Cumartesi, Mart 17, 2018

Ümitvar Şehrinin Sakinleri



Asaf Hanuka yakın dönemin başarılı ilüstratörlerinden biri. Çalışmalarına global dünyanın önemli dergilerinde sıkça rastlayabiliyorsunuz. Tomer isimli aynı işi yapan bir ikiz kardeşi var. Bilirsiniz, ikizlerin ismi karıştırılır, hangi hangisiydi esprisi yapılır.  Asaf ve Tomer'in çizgileri de birbirine benziyor. Ne çizdiklerini merak ettiğim için en azından ben bu karışıklıktan şikâyetçi değilim. Yumuşak renkler seçiyor, foto realistik bir detaycılıkla üretiyorlar.

Asaf Hanuka, vatandaşı Etgar Keret'in 'Kneller'in Mutlu Kampı' isimli hikâyesinden bir çizgi roman uyarlaması yaptı. Keret'in sevilen bir hikâyesidir, hatırlayanlar olacaktır, Goran Dukiç imzasıyla 2006 yılında filme de uyarlanmıştı. Hanuka'nın yaptığı uyarlama Türkçede 'Bilek Kesenler' adıyla yayınlandı. Nasıl bir uyarlama olmuş, hikâyenin hakkı verilmiş mi diye sorarsanız bence başarılı olmuş, epeyce sadakat gösterilmiş diyebilirim. Hanuka, gri tonlu bir görsellik  kurmuş. Hikâye, intihar edenlerin ölümden sonra yaşadığı bir ara-yer ve an'ın süregeldiği bir zamanda geçtiği için bu grilik hikâyenin aurasına yakışmış.

Keret'in hikâyesi de bu arada kalmışlığı hissettiren bir dille ilerler çünkü. Anlatılan hikâye şimdiki zamanda geçmiyor gibi soyutlaşabiliyor ya da başka bir zamana (genellikle gelecekte bir tarihe) ve yere gidecek gibiyken bugüne toslayabiliyor. Keret, Bilek Kesenler'i bir arkadaşının intiharından sonra yazmış. İntihar her dini öğretide ve modern eğitimde yasaklanır ya da baş edilmesi gereken bir hastalık olarak görülür. İsrail'de büyümüş, ailesi Holokost'u yaşamış sofu ve endişeli Yahudi toplumundan çıkmış Keret , intihar edenlerle ilgili bir dünya tahayyül etmiş. Bu bile başlı başına ilginç bir cesaret. Keret'i okumadıysanız, insanın aklına bir din tartışması yapılacakmış gibi gelebilir. Keret, Arapları, ırkçılığı işin içine katıyor ama her zaman olduğu gibi büyük iddialarla uğraşmamayı tercih ediyor. Öyle bir yer-şehir tasarlamış ki, yaşıyorlar işte dedirtiyor, hayat devam ediyor, intihar edenler, kendilerini intihara sevkeden ve harala güreleyi yeniden ve yeniden yaşıyor gibiler. Tel Aviv gibi diyor İsrailli, Frankfurt gibi diyor bir Alman aynı şehre bakarken. Yabancı gibi değiller bu şehirde, alışkanlıklarının kozasında gidip geliyorlar. Tedirginler, konuşmasalar da intihar travmasının farkındalar. An'ı yaşıyorlar. Bütün Keret karakterleri gibi olağanüstü bir durum karşısında 'cool' kalıyorlar. Ya da alelade bir meseleye saplantı ölçüsünde takılıp oradan çıkamadıkları da olabiliyor. Keret bir mizahçı değil, mizahı belirginleştirme adına araçsallaştırıyor. İyimser biri, hayatın monotonluğu ya da yıkıcılığını  anlatırken bile iyi kalmaya çalışan birini veya sadece insani bir duyguyu işin içine katmak istiyor. Büyük laflar etmiyor, öğretmen tavrıyla yazmıyor. Sıcak ve dostça, elini okurun omzuna atıyor. 

Bilek Kesenler, karamsar başlangıç noktasına ve koyulaşan yeknesaklığına karşın bir aşk hikâyesi. Keret'in iyicilliği burada devreye giriyor. Kız arkadaşını bir türlü unutamayan (en güçlü duygu aşk mı?) hikâye anlatıcısı, arkasından intihar ettiğini öğrenince onu aramaya başlıyor. Her intihar eden oraya gelmiyor mu? Geliyor. Ütopya ya da distopya olsun, dünya tahayyülleri birer yolculuk hikâyeleridir ve tıpkı dini hikâyelerde olduğu, kutsal kitaplarda yazıldığı gibi dünyanın katmanlarını okurlarına anlatırlar. Metinlerarası göndermeler ve ironi, bu bölümleri pekiştirir. Keret de yapıyor bunu, seyahate çıkarıyor bizi. Hikâyenin kahramanı, kız arkadaşını ararken başka bir kızla karşılaşıyor ve ona aşık oluyor. Yola birlikte çıktığı kankası başka takıntılarla hayata bakarken farklı bir kadınla daha mutlu ve yeni bir yola evriliyor. Keret'in yolculuk ve iyileşme hikâyesi, new age dinlere de dokunuyor. İnsanların tatminsizliğini, kesin cevaplara teslim olmasını hicvediyor. Bana kalırsa, bir 'son yok' veya bir 'cevap yok' demeye getiriyor. Hiç bir cevabın ve hiç bir sonucun insana yetmeyeceğini düşünüyor. Yere çakılmanın ya da yenilginin o kadar kötü bir şey olmadığına bize inandırıyor. İnsan özüne, iyi şeyler yapabilme yeteneğine olan inancı öylesine güçlü ki intiharı seçmiş mağlupların iyimserliğini ve kendini yenileme arzusunu severek anlatıyor. Karşımızda bu dünyaya direnememiş kadınlar ve erkekler var halbuki.

Hanuka'nın reklamcı aktüelliği ve yeni çizgileri bu bakımdan da endüstriyel bir estetik katmış hikâyeye. İntihardan sonra geleceğiniz yer yaşadığınız yerden farklı değil işte. Bütün şehirler birbirine dönüşüyor ve bütün insanlar aynı kalıptan çıkarcasına birbirine benziyor. Markalar, barlar, kesişmeler, otobanlar, uzun ve gevşek diyaloglar, çabuk unutulan yaşanmışlıklar, güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, iyi zaman geçirme telaşı vs milim oynamadan yaşamaya devam ediyor. Zevahiri kurtarmak böyle bir şey işte. Hanuka'nın çizgileriyle herkes reklamlardaki gibi güzeller. Son söz: Keret için Kafka'nın ironisine sahip çıkıyor deniyor, buna Tom Waits'in müziğini ve Coen Kardeşlerin neşesini eklemek lazım. Üçü bir arada. 

Birgün Kitap, 27.4.2013


Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails