden üretilmiş sol ve sağ tarih anlayışlarıyla, bir başka ifadeyle radikalliği yumuşatılarak içselleştirilmiş “yeni” resmî tarih biçimleriyle bir tür hesaplaşma içerisindedir. Bu farklı tarih anlayışları kronolojik olarak birbirlerini izleseler de, kimi zaman kendi dönemi içerisinde önemsenmeyen tarihyazımlarının sonradan “ortaya çıkarak” yakın durduğu anlayışa eklemlendiği ya da açıkça “sahiplenildiği” görülmektedir. İkinci olarak, doksanlı yıllarda tarih ve sosyolojinin yeniden popülerlik kazanmasıyla, geçmişin okunması disipliner bir nitelik kazanmış, tarihyazımı kültür ekseninde, siyasal yaşama ve sosyo-ekonomik gelişmelere endekslenmiştir. Bu değişiklik, meslekten tarihçileri etkileyen toplumsal tarih çalışmalarıyla ve bütüncül olarak sosyal bilimlerdeki gelişmelerle açıklanmalıdır. Toplumsal tarih, kabaca sıradan insanın aşağıdan tarihidir, yukarıdan aşağı bir bakış açısına, siyaseti-devleti merkeze alan tarih anlayışına karşı gelişmiştir. Söz konusu siyasal tarih için tekil bir gelenekten bahsetmek mümkün değildir ama yine kabaca liberal-Weberyen ile Marksist damar olarak ikiye ayrılabilir. Ortak noktaları, devleti tarihsel analizin merkezinde, toplumsal süreçleri yukarıdan aşağıya doğru değerlendirmeleridir. Farklılıkları, birinin iktidar seçkinlerini, diğerinin sınıf mücadelesini öne çıkartmasıdır. Toplumsal Tarih, Siyasal Tarihi eleştirerek ona alternatif alan ve o alanların öznelerine yönelmektedir. Neyi eleştirdiği üzerinden “kim”liğini tanımladığı için esasen belirsiz bir görünüme sahiptir. Yoksul alt sınıfların tarihi, gündelik hayatın tarihi ve iktisadi-toplumsal tarihçilik aynı payda içerisinde değerlendirilmektedir. Sosyal Bilimlerin Tarihselleşmesi, kültür antropolojisindeki dönüşümler, post-kolonyalist eleştiri, edebiyattaki yeni historisizm, yapı bozumculuğu, popüler kültür ve post-modern literatürün sosyal bilimler üzerindeki etkisi tarihyazımcılığının materyalist oluşumlarından bugüne gelinmesini sağlamaktadır. [1999 tarihli yayınlanmamış bir yazıdan bölüm]
Devlet-karşıtı ortak dilin tarih anlayışı, resmî tarih kadar popülizme eklemlenmiş ve yeniden üretilmiş sol ve sağ tarih anlayışlarıyla, bir başka ifadeyle radikalliği yumuşatılarak içselleştirilmiş “yeni” resmî tarih biçimleriyle bir tür hesaplaşma içerisindedir. Bu farklı tarih anlayışları kronolojik olarak birbirlerini izleseler de, kimi zaman kendi dönemi içerisinde önemsenmeyen tarihyazımlarının sonradan “ortaya çıkarak” yakın durduğu anlayışa eklemlendiği ya da açıkça “sahiplenildiği” görülmektedir. İkinci olarak, doksanlı yıllarda tarih ve sosyolojinin yeniden popülerlik kazanmasıyla, geçmişin okunması disipliner bir nitelik kazanmış, tarihyazımı kültür ekseninde, siyasal yaşama ve sosyo-ekonomik gelişmelere endekslenmiştir. Bu değişiklik, meslekten tarihçileri etkileyen toplumsal tarih çalışmalarıyla ve bütüncül olarak sosyal bilimlerdeki gelişmelerle açıklanmalıdır. Toplumsal tarih, kabaca sıradan insanın aşağıdan tarihidir, yukarıdan aşağı bir bakış açısına, siyaseti-devleti merkeze alan tarih anlayışına karşı gelişmiştir. Söz konusu siyasal tarih için tekil bir gelenekten bahsetmek mümkün değildir ama yine kabaca liberal-Weberyen ile Marksist damar olarak ikiye ayrılabilir. Ortak noktaları, devleti tarihsel analizin merkezinde, toplumsal süreçleri yukarıdan aşağıya doğru değerlendirmeleridir. Farklılıkları, birinin iktidar seçkinlerini, diğerinin sınıf mücadelesini öne çıkartmasıdır. Toplumsal Tarih, Siyasal Tarihi eleştirerek ona alternatif alan ve o alanların öznelerine yönelmektedir. Neyi eleştirdiği üzerinden “kim”liğini tanımladığı için esasen belirsiz bir görünüme sahiptir. Yoksul alt sınıfların tarihi, gündelik hayatın tarihi ve iktisadi-toplumsal tarihçilik aynı payda içerisinde değerlendirilmektedir. Sosyal Bilimlerin Tarihselleşmesi, kültür antropolojisindeki dönüşümler, post-kolonyalist eleştiri, edebiyattaki yeni historisizm, yapı bozumculuğu, popüler kültür ve post-modern literatürün sosyal bilimler üzerindeki etkisi tarihyazımcılığının materyalist oluşumlarından bugüne gelinmesini sağlamaktadır. [1999 tarihli yayınlanmamış bir yazıdan bölüm]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder