"Yeni şeyler öğrendiğimiz, neşeli, sağlıklı, tasası az bir yıl olsun. Daha önemlisi iyi insanlar olsun etrafımızda, yokluklarını göstermesin bize...Beraber yürüyelim onlarla. hepinize iyi seneler."
Cumartesi, Aralık 31, 2022
İyi seneler
Salı, Aralık 27, 2022
İyilik ve eksiklik
İyilik ve kötülük meselesi, malumunuz, insanın nefsiyle, vicdanıyla
dünyayla ilişkisini belirleyen bir gerilim... Din ve "cemiyet" bunu tartışır, kanunlar bunu
düzenlemeye çalışır, iyilik ve kötülük, insanları yakınlaştırır ve uzaklaştırır.
Kötülükten sakınırız, iyilikse öğretilir, yaygınlaştırılmaya çalışılır,
dayanışmayı çoğaltır.
İyilikle karşılaşırsa insanlar ne hissederler diye sorsak, teşekkür ederler, minnet duyarlar… diye düşünürüz. Kimi zaman bu cevabı veremiyorum artık… İyilik her zaman sempatiyle karşılanmıyor gibi geliyor bana… Nefret ölçüsünde bir hoşnutsuzluktan, böyle bir histen söz edebilirsek, hah diyeceğim, tam da böyle bir hisle insanlar kendilerine iyilik yapanlardan uzaklaşıyorlar.
İyilik, onların zaaflarını gösteriyor çünkü, öyle hissediyorlar. Düşmanı olsan yapmazlar sanki, hasmını eşiti gibi gördüklerinden onları, kendilerine iyilikle bakan kadar önemsemiyorlar. Sen onlara yardım edince asıl eksikliklerini görüyor ve bundan daha çok rahatsız oluyorlar.
Bir bakmışsın hiç
ummadığın biri sana ateş püskürüyor, pıyy diyorsun ne düşmanlık yaptım ki
düşmanlık görüyorum.
İnsanlar birbirini
sevmeyebilir, bu garip değil, bana ilginç gelen, birbirine iyilikle yaklaşmış
ve uzaklaşmış insanların “kavgası”… Önce anlamıyordum, şimdi galiba birazcık
daha anlıyorum. Karışık gibi duruyor değil mi?
İnsanı sürükleyen
egosu...
Pazartesi, Aralık 26, 2022
Lan Senin Kemiklerini Kırarım Davar!
Nefis çeviri derken ise şöyle bir şey kastediliyor, herhangi biri çeviriyor, dergideki üreticilerden biri de o çeviriyi uyarlıyor, yerelleştiriyor. Buna çeviri demek tek kelimeyle haksızlık. Galip (Tekin) Abi, İngilizce bilmediği için çeviri yapması mümkün değildi. Behiç Abi, çeviri yapacak kadar dile hakim mi bilmiyorum ama Hasbi Tembeler 90'larda Pişmiş Kelle'de yayımlanırken uyarlamayı bizzat o yapıyordu diye duymuştum. Barış da bunu anlatmış.
Tuncay Akgün'ün "nefis çeviri" olarak, sanıyorum romantize ettiği tercüme güzellemesini pek çok kişi "doğru", "meşru", "uygun" kabul edebiliyor. Örneğin Can Yücel, iyi bir şair, her bakımdan ilginç bir muhalif olduğu için sevenleri onun uyarlamalarının "mükemmel" olduğunu düşünüyor, oysa Tercüme bölümlerinde nasıl yanlış çevirilir örnekleri olarak okutuluyor. Dil bilen birinin, diyelim çevirmenin eserin aslında olmayan bir espriyi, kendince güzel, komik ve uygun bularak başka türlü "yazmasını" anlamıyorum. Can Yücel yapınca iyi başkası yapınca kötü olacak diye bir ayrım yapamayacağımıza göre hiç yapılmaması gerekiyor.
Zaten o yüzden de Hasbi Tembeler türü uyarlamalar biraz gizli saklı yapıldı, dil bilenler karşısında yapılan iş azımsanarak itiraf edildi. Çevirmen imzası hiç atılmadı vs vs. Tersten düşünelim, Walker bu uyarlamalara üzülür müydü acaba? Duysa ne derdi? Bunu şuradan ölçebiliriz, ünlü bir romancı Türkiye'ye geldiğinde mutlaka bir çevirmen çıkıp yazara Türkçe çevirilerinin çok kötü-çok yanlış olduğunu söylüyor. O yazarın, doğru olup olmadığını ölçemeyeceği bir iddia karşısında yüzünün düştüğünü, mutsuzlaştığını an be an görüyoruz.
Çizgi romanın tercümesinde şöyle bir sorun var, o espriyi, o konuşmayı o balona taşırmadan sığdırmanız, bazen kısaltmanız-sadeleştirmeniz gerekiyor. Dünyanın her yerinde, her dilinde olan-yaşanan bir külfet bu. Aşılmayacak bir külfet de değil. Arada bir yaşanıyor olması, çevirmene "yazarlık" hakkı tanıyamaz. "Sadakat gösterilen çeviri güzel olmaz" iddiası da yanlış anlaşılıyor ve keyfi çevirileri meşrulaştırmaya yarıyor.
Pazar, Aralık 25, 2022
Cumartesi, Aralık 24, 2022
Demirler
Aşağıda şehirden başka bir evin demirleri... Önemli bir zenginin villasından... Daha güzel falan demek için örneklemedim... Bir zenginlik göstergesiydi bu dekoratif şeyler...
Perşembe, Aralık 22, 2022
Salı, Aralık 20, 2022
Nasıl resmedeceğiz ilk Türkleri
Pazartesi, Aralık 19, 2022
Ayrışma
Berk'in bir başka cevabını daha matrak bularak paylaşmıştım.
Haliyle Berk, nevi şahsına münhasır huysuzluğu olan biri, cevap vermeyebilirmiş ama bile isteye veriyor ve muhtemelen o cevabın çıkıp çıkmadığını takip ediyor.
Herkes Nesin'i beğenecek diye bir şey yok, benim hatırladığım Orhan Kemal de mizah anlayışlarının farklılığından söz eder, Çetin Altan eleştirir filan... Berk de o fasıldan değerlendirilebilir mi, e olabilir elbet ama... İlhan Berk ile Aziz Nesin siyaseten ayrı yörüngelerden gelen insanlar diyeceğim.
Nesin'in hayatı boyunca kısa süreli olsa da üye olduğu, angaje olduğu tek parti var, Esat Adil'in lideri olduğu 1946 Seçimlerine giren TSP...ki o TSP, TKP ile sert bir rekabet içindeydi...Ve Berk, Dikmen dergisi çevresinden, TKPli veya açık sempatizanıydı. Nesin, pek çok söyleşisinde yazarlığının ve entelektüel kimliğinin TKP çevrelerinde yok sayılmasından yakınırdı. Yani, Berk ile Nesin arasında, veya onunla kimi TKP sempatizanı edebiyatçı arasında başka türden bir ayrışma vardı, dileyen tek tek tespit edebilir.
Arada spekülasyon yapıyorum, hiç yapmıyor değilim, arz ederim.
Pazar, Aralık 18, 2022
Nefret
Üniversitede ilk çalıştığım yıllarda bizim fakültede ders veren, altmışlı yaşlarının sonlarında olan iki öğretim üyesi vardı. İkisi de aslen gazetecilerdi, en az otuz yıl birlikte, aynı gazetede çalışmışlardı. İsimlerini vermeyeceğim, biri felsefe kökenliydi ve doktoralıydı, diğeri edebiyatçıydı (!) ve teknik derslere giriyordu. Felsefeci olan yazı işleri müdürü olarak amirliğini yapmıştı diğerinin. O edebiyatçının felsefeciye duyduğu nefretin benzerine hayatım boyunca rastlamadım. Nası tarif etsem bilemiyorum, bir insan bir başkasını sevmeyebilir, huyundan suyundan bakışından rahatsız olabilir filan ama bu sanki başka bir şeydi. Adı geçince gözleri kızarıyordu, kuruyup gidecek gibi oluyordu. Böylesini o yaşa kadar ne görmüştüm ne de onlardan sonra bir benzerine rastladım.
Cumartesi, Aralık 17, 2022
Sağcılar ne diyor?
Zor bir dönemden geçiyoruz, hem çok sessiz hem de çok gürültülü bir dönem, öyle olur mu demeyin, oluyor, yaşıyoruz. Muktedirle hesaplaşmak ve tartışmak, muhalefet etmek pek kolay değil. Verilen cezalar, alıkonulmalar, cezalar anlaşılır ve kabul edilebilir gibi değil. Öte yandan büyük bir hırgür var, muhalifler birbirlerini (daha kolay olduğu için olabilir, güçleri ancak onlara yettiği için olabilir) hainlikle suçluyorlar.
Kişisel olarak her zaman, bir eleştirinin muktedirlerin işine yarayıp yaramadığına bakıyorum. Ta kendimi ilk solcu saydığım günlerde, Aziz Nesin düşürdü aklıma.
Birini sevmemek, onun fikirlerine katılmamak mümkün, okur yazarlığın doğasında eleştiri var. Ama bu eleştirellik, karşı çıktığımız fikirlerle, muhalefet ettiğimiz insanlarla bizi yan yana getiriyorsa işte orada bir yanlışlık var demektir.
Şikâyet ettiğimiz şeylerin sorumlularıyla yan yana gelmek, eleştirilerimizin ihbar kabul edilmesi, ihbar işlevi görmesi anlamına gelir. Unutmayalım ki, ihbar, linç ikliminin bir pervanesidir. Hararet gösterdiğimiz şeyler, bir bakmışız, sağcıların lincine vesile olmuş...
Ne diyordu Aziz Nesin: "Gerekiyorsa susarım”
Cuma, Aralık 16, 2022
Feyk
Perşembe, Aralık 15, 2022
Sanat ve skandal
Her dönemin kendine özgü olumlanan ve olumsuzlanan eğilimleri oluyor ama galiba değişmeyen tek şey, yaşanan zamanın bir "bunalım" olduğuna ilişkin kolaycı yargı... Geçmişte yazılmış aktüel metinlere bakınca bu karakteristik kendini fazlasıyla belli ediyor. Bağırmayı ve aktüel olmayı önemsediğimizden yaşanan zamandan "tiksinmeyi" ve bunu da herkese duyurarak göstermeyi istiyoruz.
İslimyeli, bunalımı zamanın ruhu olarak işaret etmiş, skandal arayışını bunun bir parçası saymış ve üstüne üstlük, Dali'nin kaybolup gideceğini iddia etmiş... Maksadım, bu faslı tartışmak değil, zaten belli, unutulup giden Dali'nin skandalları oldu, eserleri değil...
Üstelik, "normalin dışında olan yaratıklar da var" derken kimi kastediyor bilemiyorum, acaba eşcinselleri mi?
Bir tane "sanat tanımı" yok, ama o bir taneymiş gibi sabitlemek, onun koruyucu ve hamisi olmak isteyen çok. Bunalım, tam da bu yüzden çıkıyor. Farklı sanat tanımları ya da itibar gören yeni birileri, o hamileri tedirgin ediyor, öfkelendiriyor.
Bugünden tiksinmek de yeni "oyunculardan" hazzetmemek de bunun bir parçası.
Çarşamba, Aralık 14, 2022
Selim İleri
Pazartesi, Aralık 12, 2022
Ot
O kadın ve o adam, bir daha konuşmadılar ve yıllar yıllar boyunca hiç karşılaşmasalar da birbirlerini hiç unutmadılar.
Pazar, Aralık 11, 2022
Hisar’daki Vampir
Seksenli yıllarda gazetelerimizde bir modaya dönüşen metin ağırlıklı, o günlerin deyişiyle “Kara Murat gibi” çalışmalardan biri Hisar’daki Vampir. Kara Murat’ın gördüğü ilgi kadar, dizinin yazarı olan Rahmi Turan’ın gazetecilik anlayışının yaygınlaşması bu türden yazı ağırlıklı, metnin okunurluğunu kolaylaştırmak için çizilmiş üç ya da dört kare resmi olan anlatıları çoğaltmıştı. Çalışmanın yayınlandığı Tercüman büyük reklamlarla satışını artırmaya çalışırken, o dönemde, içlerinde Suat Yalaz’ın da olduğu tanınmış gazetecileri kadrosuna dahil etmişti. Yalaz, gazetenin mevcut kadrosundaki Şahap Ayhan ve Ayhan Başoğlu gibi isimler nedeniyle olmalı Karaoğlan türünde tarihi çalışma yapmayarak bir edebiyat uyarlamasına yönelecekti. Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı gibi bu uyarlamadan hoşnut kalmamıştı; Hisar’daki Vampir, günümüzde geçen, yaptığı edebiyat uyarlamasına göre daha hareketli ve tarzına uygun bir çalışma olacaktı. Her şeyden önce bir Vampir hikâyesi olması nedeniyle farklılık arzediyordu.
Cumartesi, Aralık 10, 2022
Bir pavyondan
Eskişehir'de çekim yaptığımız bir pavyonda rastladım, çalışanların odasında, onlara yönelik talimatlar sıralanmış, beyaz tahtaya tek tek yazmışlar... Gizlice çektiğim için fotoğraf pek net değil, ortam da karanlıktı... falan filan bahanem çok.
Pavyon, gece 11'de çalışmaya başlıyor, her şey ona göre düzenlenmiş...Kons'lar için saat 1'den sonra telefon kullanımı yasakmış, ancak iki içki içebiliyormış, o ikisine "keyif hakkı" deniyor, ikiden fazla içilirse parasını ödüyorlar. Müşteriden para almak yasakmış, yok alınırsa-takılırsa, o para kasaya kalıyor, kendi hanesine içki olarak yazdırılıyormuş... Kons masalarında içki süreleri dahi belirtilmiş... Küçük beş büyük on dakika...Maksat hesabı kitlemek...
Dehşetli geliyor insana, kasa her zaman kazanıyor çünkü... "Küçük bir devlet" gibi dedi aklımdaki ses... Sorsan koruyup kolluyoruz diye uzun uzun anlatırlar.
Cuma, Aralık 09, 2022
Isırarakk
Duvar yazılarını sevdiğimden, o karanlıkta bir tanesi ilgimi çekti, yarım yamalak çeksem de şöyle yazıyordu: "Ne öpmesi, ısırarakk seveceksin"... Rarakk bir ses efekti olarak gün boyu aklımda kaldı.
Bir öğrenci yazmış olmalı, tanışmak isterdim, nasıl bir kafaysa, ne yaşıyorsa...iki laflardık.
Perşembe, Aralık 08, 2022
Eve Dönüş
Salı, Kasım 15, 2022
Pazartesi, Ekim 17, 2022
Sylvia Kristel
Pazartesi, Ekim 10, 2022
5.5 dolar
Mekan gezmenin tuhaf bir tarafı var, çok yoksul ve çok zengin yerleri ardısıra görebiliyorsunuz. İnsanın bir yanda içi acıyor, diğer yanda huylanarak ve şaşırarak bu kadar parayı nasıl kazanmış diye merak ediyorsunuz...
Pazar, Ekim 09, 2022
Cumartesi, Ekim 08, 2022
Rahatlık
Cuma, Ekim 07, 2022
Fark
Niye (bu kadar az) diye sormanın bir manası yok elbette. Vakt-i zamanında Elveda Rumeli diye bir dizi yayımlanmıştı, seyircilerden birinin yazdığı yorumu hiç unutmuyorum, "tarihte Balkanları kaybetmiş olabiliriz ama bu dizide kaybetmesek ne olur sanki" gibi bir şey söylüyordu. Aynı hamaset, aynı körlük, aynı akılsızlık. Hayata, sanata, cinselliğe "kadın bedeni" üzerinden bakıldığı için "evli kadın" yapmaz-yapamaz veya yapmasın, yapsa bile göstermeyelim diye evirip çeviriyoruz.
Biri dizi, diğer ikisi film olan üç istisnanın edebiyattan uyarlanmış olması ise tesadüf filan değil, üstelik iki ayrı hikaye mecrasının ayrı gezegenlerde yaşadığını gösteriyor... Sinema, gerçek(çi) olabilmek ve eleştirebilmek için edebiyata ihtiyaç duyuyor. İnsan malzemesi, entelektüel donanım ve algı olarak çok ama çok farklılar...
Durum bugün de çok farklı değil.