Onuncusu, Oğan'ın aldığı oylar, yekpare olarak bir yerden bir yere gitmeyecek ve kesin olarak dağılacak... Çünkü bu yeni ve kim olduğun bilmediğimiz sağcımızın seçmeni yekpare değil... O dahi tanımıyor seçmenini... Türkiye'de siyasetçiler, özellikle birbirlerini, en çok da orta sınıftan büyükşehirlileri ve okumuşları memleketi tanımamakla suçlar... Kimsenin seçmeni tam tanıdığını veya tanımadığını düşünmüyorum, siyasetçilerinin yapıp ettikleri başta iş bulmak gibi hayati ihtiyaçları karşılamak, madden kolaylaştırmalar ve muhtaçlaştırmalar yapmak, al gülüm ver gülüm şeklinde seçmenini borçlandırmak. Alışveriş bu şekilde gelişince asıl olarak seçmenin ricacı olacağı siyasetçiyi tanıması ve onun nabzına göre şerbet vermesi gerekiyor. Hakeza, zengin mebus, niye oy verenleri tanısın ki... sadece yukarıdaki tekadamı tanımalı ki (mecazen ve madden) ihalesini alsın...
On birincisi, KK genç kuşağı yakalayamadı deniyor, "yakalanması gereken genç kuşak" imgesi tanımlanabilir, yakalanabilir ve ölçülebilir şey olmadığı için ben bunun bir klişe olduğuna, ancak iddia sahibinin poz yapmasına yaradığına inanıyorum. Hangi gençten söz ediliyor sahiden anlamış değilim. Z Kuşağı veya Tiktok kullanıcıları filan bunlar uçuşan nitelemeler ve ortayaşlı internet kullanıcılarının ürettiği adlandırmalar. Ben Keçiören'de büyüdüm, okuduğum üniversitede sırf Keçiören'de büyüdüm diye benden korkanlar vardı, o yaşta alıp beni Yozgat'a götürselerdi, hiç de korkulmaz, şeerli züppe ve muhallebi çocuğu sayılırdım. Kaldı ki, KK ve CHP'nin uzun yıllardır ilk kez doğru bir kampanya yaptığını, iktidara cevap yetiştirmeyip kendi dilini ve iddiasını kurmayı becerebildiğini düşünüyorum.
On ikincisi, "vazgeçtim, bir daha oy vermeye gitmem" diyenleri, özellikle bunu bir pozla yapanları anlamaya çalışıyorum. Oy vermeyebilirsin, gitmeyebilirsin, kandırıldığını düşünebilirsin ama memleket bu kadar kötüye giderken, cebindeki para her gün değer kaybederken, yüz binlerce insan temel hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmışken, demokrasi tarumar olmuşken e birazcık sussan , e'cicik beklesen ne kaybedersin... Emin ol sen o kadar önemli değilsin, ben de değilim.
On üçüncüsü, biliyorsunuz, Millet İttifakı, iki elleriyle kalp işareti yapıyordu ve karşıtları, bunun eşcinsellikle, lgbt ile özdeşleştiren imalarda bulundular, hal bu olunca, stratejik olarak yanlış seçim olduğu iddia edildi. Genel olarak seçim kampanyalarının tutucu ve radikal tarafları, sadece günü değil geleceğe de yönelik bir projeksiyonu olur. Malum, KK'nın Alevi olduğu için seçilemeyeceğini söyleyenler oldu, o da yanlış sayıldı filan. Ben cesurca ve yeni buldum, ha evet, daha önemli bir sorunlarımız olduğunu daha çok anlatmaları, ekonomik çöküşü daha fazla vurgulamaları ve hatta ekonomi tasarımcısını şimdiden vizyona çıkarmaları gerekiyordu.
On dördüncüsü, oyların çalınması meselesi yeni değil, özellikle taşrada, kontrol edilemez hale gelen metropollerde bunun yapıldığını biliyorduk. Mesele, bununla başedebilmek, izin vermemek, buna göre organize olmak... Veya Anadolu Ajansı taraflı ve manipülatif yayın yapıyor diye çok abartılıyor, e evet, ne bekliyorduk, niye şaşırıyor ve bunu takılıp kalıyoruz.
On beşincisi, olsaydı bulsaydı, ne desek boş, iki adaylı bir seçime gidiyoruz, iki adayı da istememek ve beğenmemek mümkün, ama bunun bize bir faydası yok... Sonuçta bir hayat yaşıyoruz ve biz bu hayatı oyluyoruz, mevcut ekonomiyi, hukuk ve adaleti, demokrasiyi oyluyoruz... Bir ümidi oyluyoruz, biri bu hayatı değiştireceğim diyor, diğeri değiştirmeyeceğim, bu kadar basit... KK kazanırsa yapamazmış filan, inanın o noktada değiliz, iddia ediyorum hiç bir şey yapmasa bile bundan iyidir, öyle bir araftayız.
4 yorum:
Her satırının altına imzamı atarım, çok haklısınız.
Beni delirten bütün bunları biliyorduk o zaman muhalif örgütler olarak neden taşrada daha iyi organize olmadık? Elazığda, Urfada niye müşahit yoktu? İzmirde muhalif olmak kolay.. Of ya of.
İki yazıyı da dikkatle ve üzerinde düşünerek okudum. Tabii ki haklısınız.
Fakat gözden kaçan bir gerçek var; bizim insanımız alıştığı şeyin değişimine, farklılığa pek kolay yanaşmaz. Bakın yol kenarlarında 5 dükkan yanyana, hepsi aynı şeyi satıyor, pişmaniye. Biri çıkıp lokum satmaya kalksa iş yapamaz, neden, çünkü farklı, ne işi var şimdi bunun pişmaniyeciler arasında..
Et lokantalarında hep aynı menü, köfteyi bin farklı şekilde pişirebilirsiniz ama hayır, hepsi aynı şekilde pişirir, neden, biri tuttuysa değiştirmeyelim.
Sushi.. Asla yediremezsiniz, kuşkuyla yaklaşırlar, hele biri "çiğ balık o yaa" dediyse, yüzlerini burup koşarak kaçarlar.
Bizim halkımız değişimi sevmez... Bilinmeyen yerine eldeki "ne öldüren ne yaşatan" sistemi tercih eder..
Çok azımız "haydi bir deneyeyim belki severim / belki tutar" diyebilir.. Risk almayı, mevcut düzeni değiştirmeyi hiiiç sevmeyiz biz.
Korkarız çünkü.
Ama evet neyse ki Z ve sonrası (özellikle alpha kuşağı) çok farklı, çok köksüz, çok ben merkezli, çok daha özgür düşünüyor birçok konuda. Bizim takıldığımız meselelere takılmıyor daha global düşünüyorlar. Medya organlarını çok farklı kullanıyorlar. Onlar mutlaka sistemi de değiştirecek..
Ama onlara gelene dek hayatta kalabilecek miyiz, ondan emin değilim. Düşük SED ve eğitimsiz insan için konu asla hak hukuk azınlıklar ya da milliyetçilik, demokrasi vs olmadı. Onlar zaten bunlara sahip olamadılar ki önem versinler.. Bunlar bizim konularımız, bizim korkularımız..
O nedenle ikinci turda oy vermemek ve küsmek de sadece aptallık değil, kötü niyettir..
Sevgili Günlük zaten organize olunamadığı için iktidara gelinemiyor, AKP üye sayısını diğer partilerle bir karşılaştırırsanız, durum daha net anlaşılıyor bence..
Sadece C, değişim meselesinde kısmen farklı düşünüyoruz, daha uzun anlatmam gerekiyor ama z kuşağı vurgusuna pek katılmıyorum, bir romantizasyon olarak görüyorum, ihtiyaçtan dolayı abartılıyorlar diye düşünüyorum....Elbette etkileri olabilir ama ancak bizim kuşak kadar olabilir... Zaten olsaydı, dünyanın sağcılaşması bu kadar kolay olmazdı bence...Çok selam
Yorum Gönder