(…) Kürt sorunu nedeniyle bugün Türkiye’nin başka türlü bir azınlık meselesi var. Azınlığın komikleştirilmesiyle “biz”in olumlandığını söylemiş, çeşitli ülkelerden örnekler aktarmış, bir de çekince koymuştum: Milliyetçiliğin yoğunlaştığı, şiddete vardığı, linç girişimlerinin doğallaştığı zamanlarda bu argümanın çok işlemediğini düşünüyorum. Mizah dergilerinde olsun, gündelik yaşamda olsun Kürtlerle ilgili espriler yapılmıyor. Akbaba’nın uzun yıllar Rum, Ermeni ve Yahudilere karşı yaptığı gibi, en azından andıran biçimde Kürtlerle ilgili mizah yapılmıyor. Örneğin Lazlarla ilgili epey fıkra var, önemli bir farkla: onlar bir etnik topluluk değil sanki bir yörede yaşayan, o yörenin ahalisi gibiler. Fıkraları bizzat Lazlar anlatabiliyor, televizyon programlarında asıllarının Türk olduğunu söyleyen Lazlarla karşılaşabiliyor. Romanca bilmeyen, Türk Romanları olduklarını söyleyen Romanlarımız da var. Allah için güzel eğleniyorlar, Laz fıkrası denildiğinde yüzüne bir tebessüm oturan milyonlar da var. “Kürd’ün biri” diye başlayan fıkralar anlatılmıyor oysa, Muhsin Bey filminden bu yana Doğulu genç göçmen tiplemeleri çıkmıyor değil. Heyhat onlardan Kürt olarak bahsedilmiyor, “yahu adam Laz” diyerek dizlerin pat patlanarak gülündüğü gibi “Kürt işte” den(e)miyor. Nedeni çok açık…Kürtlere gülmek istenmiyor, Kürtlere gülmek demek onları sevimli de bulmak anlamına gelecek. Belki taviz vermek… Sırplar Hırvatlara gülmüyordu, Boşnaklar da Sırplara…Gülmek, bizi yakınlaştırıyor, kimse gülmek istemiyor…
yazının tamamı Birikim Aralık-Ocak 2009 sayısında...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder