Perşembe, Şubat 05, 2015

Yeni Asteriks ne kadar yeni?



Asteriks, çizgi roman dünyasının en sevilen seriyallerinden biri. Frankofonluğuna rağmen global bir popülerlik kazanması tartışmasız önemli bir başarı. Yaşadığımız dünyada İngilizce konuşmayan ve Amerikalı olmayan herhangi bir ürünün başarısı her bakımdan şaşırtıcı. Üstelik Asteriks nasıl tanımlarsak tanımlayalım mizahi bir hikâye. Mizah dediğimiz şey de ister istemez yaşadığı yere benzer, tercüme edildikçe etkisini yitirir. Düşünün, hikâyede, Romalılar bütün Fransa’ya hakim olmalarına rağmen küçük bir Galya köyüne giremiyor, onlardan köşe bucak kaçıyor, her defasında sopalanarak mağlup oluyorlar. Bu kadar Fransız olan bir hikâyenin bunca sene yaşaması, global bir ikona dönüşmesine sadece ilginç diyemeyiz.

E ne peki? Nasıl oldu da Asteriks bu denli yaygınlaşabildi? Benim cevabım melez olduğu için olurdu, o Fransız kostümüne rağmen Asteriks, Hollywood’u, Walt Disney’i ve evrensel mizahı iyi bilen üreticilerin elinden çıkma bir çizgi roman. Temiz ve komik çizgileri, göz alıcı renkleri ve görsel anlatımın ferahlığı olmasa mutlaka bu kadar sevilemezdi ama melezliği onu büyütüp globalleştirdi bence. Melezlik bahsini biraz açayım. Kastettiğim şey yerel ile evrenselin, serüven ile mizahın, hareket komiği ile söz komiğinin, aktüel ile tarihin harmanlaması. İbrenin birine ya da diğerine maharetle dönebilmesi.

Asteriks hikâyesi diye bir şeyden söz edebilir miyiz? Hemen her defasında tekrar eden karakteristik esprilerden ve bir serüven yolculuğundan bahsedebildiğimize göre bir hikâye klişesi var diyebiliriz. Asteriks hikâyeleri ekseriyetle bir yolculuğa dayanır. Birisi köye gelir ve onlardan yardım ister. Asteriks ve Oburiks yola çıkarlar, sorunu çözer, düzeltir, yardım eder ve köylerine geri dönerler. Serüven, köyde hep birlikte yenen yemek ziyafetiyle biter. Her serüvende yinelenen espriler vardır, yinelenme espriyi güçlendiren, Asteriks hikâyesini pekiştiren en önemli unsurdur. Örneğin deniz yolculuğu sırasında karşılaşılan ve her defasında batırılan korsan gemisi esprisi, sonucu belli olan bir gülme vesilesidir. Onları görür görmez ne olacağını anlarız, korsanların çaresizliği, Galyalıların özgüveni bize komik gelir.

Türkçede yeni yayınlanan, son albüm Asteriks ve Piktler tipik bir Asteriks hikâyesi olmuş. Şu bakımdan önemli, dizinin yaratıcıları olan yazar Goscinny ile çizeri Uderzo olmadan iki yeni yaratıcıya Ferri ve Conrad‘a emanet edilmiş ilk albüm. Hemen söyleyeyim, çizer Didier Conrad, eksiksiz bir devamlılık göstermiş. Çizgilere bakınca Uderzo’yu aratmadığını söylersek yanlış olmaz. Jean-Yves Ferri‘yse yukarda zikrettiğim Asteriks hikâyesi-klişesi iyi istiflemiş, başarılı bir hikâye yazmış.

Hikâye, her serüvende olduğu gibi köyün sakin düzenine dahil olan, dışarıdan gelen bir yabancı unsurla açılıyor. Asteriks ile Oburiks, kıyıda buz tutmuş bir Pikt buluyorlar. Konuşma yetisini yitirmiş genç ve yakışıklı Pikt, köyün süregelen düzenini bir anda değiştiriyor. Biz köyün sakinlerini, alışkanlıklarını, alelacayip takıntı ve gerilimlerini bildiğimiz için yeni gelenin dahil ettiği başkalığın yarattığı mizahı izliyoruz. Galya köyü, komik bir köy. Nasıl her komedi oyuncusu, komikliklerine karşı şuursuz görünmeye mecbursa, kendi hareketlerine kendileri gülerse oyunculuk tesirini kaybederse… Galya köyü komik olduklarının farkında olmayan Galyalılardan oluşuyor, çok ciddiler ve bu ciddiyet belirginleştikçe mizah yükseliyor. Köyde yukardan atıp tutanlar, kuruntulular, kılıbıklar, züppeler, dalgınlar, kolay öfkelenenler, yaşlılar, sağırlar, dediğim dedikler yaşıyor desek yanlış olmaz. Melezlik dediğim karışım için de bu seçime dikkat etmek gerekiyor. Her bir köy sakini tek bir duyguya ya da karakter özelliğine indirgenerek betimleniyor ki bu, herkes tarafından anlaşılabilecek evrensel bir mizah kuralı. Basit ve anlaşılabilirliğe dayanıyor ve bir komedi kuralı olarak tekrarlanıyor.

Asteriks mizahının bir başka saçayağı dil oyunlarına dayanıyor ve kaçınılmaz olarak hikâyeyi yerelleştiriyor. Tercüme başarılıysa biz o söz oyunu ve espriyi anlayabiliyoruz. Romalı komutan ‘cüretli ve adil’ olacaklarını söylüyor, arka sıradaki asker bunu ‘ücretli tatil’ olarak anlıyor ve tüm hikâye boyunca bu espri yineleniyor. Asteriks ve arkadaşları, korsanlarla karşılaştıklarında, şefleri onları sakinleştirmek için bir şarkının sözlerine başvuruyor. Bizim okuduğumuz Şanar Yurdatapan’ın Arkadaş şarkısının sözleri oluyor. Orijinalinde Georges Brassens’in Les copains d’abord söyleniyor. Esprinin uyarlandığını ve hiç de sırıtmadığını görüyoruz. Esrarengiz Pikt’in ismi, bizdeki albümde Mak İntoş, orijinalinde Fransız tatlısı makaron’un çağrıştıracak biçimde MacAroon. Olmuş veya olmamış tartışmasına girmeyeceğim, Asteriks hikâyesinin tercümesinde böylesi bir risk her zaman mevcut çünkü.

Dizinin yaratıcısı Goscinny’nin ellili yılların mizahını yansıtan dil oyunları, komik isimler ve adlandırmalar arayan espriciliğinin bunda payı büyük. Yukarıda Asteriks’in bir yolculuk hikâyesi olduğunu yazmıştım. Bu da aynı döneme ilişkin bir zihniyetin sonucu. Bilinmeyen ülkelere gitmek, o ülkenin şimdiki zamanına göndermelerde bulunmak, turistik bilgiler vermek, tarihi espriler yapmak yine o yılların hikâyeciliğinde geniş yer tutuyordu. Sadece Fransa’da değil dünyanın her kültüründe o yıllarda üretilmiş çizgi romanları incelerseniz, bütün kahramanların küçük ya da büyük ölçekte bir dünya turu attığını görebilirsiniz. Asteriks ve Piktler‘de Loch Ness Canavarının sırrına vakıf olmamız bu yüzden. Dünya turu, Asteriks hikâyesini yerellikten çıkarıyor üstelik. Yine son albümde kötü adamı Fransa’nın uluslararası sinema oyuncularından biri olan Vincent Cassel’den ilham alarak çizmişler. Bu tercihin de melezliğe katkı getirdiği çok açık. Global popüler kültürün tanıdığı ama aynı zamanda Fransız olan bir ismi, tip olarak hikâyenize katıyorsunuz.

Özetle, geleneği bilen, devamlılığı sağlayabilen, akıllı ve maharetli yeni bir yazar ve çizer Asteriks’i sürdürecekler, bunu başaracak ölçüde sadakatliler. E peki bu iyi mi, hoş mu derseniz. Endüstriyel üretim açısından bakılırsa evet demek zorundayım ama kendi adıma ufak tefek yaratıcı katkılar ve başkalaştırmalar bekliyordum, bu denli muhafazakar bir sonuç çıkacağını ummamıştım. Bir parça hayal kırıklığına uğradım. Yeni Asteriks yeni olmamış, bildiğimiz Asteriks olmuş. Asteriks kalıbı, klişesi, hikayesi, tarzı her neyse o bir kez daha yinelenmiş.

[Bu yazı Eylül 2014'te ArkaKApak'ta yayınlanmış.]

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Ben Asteriks deyince, Halit Kıvanç'ın çevirilerini hatırlarım. Kleopatra'nın Sezar'a: "Sen benim Mısır'ımı Emirgan'daki haşlanmış mısır mı sanıyorsun?" demesi gibi...

Esra Okutan

Levent Cantek dedi ki...

Onlara da çeviri demek ne kadar doğru bilmiyorum. Birisi çeviriyor, onlar da uyarlıyor, komikleştiriyorlar filan...Halit Kıvanç, Fransızcadan çeviri yapacak kadar o dili biliyor mu emin değilim.

Related Posts with Thumbnails