İyimser bir yorumla çizgi roman okuma ve satın alma alışkanlığı yaratabilir diyebilirim. Ancak pazarlamanın temelinde çizgi roman değil “klasikler” var, asıl hedef çizgi roman okuru değil ebeveynler ve onların aydınlanmacı eğitim mantığı. Şöyle söyleyebilirim: global ölçekli çizgi roman endüstrisinde bu tür edebiyat uyarlamalarının ağırlığı binde iki -üç bile değildir. Oralarda da aynı mantıkla pazarlanırlar, “bari çizgi roman olarak okusunlar” mantığı egemendir. Dikkat edilirse bu mantık sanatları hiyerarşik olarak sınıflandırır: roman yukarıdadır, çizgi roman daha aşağılarda… Güçlü bir önyargı bu… Dünyada farklı dillerde Comics, fumetti, tebeo, BD ya da Manga olarak adlandırılan bu sanat bizde roman tamlamasıyla sunulmuş. Sinema romanı, resimle roman, resimli roman demişler, bunu söyleyenler de vakt-i zamanında çocuk dergilerinde yöneticilik yapan ilkokul öğretmenleri. Biz bu anlatıyı hep başka bir şeye benzeterek değerlendirmişiz oysa ne romandır ne de sinema… Gelişme dediğiniz için söylüyorum: Farklı yayınevleri, medya kuruluşları rekabet gereği bu ülkenin üreticilerine albümler sipariş ederlerse, yeni oluşumların gerçekleşebilmesi için maddi teşviklerde bulunurlarsa bir gelişmeden söz edebilirim. Yoksa sonuçta kitap satıyorlar, yarın çizgi romanı bırakıp başka bir şey de satabilirler ve muhtemelen onu da yok satarlar -->
Sizce Türk edebiyatından çizgi roman uyarlamaları yapılabilir mi?
Geniş anlamıyla edebiyatın her alanından çizgi roman uyarlaması yapılabilir. Başarılı olup olmayacağı, entelektüel derinliği ya da estetik kaygıları ayrıca tartışılır. Türkiye’de defalarca yerli roman ve hikâye uyarlaması yapıldı. Nitelik başarının tek kıstası değil. Bugün çok satan edebiyat uyarlamaları çizgi kalitesi ve uyarlama mahareti bakımından Türkiye’deki çizgi olgunluğunun kıyas götürmeyecek kadar gerisinde ürünler. Ne üreticilerini ne de ürünlerin kendisini çizgi romanın yaygın olduğu herhangi bir ülkede tanıyan çıkmaz. Bu denli kalitesiz olmalarına rağmen çok satıyorlar çünkü hiçbir medya grubu, çıkardıkları yayınlara bu denli destek çıkmıyor, bu denli reklam ve tanıtım yapmıyorlar. Konuşulur kılmayı başardılar, farkındaysanız kimse içeriklerini ve niteliklerini konuşmuyor, ticari başarıları değerlendiriliyor. Sahi söylüyorum konuşulmayacak kadar kötüler çünkü. Her şeyden önce asıl üretici olan Britanyalılar o denli düşük telif önermişler ki o telife çalışacak iyi bir çizer bulamamışlar. Sayfalar, paneller “nasıl çizilmez” dersi olarak tek tek anlatılabilir. Eğer örnekler bunlarsa, uyarlama ölçütü böylesi bir niteliksizlikse bizim edebiyatımızdan uyarlama yapılmasın derim…
Türkiye'deki çizgi roman geleneğinin geçmişini ve bugününü çok iyi bilen bir yazar olarak, genç çizerlerin bu alanda yeni bir gelenek oluşturabileceğini düşünüyor musunuz?
Çizgi roman çok zahmetli bir üretim sürecine dayanıyor. Herkesin 30-40 saniyede okuyup geçtiği sayfanın üretimi 1 gün sürebiliyor çünkü. Bu emeğin maddi karşılığını bugünkü düşük satışlar nedeniyle alabilmek mümkün değil. Yabancı çizgi romanlar ise yerli üretimle kıyaslandığında çok düşük maliyetliler, böylesi bir düzeyle rekabet edebilmek pek mümkün değil. Yetenekli insanlar haliyle başka alanlara yöneliyorlar ve bu sebeple eskisi kadar çizer çıkmıyor ve yerli üretim alanları çok sınırlı. Aralıklarla çıkıp kapanan dergiler profesyonel bir mantıkla değil, özveriyle çıkıyor. Gelenek, üretimle varolabilir o düzeyde bir üretim koşullar nedeniyle varolmadığı için bugün için bir gelenekten söz etmek yanlış olur. Çabalar var, nitelikli işler yapılıyor, yapılmıyor değil… Örneğin yurt dışına açılan üretici sayısının arttığı görülüyor… Maişet kaygıları, oturmuş bir profesyonel anlayış ve seçeneklerin çokluğu nedeniyle bu da normal… Tek tek bakıldığında Türkiye’de çok iyi çizerler var. Genel sorunlarının zamanı iyi kullanamamaları olduğunu düşünüyorum, bence az üretiyorlar…
[Yeni Şafak gazetesi için yapılan röportaj. "Klasikler Çizgiye Geldi" başlığı altında Hatice Saka tarafından haberleştirildi-12.9.2009]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder