Hoca, akademideydi ama orada olmak istemiyordu sanki, ilk hissettiğim bu, işiyle ilgili bir heyecanı yok gibiydi, Fenerbahçe'yi, muhabbeti, müziği daha çok seviyordu.
"Hiç okumayacağım tezini" demişti, "sana güveniyorum, ne yazsan kabulüm" şu bu... "Alex'in frikiğini seyretmek istiyorum artık..." O gün de bugün de değişmedi, hatırladıkça ilginç geliyor hala sözleri, söyledikleri... Jürideki tartışmaları ve hocalararası rekabeti metinden daha önemli buluyordu...
Yanyana durmayı severdi, olmuyorsa kavgaya tutuşmayı, neşeliydi, itiraz ederken hatırlardın onu, hiyerarşileri severdi, hüznün ve mücadelenin pozları hoşuna giderdi.
Özel hayatını hiç bilmiyorum, 2005'ten sonra hiç görmedim, bazı insanlar aşık olurlarsa yenilenirler, bazıları aşık kalabilirlerse güçlenirler, bana oldum olası mutsuzmuş gibi gelirdi, aragazıyla devam ediyordu sanki... Rutinin bir gücü vardır...
Yıllar içinde şunu anladım, üniversitede hoca olmak, itibar ve saygıyı getiriyor filan, sadece o kadar değil ama o kadarla kalabilirsin, talebeler "hocam hocam" dedikçe ruhen şişmanlıyor insan, körleştiriyor üniversite... Cahil olduğumuzu unutuyoruz zamanla... Hoca, farkındaydı durumun, hoşlanmıyor ama faydalanıyordu...
Mecazen söylüyorum sadece akordeon çalmalıydı, babası gibi güzel şarkılar, tatlı hatıralar, ağlayan bir plak, elde var hüzün demeliydi, dünyanın kalbi yok, kalbi olsa da dinlesek...
2 yorum:
Bence bazı hakikatler insanın kendisinde bitiyor insan yaşken neyse yetmişindede odur.
Bir akordeondan çevreye yayılan, insanı hüzünlendiren ama aynı zamanda düşündüren harika bir müzik eşliğinde okudum sanki yazınızı.
19 yıl sonra bir "Hoca" yı böylesine Derin Hakikat'ler eşliğinde anmak; farklı bir kişilik yapısını, vefayı, içtenliği, dürüstlüğü düşündürüyor elbette.
Ancak madalyonun diğer cephesi de; sorumluluk ve görev anlayışı açısından düşündürücü geldi bana.
Anılarda kalabilenler, ışıklar içinde uyusunlar.
Yorum Gönder