Popüler olan her şey kamuoyunda ve siyasi iktidar
nezdinde tedirginlik yaratır. Çizgi romanın çok sattığı, popüler olduğu,
çocukların çizgi romanların asıl okuru olduğu zamanlara bakarken popülerlikle
ve kontrol dışına çıkan şeylerle ilgili gerginliği hesap etmemiz gerekiyor.
Türkiye’de çizgi roman aşağı yukarı elli yıl boyunca sadece pedagogları değil
entelektüelleri de endişelendirmişti. Çizgi romanlardaki mesajın şırınga gibi
çocuklara ve okurlara zerkedildiğine inanılıyordu. Hani bu mesaj nasıl
anlaşılıyor veya çizgi romanın okuru olan çocuk nasıl bir çocuk sorusu akla
getirilmiyordu. Bunun üstüne Ortodoks Marksizm eleştirileri de eklendi. Bugün
daha farklı bir atmosfer var tespitini yapıyorsak, bu çizgi romanın artık çok
satmamasıyla da ilgili. Eskisi gibi rağbet görmüyor, hayat değişti, dergicilik
can çekişiyor vs. Çizgi romanlar artık çocuklara değil yetişkinlere ve
özellikle kitap okuruna hitap ediyorlar. Bütün bunlara çizgi roman
üreticilerinin endüstriyel kodların dışına çıkmaz arzularını, sanat ve
estetikle ilgili kişisel isyanlarını ekleyelim. Eskiden de ayrıksı ve ortalamanın
üzerinde işler ve denemeler vardı ama akacak mecra bulamıyorlardı. Şimdi
buluyorlar. Geçmişte piyasa dergilerle şekilleniyordu ve kitapçılarda kendine
yer bulamıyordu, daha çocuksuydu ve serüven ağırlıklıydı. Bugün dergiler yok,
albümler ve nitelikli basılan, dikkatle hazırlanan kitaplar var. Geçmişle
kıyaslarsak çok daha zengin bir yayın çeşitliliği olduğunu söylemek gerekiyor.
Çizgi roman ve grafik roman arasındaki farklılıklardan
söz etmenizi istesek? Nedir iki türü ayrı kılan?
Temel farklılık anlattıkları hikâyeyle ilgili.
Yaşlanabilen, yenilebilen, ölebilen kahramanları olur grafik romanların. Batman
veya Ken Parker’ın ayrıksı bir macera yaşaması onu grafik roman yapmaz. Ayrıksı
serüvenler yaşayan bir seriyal yapar. Biz orada, her ne anlatılırsa anlatılsın
muktedir, her şeye gücü yeten bir kahramanı takip ederiz. O yayını kahramanı
için satın alırız. Yazarı çizeri o kitabı kendi imkânlarıyla yayınlıyor diye,
küçük bir yayınevi çıkarıyor veya tek albümde bitiyor diye bir kitap grafik
roman olamaz. Çoksatar kitap olmak, bir mantığı gerektirir, içeriği ta baştan
belirler, satar ya da satmaz o ayrı bir şey. Grafik romanlar bu bakımdan bir
tepkidir ve zaten o refleks, edebi bir dilin taşıyıcısı olmayı gerektirir. Çok
satarlıkla, çizgi romana özgü düalizmlerle veya kahraman özdeşleşmesiyle
mesafelidirler.
Geçmişe göre olumlu yönde bir gelişme olsa da konu
resimli kitaplar, çizgi romanlar, karikatürler olunca hâlâ küçümseyici bir
tavır gösteren okur sayısı az değil. Bu türlerin ürünlerine, önemsiz ya da
çocuklara has şeylermiş gibi davranıyor pek çokları. Burada çarpık bir
“entelektüel okur” olma çabasından söz edebilir miyiz? Siz nasıl
değerlendiriyorsunuz, okurun çizgiyle sınavını?
Bu konuda yapacak pek fazla bir şey yok. İnsanlar bir
şeyi güzel bulurken, bu tespiti yaparken mutlaka bir başka şeyi küçümsemek
istiyorlar. Bunu yaparak o güzelliği seçen kendilerine kıymet vermiş oluyorlar.
Sadece çizgi romanla ilgili değil, edebiyat okuru da bunu yapıyor, şu yazarın
sadece iyi olması okura yetmiyor, diğer yazarlara beş basması gerekiyor. Dikkatle
ne diyor diye bakınca şunu görüyorsunuz. Benim sevdiğim sanatken, benim
sevdiğim edebiyatken benim sevmediklerim yani diğerleri çöp, palavra ve
aptallık demek istiyorlar. Herkes bu yargılardan etkileniyor, sosyal medyanın
etkileri de var bu dilin içinde. Herkes bağırarak konuşuyor, bağırmak da kavga
etmek demek… Başka türlü fark edilmediklerinin farkında insanlar…
Genel edebiyat okurundan ayrı bir çizgi roman/grafik
roman okur tipinden (belki de ayrı ayrı iki tipten) söz edebilir miyiz? Okurun
türlerle ilişkilenişi nasıl?
Sadece bizde değil her yerde bir değişim oldu. Okurun yaş
ortalaması yükseldi. Çizgi romanların edebi niteliği değiştikçe, gördüğü
entelektüel ilgiye bağlı olarak yeni okurlarla tanıştı. Geleneksel çizgi roman
okuru erkeklerdir, serüven anlatılarını takip ederler. Son otuz yılda mangalar
(Japon çizgi romanı) genç kadın okur getirdi, grafik roman da
edebiyatseverlerin ilgisini çekti. Geçmişle karşılaştırdığımızda bu kadar kadın
okur yoktu ve edebiyat okuru tür olarak çizgi romanla ilgilenmezdi. Bugüne
gelirsek, benim çizgi romana başladığım yaşlarda olan bir çizgi roman okurundan
söz edebilmek mümkün değil. En genç okur 13-14 yaşında olabilir. Onlar da
Hollywood’la evrilen bir okur kitlesi…
Grafik romanlarınızın okurlarını göz önünde
bulundurduğunuzda, genç okurun ilgisini ve eserlerinizle kurdukları bağı nasıl
değerlendirirsiniz? Buradan hareketle, çocuk ve gençlerin, söz konusu türlerle
etkileşimi üzerine neler söyleyebilirsiniz?
Anlattığım hikayelerin niteliğinden dolayı farklı bir
okurum olsun istiyordum. Altı yıl önce pek grafik roman yayımlanmıyordu ve
doğrusu, benim grafik roman diye bir şey uydurduğumu sanan üreticiler,
koleksiyoncular ve okurlar dahi oldu. Dünyada ne olup bitiyor pek ilgilenmeyen
bir toplumuz, çizgi roman dünyamız bundan azade değil. Çizgi roman satışlarını, yıllara bağlı olarak
değişen okur ilgilerini takip etmeye çalışırım. Grafik romanın bizde de
karşılık bulacağını ve türün günbegün çoğalacağını tahmin ediyordum. Çizgi
roman daha çok nostaljiyle konuşuluyor, grafik romansa sanata ve edebiyata
yakın durarak yarına da kalacak işler çıkartıyor. Okurla etkileşim meselesiyse
biraz karışık, bir şeyi bugün anlatıyorsanız aslında aktüeli anlatırsınız ama ürettiklerinizle
geleceğe de kalmalısınız. Hikâye, film, roman ya da çizgili bir anlatı hiç fark
etmez, konuşulmazsa yaşayamaz. Etkileşim, piyasa arzıyla da oluşabilir.
Amerikan süper kahramanları çizgi romanları bizde pek satmazdı. Sinema ve
oyuncaklar öyle bir değiştirdi ki… şimdi çok satıyorlar. Çünkü tüm dünyada çok
konuşuluyorlar.
Resimli kitap, grafik roman, çizgi roman gibi çizgiye
dayalı eserlerin, çocuk ve gençlerin okuma deneyimlerine ne tür katkılarından
söz edebiliriz?
Çizgi romanlar bu konuda bir servis aracı gibi görülürler.
Yani çocuğun daha yüksek sanata veya okuma alışkanlığına ulaşabilmesi için
kullanılan bir araçtır çizgi roman. Tabii ki böyle bir şey yok. Kendine özgü
bir anlatım aracıdır ve böyle bir pedagojik sorumluluğu olamaz. Okumayı çizgi
romanlardan öğrendim diyen çok insan duydum ama bu ölçülebilir bir şey değil.
Çocuksanız, size dokunan şeylerle ilgileniyorsunuz. Okumayı sürdürürseniz, keşfediyorsunuz
ve okuma çeşitliliğiniz ister istemez genişliyor. Çizgi roman okumayı hiç
bırakmamış biri olarak söylüyorum, çizgi romanlar sayesinde daha iyi bir okur
oldum diyemem ama bana hız kazandırmış olabilir. Pek akla gelmiyor ama okumak
bir eğlencedir de ve ben çocukken kimi çizgi romanlar bana çok eğlenceli
geliyordu. Dokunmak dediğim bu.
Son yıllarda gerek çeviri gerek Türkçe yayımlanan
grafik roman / çizgi roman sayısında bir yükseliş var. Türkçe yazılmış/çizilmiş
eserlerin çoğalmasında, mizah dergilerinin (popüler kültür dergilerinin de)
etkisinden bahsedebilir miyiz? Bu yükseliş devam edecek mi sizce? Okurda
karşılığını buldu mu süreç?
Ben yükseliş demezdim, çoğalma ve çeşitlilik belki daha
doğru… İyi hikâye, okurda karşılığını bulur. Bence, tüm dünyada şu oldu, yazarları çizerleri, sadece çizgi roman
üreterek geçinebiliyordu, şimdi bu, en azından eskisi kadar mümkün değil. Ben
karamsar değilim, ne olacak derseniz eğer, tıpkı edebiyatçılar gibi, başka
işlerin yanında iş üretecekler artık. Ve bu da onları, sanata ve edebiyata
yakınlaştıracak, ticari kaygılardan uzaklaştıracak.
İyi Kitap, Haziran 2019.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder