“...Kıymet pencereye gitti, perdeyi aralayıp caminin karla kaplı ıssız meydanına baktı. Sonra saatine baktı. Derin bir nefes aldı, dudaklarını sımsıkı kapatıp nefesini, burnundan ağır ağır verdi. Fısıltıyla, “gelmedi bu puşt…” dedi.
Bir sigara yaktı. Derin bir
nefes çekip üfledi.
Düşünceleri yavaşça
gölgelendi. Evdeki her şey, tahmin edemeyeceği kadar korkunç bir olaya dekor
olsun diye özenle seçilmiş gibi geldi. Kader ona, bütün bu eşyaları renkleri,
şekilleri, gölgeleri, bıyık altından gülerek biriktirtmişti sanki… Bütün başına
gelenler, seçtiğini sandığı şeyler, insanlar, bu evler… Hepsi, ne zaman olacağını bilemediği, o
korkunç olaya doğru akıp gidiyordu. Ne
yaparsa yapsın, hiçbir şeyi değiştiremeyecekti.
Masanın örtüsü, perdedeki
desenler, o dal mıdır nedir belirsiz, eğri büğrü kahverengi çizgiler… Dolabın bir yanı sanki yağ dökülmüş gibi
tuhaf bir şekilde, içini bulandırarak parlıyordu...”
Engin Ergönültaş, Minare Gölgesi'nden
Mart ayında İletişim Yayınlarından...
1 yorum:
Binlerce kasırga aşkına!
Tersoyum! Tersosoun! Hepimiz tersoyuz öyleyse:)
http://hayalkahvem.blogspot.com/2012/01/kahve-molas-tersoyum-tersosun-hepimiz.html
Yorum Gönder