Pazartesi, Kasım 07, 2016

Öykü Meselesi


-Türkiye’de son yıllarda yükselen öykücülükte yeni yönelimler nelerdir?
Yönelimler, satışa, ödüllere ve zamana göre değişiyor. Yeni yönelimden popüler olanı anlıyorsak, bizim edebiyatımız mutlaka bağıran, derdini bağırarak anlatan yazarları ve hikâyeleri seviyor. Okurlar daha çok kadınlardan oluşuyor ama öne çıkanlar erkek anlatıları oluyor. İçinde yaşadığımız toplumsal koşulları düşünürsek bu bağıran erkeklerin popülerliği uzun yıllar sürecek gibi görünüyor. Popüler olanın dışında arayışlar, yeni şeyler, farklı sesler yok mu? Bence daha önce hiç olmadığı kadar büyük bir çeşitlilik var, öte yandan her ne kadar aksi iddia edilse de edebiyat kamusallığı popüler olandan besleniyor. Eleştirmek için besleniyor, kendini hatırlatmak için besleniyor ama besleniyor… Az satan, yeni olan, benzemez olan haliyle kolay fark edilmiyor. Yine de nereden baktığımıza bağlı, az ve benzemez olan, eskisinden daha fazla fark ediliyor.

- Yeni öykücülerin, öykü mirasına katkılarını nasıl görüyorsunuz? Bir adım yukarı taşıdığını söyleyebilir miyiz?
Okurlar, eser değil isim okurlar. Bugün itibar gören, klasik sayılan, pek çok büyük yazar, vakti zamanında bu kadar saygı görmüyor ve önemli mi bilmiyorum, bu kadar satmıyordu. Miras, itibarla birlikte yaşayan olumlu çağrışımlı bir niteleme. Mirası üniversite besler, müfredat ve talim terbiye besler. Yeniler ve halen yazanlar, genç yazarlar üniversitelerin ve müfredatın kapsamında değiller, o denli itibarlı değilmiş gibi gözüküyorlar. Şöyle bir mesele de var, yukarı taşımak diyorsunuz, tarihin tam bu anında birileri “böyle hikâyeler” anlatır, böyle anlatmak isterler, bir meseleye yoğunlaşırlar, zamanın ruhu dediğimiz şey budur. Seksenli yıllarda çok konuşulan, çok beğenilen, ödüller alan kimi yazarlar bugün hatırlanmıyor veya o denli ilgi görmüyorlar. Yukarı ya da aşağı demezdim ben buna. Bugün böyle, dün başka türlüydü, yarın başka türlü olacak. Üzülecek ya da sevinecek bir durum değil demek istiyorum. Öykü mirası işini edebiyat öğretmenlerine bırakalım. 

-Yayıncılar farklı kimlik ve dil gibi unsurlara nasıl yaklaşıyorlar? Yayın politikanızda dikkat ettiğiniz temel değerler nelerdir?
Kişisel bir cevap olacak, dil maharetine bakıyoruz, bazen tahkiyesine, anlattığı meseleye, coşkusuna, ışıltısına. İyi anlatılmışsa roman ya da hikâye diye ayırmıyoruz. Bir yazar okursunuz, ne anlattığını sorsanız tarif edilir gibi değildir ama sizi sayfa sayfa sürükler. Bir başkasının hikâyesi güzeldir, yaşanmışlık hissi verir. Çok tarif edilebilir değil bunlar, hissediyorsunuz. 

- Popüler kültür araçları yeni nesil öykücülüğü, anlatımı nasıl etkiliyor? Editör olarak ne gibi müdahalelerde bulunuyorsunuz?
Metropollerle kıyaslarsak çok sayfalı dosyalar artık taşradan geliyor. Kitapların inceldiğini düşünüyorum. Zaman ve popüler kültür yazarları mutlaka etkiler, her zaman etkiliyordu. Oflayıp puflamak vakit kaybından başka bir şey değil. Esere bakacağız, gerisine hayat diyeceğiz, moda diyeceğiz. Biz editörler ne yapıyoruz? Yayınevinde ne yapıyoruz? Editöryal olarak her yazarla çalışmaya çalışıyoruz, onlarca yazarla tek tek hikâye hikâye çalışıyoruz. Yanlış anlaşılmasın, editör katkısını abartmaktan yana değilim. Sürdürülebilir bulmuyorum editör katkısını. Sorulduğu için söylüyorum. Aslolan yazarın kendisidir. Yazar, iyi bir okur olmak zorunda, çok yazmaya ve çok çalışmaya mecbur. 

- Son yıllarda öne çıkan 5 öykücü ve kitap hangileridir?
Editörlüğü bıraktığımda, böyle bir soruya bir ihtimal cevap veririm.

 [Gazete Duvar için Anıl Mert Özsoy-Erdal Doğan sordu, cevapladım.]

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails