Memduh Şevket Esendal, 29 Mart 1942 [Kızıma Mektuplar’dan, Bilgi Yayınevi, Ankara 2001, s. 355]
Pazartesi, Şubat 28, 2022
Yatırım tavsiyesi
Cuma, Şubat 25, 2022
Evet evet...
Perşembe, Şubat 24, 2022
Savaş alanı
[Mehmet Ali Yılmaz, Tarihle Söyleşiler – 1 içinde, Açılım, Ankara 2014, s. 192.]
Çarşamba, Şubat 23, 2022
Ürkünç
Salı, Şubat 22, 2022
Pazar, Şubat 20, 2022
Sunal
Cumartesi, Şubat 19, 2022
Münakaşa
Cuma, Şubat 18, 2022
Bence güzel hikaye
[Bedri Rahmi Eyüboğlu, (Bray, Mayıs 1943), Dost Dost içinde, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2004, s. 167-168.]
Perşembe, Şubat 17, 2022
Çarşamba, Şubat 16, 2022
Salı, Şubat 15, 2022
Devr-i Contürk’ün fırçası
Cem, devr-i Contürk’ün fırçası. Hukuki esasiye, müstebitler, Leon Kahon, Çırçır ve Horhor yangınları, Asya-yı Vustâ haritaları, uşakla eşek arası kulağı kıllı Aksaray külhanları, fanilası yamalı devlet adamları; iffet, din ve izdivaç meseleleri; riyalı, hasetli, kasıtlı toplantılar. Naci’yi okuyan Fatih, Fikret’i okuyan Şişli... Oysa Cem muhitlerin, cumbaların ve apartımanların istihza iğnesi.
Derler ki Devr-i Cumhuriyet’te dargın düşüp bırakmış çizmeyi. Kayıt düşmeli: Namık Kemal hükümete dargındı, Akif’le Fikret cemiyete. Zaman oldu Namık Kemal memleketten, Fikret’le Akif cemiyetten ümitlerini kestiler. Cem, epiküryendi, başka türlü bir dargınlık cephesi.
Pazartesi, Şubat 14, 2022
Pazar, Şubat 13, 2022
Popüler kültür hakkında
Zaman ve popüler kamusallık, popüler kültürün asal belirleyenidir, o popüler ürün, zamanı yakalıyorsa, aktüel olabiliyorsa yaşar, aktüel kalabiliyorsa daha çok yaşar. Zaman değişir, geçmişte kullanılan ve normal sayılan ifade ve eğilimler değişebilir, yanlış bulunabilir. Günümüzün popüler kültür ürünleri, illa kendilerini açıklamak durumunda kalırlarsa, siyasi angajmanlarla değil, geniş bir insancıllık kavramsallaştırmasıyla konuşurlar. Bu insancıllığın içine hoşgörü, yardımseverlik, dostluk, paylaşma, özveri gibi şeyler katılır. Bütün uzun ömürlü kahramanlar da bu yöne evrilen bir süreç geçirir, ırkçılıktan, sağcılıktan, emperyal kibirden, homofobiden, şovenizmden uzaklaşarak siyaseten doğrucu bir yönseme içine girerler.
Popüler kültür, çoğunluk değerleriyle yaşar, bu bakımdan esas itibarıyla pragmatiktir. Genel olarak genç ve liberter eğilimlere ilişkin farkındalıkları olan üreticilere sahiptirler. Üreticiler, gençlikleriyle zamanı yakalar, şimdiki zaman farkındalıklarıyla demode kalan ve ahlakçı-kontrolcü sağ zihniyete karşı yeni görünürler. Popüler kültür, siyasi iktidarların tanzim ve denetleme endişesiyle müdahil olduğu bir alandır. O müdahaleler, popüler olanı yeni ve muhalif de gösterir. Hal bu olunca, baştan sona “klişe” olan ve duran bir örüntü veya o örüntünün üreticileri, yaşanan zamana özgü deveranlarla yeni, bambaşka, çığır açıcı ve radikal sayılabilir.
[Popüler kültür yüksek lisans dersi için aldığım notlardan, en az on yıl önce yazmışım.]
Cumartesi, Şubat 12, 2022
Cuma, Şubat 11, 2022
Ülkü Tamer, Larry Yuma'ya Karşı
![]() |
Ülkü Tamer’in Yaşamak Hatırlamaktır başlıklı anı kitabını okuyorum (YKY, 3.Baskı, 2004). Rahat okunan, iyimser bir kitap. [Milliyet Çocuk ile ilgili anılarını, ilginç bulduğum ayrıntıları paylaşacağım.]
Tamer, Milliyet Yayınlarından aldığı teklifle yayınevinin başına geçiyor, çok geçmeden çocuk dergisini yeniden çıkartmaya soyunuyor. Dergi, daha önce gazetenin ilavesi olarak çıkmış, ilgi görünce bağımsız olarak yayımlanmış ve süreç içerisinde düşen satışları nedeniyle kapatılmış. Bugünle kıyaslamak gerekirse dergi kapandığında 5,ooo satıyormuş. Tamer, çocuk dergisinin yetişkinler için nasıl hazırlanıyorsa-çıkıyorsa aynen öyle yayınlanması gerektiğini düşünmüş, dergiyi de öyle biçimlendirmiş (…) Hazırlıklar sürerken tiraj kaybettiği için kapanan derginin editörü-yöneticisi Cemal Hoşgör ile konuşuyor. Hoşgör, Ülkü Tamer’in görüşlerine katılmıyor ve bu türden bir çocuk dergisi olamayacağını savunuyor; sonunda anlaşır gibi görünüyorlar ama Hoşgör ekliyor: [Bir İngiliz çizgi romanını kastederek] “Örümcek Adam’ı mutlaka koyalım. Çocuklar en çok onu seviyor”.
Ülkü Tamer, Hoşgör’ün yanıldığını anlatmak için bir parantez açıyor “Bir süre sonra derginin eski okurları arasında yaptırdığımız bir soruşturma, Örümcek Adam’ın en sevilmeyen dizi olduğunu ortaya çıkaracaktı”. Hoşgör ile anlaşamıyorlar, Ülkü Tamer kafasındaki dergiyi çıkartabilmek için nasıl uğraş verdiğini göstermek için anlatıyor bunu. Hoşgör, çizgi roman ağırlıklı bir dergi düşünüyor ve öyle bir maket hazırlıyor: “Çocuklar böyle dergi istiyor”
Ülkü Tamer, çok açık, çizgi romanı sevmiyor, çizgi roman önerenlere “peki ama biz de çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmaya çalışmazsak, kim yapacak bunu” diyor. Dergi çıktığında, hayal kırıklığına uğruyor ve en sevilen köşe Larry Yuma çizgi romanı oluyor. Ülkü Tamer, kendi deyişiyle yılmıyor, altı ay sonra yapılan yeni soruşturma (anket) sonuçları karşısında kendi deyişiyle “nerdeyse hüngür hüngür ağlayacak” gibi oluyor. Larry Yuma altıncılığa düşmüş çünkü.
Anı kitaplarının tipik hikâyeleştirme biçimi: hep eşik noktaları var, hep bir şeylere rağmen başarılar kazanılıyor. Ülkü Tamer de satışlarının nasıl arttığından bahsederken karşılaştığı güçlükleri sıralıyor, bir başarı hikâyesi anlatıyor.
Larry Yuma altıncılığa düşünce, başlangıçtaki kadar ilgi görmez olunca şöyle bir şey çıkıyor sanki, çocuklar çizgi roman okumayı bırakmışlar veya Milliyet Çocuk çizgi romanı kaldırmış ya da azaltmış. Değil elbette. Hiçbiri olmadı, Milliyet Çocuk, çizgi romansız varolmadı, olamazdı da.
Çizgi romana gösterilen ilgi karşısında kendini kötü hisseden birinin çizgi roman yayımlıyor olması nasıl bir ıstıraptır kim bilir? Hem, o çizgi romanları okuyarak büyüyen çocuklar için üzülmemek elde değil (!?)
Ülkü Tamer, çizgi romanı bir yozlaşma noktası olarak gördüğü o yılları tekrar düşünürse, kültür adamlarının tek boyutlu ve mutlak çizgi roman sevmezliğini hatırlayacak, etrafındaki insanların, çevresinin anlattığı kadar kendisine karşı çıkmadığını, aksine çizgi roman sevmezliği nedeniyle desteklendiğini sanıyorum kabul edecektir.
[Yazıyı, 2006’ta yazmışım]
Perşembe, Şubat 10, 2022
Büyük Resim
![]() |
Büyük resmi görmek isteyenler filan...
Romalılar, şimdi, şuracıkta açıklıyorum ki... Büyük resim diye bir şey yok... İnanmayın, çok resim var ama büyük resim filan yok. Öyle bir bakınca, bir seferde, pat diye anlaşılmıyor gerçek...Elinle koymuş gibi bulamıyorsun, şaşırıyor, emin olamıyor, tekrar tekrar düşünüyorsun, hatta bir tane de değil a canım...
Çarşamba, Şubat 09, 2022
Beş yıl önce
O gün biliyorlardı, bugün de biliyorlar, evet, herkes haksızlık yapıldığının farkında, ihraç edilen herkesin görevine mutlaka geri döneceğini, tüm özlük haklarını geri alacağını filan… hepsini gün gibi biliyorlar... Üstelik, tarih sayısız vesikayla dolu, her türlü haksız ihracın nasıl sonuçlandığını birer birer resmediyor.
Devleti birileri temsil eder, bu onların devlet olduğunu göstermez. Türkiye'yi Erdal İnönü de yönetti, Kenan Evren de. Dünyaya farklı bakan, emreden ya da rica eden insanlardan söz ediyorum. Kendini devletle özdeşleştirerek, yapıp edip devlet gücünün arkasına saklananları eleştiririz, eleştirmeliyiz, demokratik hakkımızdır. İtiraz hakkı bu yüzden vardır. Yanlış yapıldığını, haksızlık edildiğini düşünen her vatandaş bu nedenle mahkemeye gider.
Mahkemeler oldu, işsiz bırakılan, yurt dışına çıkış yasağı getirilen, başka işlerde çalışmaları engellenen her arkadaşımız tek tek beraat etti, görevlerine geri dönecekler, e bekliyoruz, insanların hayatlarından gaspedilen o beş yılın, belki altı yedi yılın bedeli neyle nasıl ölçülecek? O kadar çok kahreden hikaye var ki, ateş düştüğü yeri yakıyor…
Siyasetle meşbu biri olmadım, dünyaya intikam hissiyle bakmamaya çalışırım, kolay değil ama her defasında sınıyorum kendimi, ne ki, benim istemem veya kendimi sakınmam ile ilgili bir durum değil bu… İyi biliyorum, bu kadar değerli insanın çektiği eziyet, çektirenlerin yanına kalmayacak…hep birlikte şahit olacağız.
Salı, Şubat 08, 2022
Zamana yenilmek
Pazar, Şubat 06, 2022
Cuma, Şubat 04, 2022
Takım elbise
Salı, Şubat 01, 2022
Bize özgü bir çizgi romandan söz edebiliriz ama...
Sıradan bir okur çizgi
bant, karikatür bant, resimli roman, çizgi roman, mangayı
kendi türsel dinamikleri içerisinde nasıl ayırt edebilir? Türler arasındaki
muğlak sınırları siz nasıl tanımlar, okursunuz?
Sıradan bir okur bence bu
ayrımlarla ilgilenmez, okuduğu hoşuna gidiyorsa, okuyor ve arkasını getiriyor,
takip ediyor. Ama temel ayırt edici şeylerden biri görsel olarak çizginin
komikliği ya da fotoğraf ölçüsünde reele yakın olması olabilir. Karikatürize
işler, daha çocuksu ve sevimli görünüyor, reel işlerse daha yetişkin… Tabii ki
nasıl göründüklerinden söz ediyoruz, aslolan anlatılan hikâyelerdir, “sertliği”
ve “okur yaşını” hikâyeler belirler.
Yok eğer, tanım istiyorsanız,
çizgi roman, karikatürden çıkma bir biçim, birkaç kare (panel) ile anlatılan
bantlar, onun ilk örnekleri… ki biz bunlara bant karikatür diyoruz.
Mizahi niteliği nedeniyle ilk orijinal adı comics…Sonra tür olarak mizahın
dışına çıkınca o işlere bant (strip) denmeye başlıyor, bant biçimde gazetelerde
alt alta, yan yana kullanılıyorlar, çizgi işlerin yayımlandığı
köşeleri-sayfaları oluyor filan. Comics, Amerika’dan dünyaya yayıldıkça,
dahil olduğu her kültürde farklı isimler alıyor. Bizde sinema romanı, resimle
roman ve resimli roman isimleri kullanılıyor. Yaygın olarak kullanılan resimli
roman adlandırması 1970’lerden sonra yerini çizgi romana bırakıyor. Grafik roman
ise daha yakın tarihli bir adlandırma, çizgi romanı özellikle ebedi türlere
yakınlaştıran bir yenilik…Amerika’da comics’ten graphic novel’a geçen
bir evre var, oysa biz daha ilk günden comics’e isim verirken roman
tamlamasını kullanmışız.
Tematik olarak çizgi romanları nasıl sınıflandırabiliriz?
Diğer anlatı türlerinde
nasılsa çizgi romanda da benzer ayrımlar mevcut. Ha şu söylenebilir, genel
olarak çizgi romanın çocuklara yönelik olduğu düşünülür(dü), o sebeple
yetişkinlere yönelik olup olmaması veya çocuklara uygunluğu belirleyici bir
kıstastı. Bugün, kitapçılarda her çizgi roman aynı yerde durmuyor…
Üst kültür- alt kültür, popüler -estetik karşıtlığında çizgi romanın alımlanışı okur ve eleştirmenler özelinde sizce tarihsel olarak nasıl konumlanır? Çizgi roman edebiyatı ve estetiğinden söz edilebilir mi?
İki soru var, çizgi romanın
genel olarak çocuksu, kolay anlaşılır, tekrar eden klişelere ve düalizme
dayanan bir yapısı vardır. Böyle olunca tecimsel ve basit bulunur. Çocuklar,
kanarak ve inanarak okuduğu için hikâyeye kapılırlar ve bir eleştirel mesafeyle
değerlendirmezler diyelim. Tabii ki çizgi roman edebiyatı var, hepsi de basit
ve klişelerle anlatılmıyor, hatta o klişeleri ve basitliği kullanarak başka bir
noktaya varıyorlar. Hele ki, son otuz yılda üretilen grafik romanlar, çizgi
romanı başka bir merhaleye yükseltti. Büyük edebiyat ödüllerini kazandılar,
listelerine girdiler, eskisinden daha fazla dikkat çekiyorlar.
Türkiye’de Çizgi Roman kitabınızda çizgi roman okurluğunuzdan bahsediyorsunuz ama çocuk yazını ve çocukluk bağlamında biz de soralım, çizgi roman okurluğunuz nasıl başladı? Bu alanda çalışmaya başladığınızda türü alımlama biçimleriniz ve okuma pratikleriniz nasıl değişti?
Her çocuk gibi başladı
aslında, iyi bir okurdum, sonra çizgi roman senaristi olmaya karar verdim, 16
yaşında yazdığım senaryolar çizgi roman olarak çizildi. Tabii ki gerisi
gelmedi, ailemden de destek görmedim, teşvik edilmedim demek istiyorum.
Üniversite yıllarında çizgi romanla ilgili bir kitap yazmaya karar verdim,
aklımda türe itibar kazandırmak vardı. Sonra asistan oldum, el yordamıyla
gidiyordum, akademide disipline oldum. Türkiye’de çizgi roman benim ilk
kitabımdır ama yazdığımda üniversite öğrencisiydim, popüler kültür kuramı
bakımından zayıftır ama bir döküm ve ilk olması hasebiyle enerjik bir
çalışmadır. Bugün yazsam çok daha başka türlü yazarım…
Tanzimat Dönemi bağlamında Türkçe romanın doğuşunda gazete ve dergiler kültürel aktarım ve okuma kültürü bağlamında tefrika pratiğiyle önemli bir işlev yükleniyorlar. Çizgi roman söz konusu olduğunda türle tanış olma hâlimizde tefrika usulü bir yayın pratiğinden de söz edebilir miyiz? Çizgi roman dergilerine dair gözlemleriniz neler?
Çizgi roman, gazetelerde
doğan bir anlatım biçimi, orada serpiliyor, kendi dergilerini bulması çok uzun
zaman alıyor. Bizde de durum farklı değil. Gazete ve derginin telif olarak
farkı var. Bizde dergiler ancak 1960’lı yıllardan sonra ülkenin gelişimine
paralel olarak çok satabiliyor. Gazetelerse her zaman çok satıyor ve çizgi
roman gibi tefrikalara yüksek telif ödeyebiliyor. İyi telif ödedikleri için de
bizim en önemli çizgi romanlarımız ilk kez gazetelerde yayımlanırlar. Abdülcanbaz, Karaoğlan, Tarkan hemen
akla gelenler. Dergiler o kadar satmadığı için özgün üretimleri karşılayacak
telifler ödeyemiyorlar. Çizgi roman üreticileri gazetelerde toplaşıyor bu
sebeple. 60’lardan sonra, gazetelerimiz milyon satışlara ulaşınca çizgili
dergiler de üretmeye başlıyorlar, Gırgır böyle bir imkânla çıkıyor.
Yani, bizde çizgi romanlar gazete okuruna yönelik üretiliyor, e bu ne demek,
Amerika’da ya da Avrupa’da olduğu gibi çocuklara yönelik üretimlerimiz hiç
olamıyor. Çocuklara yönelik ihtiyacı yabancı çizgi romanlar karşılıyor diyelim.
Kitabınızda Türkiye özelinde çizgi romanların tarihsel seyrinin izini sürerken kültürel alımlama, yeniden yazım, adaptasyon ve özgün metinler bağlamında metin çeşitlemelerinden hareketle türü dönemselleştiriyorsunuz. Bu dönemlendirmeyi açar mısınız biraz?
Doğrusu en çok siyasi tarih
etkisiyle bir dönemselleştirmeye başvurmuştum, bugün olsa yayın mecrasını ve
onun tarihini, teknolojilerini izleyerek bir ayrım yapmaya çalışırdım.
Siyasetin etkisini yok saymasam da başka bir odağım olurdu demek istiyorum.
1960’dan önce yüz bin satan gazetemiz yok gibi bir şey, buna uygun matbaa bile
yok, üstelik dağıtamıyorsunuz. İstanbul gazeteleri birkaç gün sonra taşrada
okunabiliyor. E basamıyor ve dağıtamıyorsanız, birim maliyeti düşüremezsiniz,
ucuza satamazsınız demek bu…Yoksa elbette ki sekülerizm ve milliyetçilik çizgi
romanımızı epeyce etkiliyor, her zaman modernliğin savunusunu yapıyorlar.
Otuzlu yıllarda Amerikan çizgi romanlarının Türkleştirilmesinde veya 27 Mayıs
sonrası sol milliyetçi rüzgârda tür epeyce faal ve pragmatik biçimde
kullanılıyor.
Çizgi roman ve manga okurluğunun uluslararası alanda kazandığı ivme son zamanlarda dikkat çekiyor. Tarihsel olarak ülkemizde de zaman zaman tür popüler olmuş. Yeniden yazım ve adaptasyonlar odağında çizgi romanların bir dönem bir kültürel aktarım aracı işlevi yüklendiğini söylemek dahi mümkün. Yerli ve milli çizgi roman denemeleri de var. Estetik yönü, aksiyonu, özgün/taklit çizgisi ya da birçok şey konuşulabilir ama sizce bize özgü bir çizgi roman mümkün mü? Çalışmalarınızda söz konusu denemelerden bahsediyorsunuz ama bir de Çocuk Yazını okurları için hangilerini anmak istersiniz? Belki çizerlerden de söz edebilirsiniz.
Bize özgü bir çizgi romandan
söz edebiliriz ama bu, çocuklara yönelik bir şey değil. Bizim çizgi romanımız
genel olarak komik çizgili, underground eğilimli, argoyu bilen, sosyal hayata
muhalefet eden anlatılardan oluşuyor. Gırgır etkisinde bir
yoğunlaşmadan söz etmemiz gerekiyor yani. Mizah dergilerimiz çeyrek asra yakın
bir süre her hafta toplamda beş yüz binin üzerinde satıyordu ve bu dergiler
aynı zamanda çizgi roman mecralarıydı. Gırgır öncesinde çıkmış ve
popüler olmuş tarihi çizgi romanlarımız yok değil ama hemen hepsi uzun
ömürlerine rağmen yayın serüvenleri gazetelerle sınırlı olan, sayılı dergi
serüvenleri yaşayan çalışmalar. Ben, estetik ve edebi farklılık olarak özgün
işlerimizin İlban Ertem, Engin Ergönültaş, Suat Gönülay gibi isimlerle Oğuz
Aral sonrası dönemde çıktığını düşünüyorum. Onların üretimlerinin hikâye olarak
hâlen bir değerleri var bana kalırsa…
Okurluk ediminde gündelik hayattan kaçış, bir sığınma alanı olarak değil de güç ve iktidar ilişkisi bağlamında politik bir alanda hesaplaşmaların temsili gibi farklı okuma pratiklerine açılabilecek çizgi romanlardan söz edebilir miyiz? Alternatif bir direniş olarak da türü yorumlamak mümkün mü?
Bunun en iyi örnekleri grafik
romanlardan çıkıyor demek gerekiyor. Çizgi romanlar, geleneksel anlamda bir
kahramanın, daha ziyade muktedir bir erkeğin kötülere galebe çalmasını anlatır.
Kıyametvari finalleri vardır, bağırarak konuşan, ünlem işaretli cümleler kuran
tiplemeleri izleriz. Ne dersek diyelim, serüven edebiyatının içinde dolanan
anlatılardır bunlar. Grafik romansa, tam da bu mantığa tepkidir, insani bir
mesele anlatır, otobiyografik nitelikler, aile tarihi, zaaflar, yenilgiler
resmedilir. Grafik romanda endüstriyel kodlar, her şeye gücü yeten
kahramanlar ya da klişe bir düalizm yoktur. Çoksatar kitap olmak, bir mantığı
gerektirir, içeriği ta baştan belirler, satar ya da satmaz o ayrı bir şeydir.
Grafik romanlar bu bakımdan bir tepkidir ve zaten o refleks, edebi bir dilin
taşıyıcısı olmayı gerektirir.
Türk ve dünya klasiklerinin çizgi romana uyarlandığı bir akım da mevcut. Estetik özerklik ve çizgi roman estetiği özelinde bu örnekler nasıl değerlendirilebilir?
Yakın döneme kadar
uyarlamalar için nitelikli demek yanlış olurdu, iyi senaristlerin ve iyi
çizerlerin elinden çıkmıyordu. Uyarlanan romanın isminin sattıracağı
düşünülüyordu, ayrıca bir maharet aranmıyordu. Çizgi romanlar gazete
bayiilerinden çıkıp kitabevlerine girdiğinden, oranın bir parçası olduğundan
beri mecraya uygun uyarlamalar yapılıyor demek gerekiyor. Diğer yandan çizgi
romanın edebiyatı ve asıl yüksek sanatı sevdirmeye yarayan bir aracı/bir araç
gibi görülmesinden hoşlanmıyorum. Çizgi roman başka bir tür ve evet, edebiyat
değil, yanlış da anlaşılıyor, sinemaya da benzetilir, hayır o da değil.
Ardışıklığı, görsel dili ve kurgusu, anlatım biçimiyle başka imkânları olan
yenilikçi bir anlatım türü.
Son olarak Çocuk Yazını’nın bu dosyasında sorduğu temel soruyu size yöneltelim, çizgi roman çocuk edebiyatının nesi olur? Çocuğa göre çizgi romanı ayırt eden özellikler sizce var mı?
Çizgi roman, çocuk edebiyatının akrabasıdır diyeceğim ama bence en çok bir yol arkadaşı olabilir, coşkun enerjisi, yakınlık kuran esprili dili ve serüvenci doğasıyla meydan okumayı öğreten geveze bir hempadır.


































