Perşembe, Temmuz 21, 2016

Şimdi Ne Yapmalı?


Olağanüstü Hal ilan edildi, son bir yıl içinde yaşananları düşünürsek, gidişat kaçınılmaz biçimde bu yöndeydi, aksi olsun, hiç olmasın istiyorduk ama bu mesele konuşulmaya başladı mı, her olayda, her kasiste yinelenir olur ve iş mutlaka oraya varır. İstanbul'u ve diğer metropolleri çok bilmiyorum, uzunca bir zamandır Ankara'da bir olağanüstü hal uygulaması zaten vardı. Şehir merkezine giren, bazen beyaz arabaların, bazen plakası 06 ile başlamayan her aracın çevrilip arandığı günleri yaşıyorduk. Atatürk Bulvarında daimi polis kontrol yerleri oluşturuldu, yayalar çevriliyor, kimlik soruluyordu. Güvenpark'ta belli saatlerde polisler geniş çaplı aramalar yapıyordu, dolmuşa, otobüse gelenlerin çantaları didikleniyordu.

Geriye, geçmişe gideceğim.

12 Eylül'de, saat 24'ten sonra sokağa çıkma yasağı vardı, öncesinde askerler arabaları, otobüsleri çevirir, tek tek bagaj araması ve kimlik kontrolü yaparlardı, yetişkin erkekler dışarı çıkartılır, üstleri aranırdı. 24 sonrası ise askere ateş etme-vurma hakkı tanıyordu. O saatten sonra dışarı çıkan suç işlemiş oluyordu. Üç-dört yıl sonra, parlementer rejime geçildikten sonra, bu uygulamayı polisler yapmaya başladılar, şehirler arası yollarda, iş Jandarma'ya devrediliyordu. Trenler bile durdurulup arama yapılırdı. Rutin sözcüğünü ilk kez zaman duyduğumu hatırladım. Amcalar, teyzeler aramanın gerekçesini sorduklarında polisler-askerler "rutin arama" derlerdi. 

Rutindi, alışmıştık, polis her yerde çevirip kimlik sorabiliyordu, kahvelerde, birahanalerde ve hatta lokantalarda, birdenbire içeri girip, üst araması yapar, kimliklere bakarlardı. Kimlik almadığımızda eve geri dönerdik. Kimliği unutmak, hepimizde tedirginlik yaratırdı. Seksenli yılların sonuna doğru bir gevşeme oldu, sıkıyönetimden olağanüstü hale geçildi filan ama  mevcut hal değişmedi, üstelik, durum bize normal geliyordu. Aradaki farkı bile anlamamıştık.

Doksanlı yılların ikinci yarısında CMUK filan çıkmış, polis size kimlik soramaz dendiğinde doğrusu durumu kavrayamamış, inandırıcı bulmamıştık. Polisler, arama yaparken, haklarımızı söylerken, kendi kimliklerini gösterirken marazi bir sıkıntıyla yaparlardı işlerini.  Polislerin, CMUK'tan hazzetmemeleri fıkra gibi anlatılırdı. Polislerin bir eylemde "Kahrolsun İnsan Hakları" pankartı taşıdığını hatırlıyorum, onu da ömrüm boyunca ben fıkra gibi anlatacağım.

Güneydoğu hariç, olağanüstü hal, 2000'lerde kalktı. Bu kimlik kontrolleri filan metropollerde unutuldu, bugün, yirmili yaşlarda olan gençler, son aylara kadar böylesi bir durumla pek karşılaşmadılar. 

Şimdi, bundan sonra ne olacak? Elbette bunun cevabını bilmiyorum. Polisin, aylardır Ankara'da ve diğer metropollerde  fiilen yürüttüğü uygulamalar bütün Türkiye'de meşrulaşmış durumda olacak,  aramalar, çevirmeler günbegün artacak bir bildiğim o. Sosyal medyaya yönelik baskı şiddetlenecek, ihbarlar artacak, kutuplaşma daha da yükselecektir. Korku ve tedhiş, ister istemez, insanları etkileyecektir.

Manzaranın çok farklı yüzleri var, küçük bir örnek vereyim, yaşadığım sokakta çok sayıda yabancı yaşıyordu, bir ya da iki yıl içinde Amerikalılar gittiler, sonra Japonlar, şimdi bir İspanyol nüfus var. Çok tedirginler, bence onlar da ayrılacaklar ülkeden. Böyle zamanlarda milliyetçi bir farfara yükselir, gitsinler, hepsi gitsin, defolsun gitsin tadında tepkiler olur. Biz bize dinleriz bunları. Türkiye'yle ilgili bizim hissettiğimiz endişeleri, dışarıdan bakanlar başka türlü hisseder ve buraya gelmemeyi, burada yaşamamayı tercih ederler. 

Normal olmadığımızı, normalleşmemiz gerektiğini fark etmemiz, rutine dönüşmemesi için ifade özgürlüğünü, çoğulculuğu, insanların eşit ve elinden alınamaz hakları olduğunu hatırlatmamız gerekiyor. Biliyorum, aktüel tartışmalar içinde saçma, naif ya da gereksiz geliyor söylediklerim, oysa değil, yinelemek, ısrarla altını çizmek, özgür yaşama ve mutlu olma hakkımızdan feragat etmememiz gerekiyor. Tam da böyle zamanlarda bu temel ilkeleri, iyicililikle, yeniden ve yeniden konuşmalıyız.

Sürekli düşmanlaştırma, sürekli intikam ve hesap sorma, sürekli ihbar, sürekli tehdit, ne desek boş, olacaktır, olağanüstü halin olmazsa olmazı gibidir. Bu halin uzaması da istenecektir, çünkü herkes, alttan alta, bu dönemin mağdurlarının, hayat normalleştiğinde, hukuk yoluyla haklarını geri alacağını bilir. 

Fotoğraf: Yusuf Sevinçli

1 yorum:

Adsız dedi ki...

arada olur
böyle haller gelişmeye niyeti olmayan ülkelerde

Related Posts with Thumbnails