Pazar, Eylül 12, 2010

Veda’nın Çizgi Romanı

Bir yıl kadar oluyor, edebiyat uyarlaması yabancı çizgi romanlar beklenmedik biçimde yüksek satışlara ulaşınca, yerli örneklerin üretilmesine ilişkin kamuoyunda bir talep olmuştu. En azından çeşitli gazeteler bu ilgiyi haber yaptılar; çizerlere, edebiyatçılara, eleştirmenlere fikirlerini sordular. Yerli üretim fedakârlık isteyen, maddi olarak zararın eşiğinde ve uzun vadeli bir projeye dayandığından bugüne kadar beklendiği ve iddia edildiği ölçüde bir üretim yaşanmadı. Ayşe Kulin’in Veda romanından Cemil Cahit Yavuz’un yaptığı uyarlama bu bakımdan bir istisna oluşturuyor. Umarız tek örnek olarak kalmaz ve açıkçası, anlatım estetiği olarak sonraki uyarlamalara bir model de olmaz.

Veda, ‘Esir Şehirde Bir Konak’ alt başlığıyla yayınlanmış ama uyarlamanın çizeri Cemil Cahit, bize o konağın resmini ancak ilk yirmi sayfanın ardından gösteriyor. Hikâye, çoğunlukla iç mekânda geçtiğinden evvela bir genel çizim şart oysa. Uyarlamanın açılış cümlesi şöyle: ‘Uzun ve zorlu bir kışın sonunda İstanbul, çiçeklerin açılmasını boşuna bekledi. Zamansız gelen kar, bir kez daha şehrin çamurlu yollarını ve boyası aşınmış ahşap evlerinin üzerini örttü. Sabah ezanı okunmak üzereydi’. Bu sözlerle betimlenen ilk karede (konağın içinden-pencereden bakan bir gözle), bahçe kapısı ve yaylı arabasından inmek üzere olan Ahmet Reşat Bey görülüyor. Cemil Cahit’in ferah bir kare seçimi yok, sıkış tıkış anlatıyor anlatacağını. Seçilen cümlelere göre açılış karesi bir İstanbul manzarasıyla, boğaza demirlemiş düşman gemileriyle yapılabilirdi örneğin. Sonra Ahmet Reşat’ı taşıyan arabayı kar ve çamur içindeki yollarda ilerlerken görürdük, üçüncü karede de romanın geçtiği konağa gelirdik. Ve bana göre en doğrusu, bu anlatım kutusuna-açıklamalara hiç yer verilmemesi. Uyarlama yapmak, özgün metni çizgi romana taşımak demek değil ki… ‘Sabah ezanı okunmak üzereydi’ ayrıntısı sahiden gereksiz, Ahmet Reşat’ı kapıda karşılayan konak çalışanı Hüsnü Efendi, namaza kalkmak için uyandığını zaten söylüyor.

Cemil Cahit’in anlatım kutularının ekseriyeti, olmaması icap eden veya olmasa da olur dedirten faydasız cümlelerle dolu. Kitabın 9.sayfasında “Ahmet Reşat odada dolaşır” deniyor, karede bu alenen görülüyor, bunu ayrıca yazmanın okura haksızlık olduğunu düşünüyorum. Altmışlı yılların gazete çizgi romancıları karede resmettiklerini bir de üst yazıyla betimlemeye girişirlerdi. “Yukarıda anlatılanları çizdim” veya “resim şunu anlatıyor” mealinde bir müdahaleydi bu. Tercihlerinin nedeni niçinini okuyucunun eğitimsizliğine bağlayanlar da olurdu, köşelerine bir parça daha zaman ayrılmasını arzuladıklarını belirtenler de… Buna göre okur, şöyle bir bakıp geçmeyecek, o köşede vakit geçirecekti. Kendilerine bir köşe yazarı ya da tefrikacı -romancı itibarı vermek istedikleri tahmin edilebilir. Diğer yandan ‘halk anlamaz’ yargısının güçlü bir gazetecilik ön kabulü olarak çizerleri etkilemesi ayrıca enteresan. Nedeni ne olursa olsun o dönem için bile arkaik bir tercihle çizgi romanın görsel bir anlatım olduğu akla getirilmiyor, ardışıklığı tahrif ederek yazı, çizgi romanın leitmotifi kılınıyordu.

Veda için en baştan zikredilebilecek bir eleştiri bu: Cemil Cahit, bu arkaik tutumu sürdürüyor. “Ahmet Reşat yatak odasına girer” derken, odanın tanziminden, yatakta uyuyan Behice Hanımdan ve sonraki konuşmalardan buranın bir yatak odası olduğunu okurun anlamaması imkânsız. Üst yazıyla uyumsuz kareler de mevcut: “Mehpare girişteki tahta sırada oturur” deniyor ama biz ne Mehpare’nin oturduğunu ne tahta sırayı görüyoruz. Hikâye gereği Cemil’in gözükmesi Mehpare ile konuşması yeterli… O sebeple üst yazı bir kez daha gereksiz.

Önemli bir başka kusur, plan çizimlerinde kendini gösteriyor. Daha ilk sayfadan itibaren hatalı plan tercihleriyle karşılaşıyoruz. Kitabın 73. sayfası, Kemal’in Karakol teşkilatı üyelerinin kaldığı çiftlik evine ulaşmasıyla başlıyor. Karede bir ranzada yatan Kemal’i görüyoruz, oysa biliyoruz bu bölüm açılışı yine bir genel çizimle verilmeli, hikâyenin nerede yaşandığı tasvir edilerek diğer ayrıntılara geçilmeli. Bu kareye bakılırsa hikâye bir mahpushane koğuşunda yaşanıyor olabilir çünkü. Üst yazıya bir değer atfedilmiş, okunmazsa nerede geçtiği anlaşılamayacak. Çiftlik evini bir sonraki sayfada görebiliyoruz, neden o sayfada yer verilmiş, orası muğlâk. Üstelik çiftliği gösteren o genel çizim, ne anlatımla ne de kullanılan diyalogla ilgili.

Cemil Cahit’in perspektif hataları, tiplemelerin sürekliliği ve özellikle el çizimleriyle ilgili sıkıntıları var. Buna rağmen özellikle elleri pek çok karenin odağına taşımış, kadınların ve erkeklerin kalem tutan, otururken dizlerinin üstünde duran ellerini karede bir başlarına çizmiş. Bunun nedeni romanda ellere yönelik bir vurguyu aksettirmek mi yoksa kareyi tek bir imgeye odaklayarak çizimden tasarruf etmek mi anlayamadım. Çizer neresi apse neresi kurdeşen, hangi yarası ne zaman kanıyor bilmeli. Böylesi kıstasla çizmeli, bu denli teşhir göze batıyor. Teşhir demişken ışıltılı renkler seçilmiş, hiçbir gece sahnesi yokmuşçasına par par kareleri seyreyliyoruz. Konağın mufassal çizildiği karenin havanın karardığı bir zamanda geçtiğini bilahare fark ediyoruz. Renk, anlatının cevahiri olamamış.

Cemil Cahit, mizah dergileri geçmişine bakılırsa, iyi bir karikatüristti, belirli bir üslubu, çiniyi kullanma biçimi, kim tarafından çizildiği hemen anlaşılan tiplemeleri vardı. Doğrusu bir edebiyat uyarlaması yaptığını duyunca meraklanmıştım. Hayli zahmetli, profesyonel olarak düşünüldüğünde işin maddi karşılığının (belli ölçülerde) sınırlı olduğu ve mutlaka uzun zaman alacak bir çalışmaydı söz konusu olan. Üstelik edebiyat uyarlamalarında gerek insan gerek arkaplan çizimlerinde foto-realistik bir auranın tercih edildiğini ve bu tercihin gerçeklik vehmini pekiştirmek adına önemsendiğini biliyoruz. Cemil Cahit, caricature-cartoon tarzında çalışmalar yapmış olmasına rağmen bu denli uzun - yoğun çizgi roman deneyimi hiç olmamış bir çizerdir. Bu bakımdan cesaret isteyen, mesleki açıdan yorucu ve meydan okuyucu bir işe kalkıştığı görülebiliyor. Türkiye’de çizerlerin çabuk yorulduğu, otuzlu yaşlarda çizme bıkkınlığı yaşadığı düşünülürse onun yaşında bir çizerin (d.1958) çabası ve iştahı takdire şayan. Plan tercihlerindeki yanlışlıklar, anatomik kusurlar, betimleyici yazılardaki gereksiz ihtimam ve bazen romana gösterilen aşırı sadakat nedeniyle eleştirilecek yönleri var Veda’nın. Emek, göze aldığı risk ve iddiasıyla ise ilgiyi hak ediyor. Yerli üretim açısından yılın en çok konuşulacak çalışmalarından biri yayınlandı.

Birgün Kitap, 11.9.2010

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails