Kare 1 |
Kare 2 |
Kare 3 |
Kare 4 |
Kare 5 |
Kare 1 |
Kare 2 |
Kare 3 |
Kare 4 |
Kare 5 |
Abartıyor muyum? Yanlış mı tarif ediyorum? Kanırtıyor muyum? Olmadı mı?
Esendal olsa, bu kadar soru için üç kişi toplar ve birine “oldu oldu” dedirtirdi, bir diğeri “çok iyi oldu” der, öteki “gerçekten iyi oldu” derdi… bu “oldu oldular” beni avuturdu.
Bakmayın öyle…
Geçmişte, cinayet haberlerini edebiyattan anlayanlara yazdırırlarmış, hani şiir yazıyorum, öykü yazıyorum, Varlık'ta bir tetkikim neşredildi diyeni, tutar kolundan adliye muhabiri yaparlarmış. Yaz evladım, bize güzel bir kıssadan hisse... Hanfendi güzel mi ağladı, korkunç katil ne vakit höykürdü, Hakim bey, cezayı nasıl kesti gibi gibi... Aşk, kan ve gözyaşı, tekmili birden...
Yani elimdeki dosyadaki haberlerde vasatlık, bayık bir şairanelik, palavra ve şayia gırla gidiyor...da dönemin dili bu, o senelerde kimseye tuhaf gelmiyordu muhtemelen... Bugünden bakarak "bu cinayet haberlerinden hiç bi salça olmaz" demek haksızlık olur.
Yukarıdaki haberi seviyorum, fotoğraftaki çocuk katil diye sunulmuş, oysa değil... haberi okuyunca arkadaşını yaraladığını anlıyorsunuz. Para meselesiymiş, Halil ile İbrahim itişmişler, Kamil isimli bir başka çocuk, İbrahim'in kollarından tutmuş, Halil de borcunu ödemeyen oğlanı "arkasından ve kaburga kemiğinden bıçaklamış", e çocuk hastaneye kaldırılmış, yarası önemli değilmiş, pansuman edip yollamışlar... Polis, Halil'in babası Kunduracı Osman'a sinirlenmiş, bu bıçak çocuğun eline nasıl geçmiş şu bu...
Çocuk dört yaşında, ağaç yaşkan eğilir mi diyeceğiz, bunu yazarken ister istemez gülümsedim.
Bizimle, sahiden durduk yere, Allah'ın
varlığını yokluğunu tartıştığı, Allah'ın varolduğunu ispatladığı
ezberlenmiş bir konuşma yaptı. Biz öğretmenlerden kaçıyoruz, karşımıza bir
başkası çıkıyor, o kısmı geçiyorum. İlginç bir şey söyledi, bir arkadaşımızla,
"dert iyidir, Allah insanın derdini artırsın" filan diyerek tasavvufu
konuştu.
Sufilere göre dert, gerçek aşktır, gerçeğe ulaşma derdidir. Dert, insanın
sahici bir hayır duasıdır. "Dertli Dolaba binesin" deyişi, o sebeple
ilenme değildir. Tabii biz bu deyişi, sonradan tekrarlayıp durmuş ve bunu
espriye dönüştürmüştük.
Adam Sufi filan değildi, üç beş gün sonra gördük, yol kenarında park ettiği arabasına, bir Mercedes'e biniyordu. Sanıyorum, sufi gibi giyinerek, o tepede, o ayazda Kur'an okumak ona iyi geliyordu. Bunu yaparsa daha iyi Müslüman olacağına inanıyordu. Halbuki sadece bunu yaparak da dinden uzaklaşabilirsin. Dert dediğin vicdanla muhasebe demek...
Ne zaman hayat kararsa, dertler büyüse, uykusuz, gamlı, gasavetli, ağrılı olsa "Allah derdini artırsın" lafı gelir aklıma. Hafiften de, o Sufiyi hatırlayarak gülümserim.