Çarşamba, Ocak 31, 2024
Son Okuduklarım 87
Salı, Ocak 30, 2024
Yanyana
Pazartesi, Ocak 29, 2024
Olan biten
Hastasın işte, yat dinlen nereye kadar bu çalışmak... Blog yazmasan ne olur, kimin umurunda... E senaryo desen, sözleşme gereği en az üç ayım daha var yazmak için... E iki bölüm kalmış hepi topu...Neyi zorluyorsun?
Elbette bunlar mantıklı birinin argümanları...Bana ait değiller, yapamıyorum, yazmalıyım, bitirmeliyim manyaklığım hayatımı çoktan ele geçirmiş benim. Yatıyorum aklımda, uyanıyorum aklımda hepsi... Sıkıntımı daha artırdı bu bitirememe-yapamama hali...
Ha şunu denedim, hastayken kendimi tutarak blogu yazmayı bıraktım, aslına bakarsanız mecra değiştirmek, örneğin twitterda devam etmek filan hep bir fikir olarak vardı, hastayken eski yazılarımla deneyeyim dedim, ve denedim. Sonuç ne derseniz eğer... Doğal olarak çok daha fazla okunuyor ve görülüyorsunuz, blog yazmak eskisi kadar ilgi çekmiyor filan ama bu okunmanın da bir bedeli var... Yeni medya mecralarında okuyanlar etkileşim kurmak, sohbet etmek, fikir paylaşmak, eleştirmek istiyorlar. E o olunca, bu da ayrı bir mesaiye dönüşüyor. Cevaplarla uğraşıyorsunuz.
Oysa ben zamana karşı işler yapan, senaryolar yazmak, hikayeler anlatmak isteyen biriyim. Böyle bir etkileşim aslında çok da bana göre değil, olmamalı da, işe güce bakmalı, o etkileşimden kaçınmalıyım...
Denemiş oldum, denemesem olmayacaktı, bloga devam edip etmemeye henüz karar vermiş değilim.
Ha ne oldu, dün gece senaryoyu bitirdim ve çok güzel uyudum. Normale döndüm. Önümüzdeki maçlara bakacağım.
Çarşamba, Ocak 24, 2024
Perşembe, Ocak 18, 2024
Özlemek
Çarşamba, Ocak 17, 2024
Salı, Ocak 16, 2024
Ordu
İlk okuduğumda 27 Mayıs'tan sonra yazılmıştır dedim, 1963 çıktı, İkinci olarak, bunu bir subay çocuğu yazmış olmalı da dedim, Selçuk'un yazdığını bilmeden... E o da doğru çıktı... arada tutturuyorum...
Bana ilginç gelen, şimdiki kuşaklar çok bilemeyecek, ben büyürken, Selçuk , Altan'dan pek hazzetmezdi, geçmiş zaman önsöz yazmış, çok da övmüş... Arada söylüyorum, aktüel yaşayanların, hele gazetecilerin övgüleri de eleştirileri de abartılı olabiliyor, örnek olsun diye paylaşıyorum.
Pazartesi, Ocak 15, 2024
Geride kalma korkusu
Pazar, Ocak 14, 2024
Sinema önünde
Cumartesi, Ocak 13, 2024
Ekose
Cuma, Ocak 12, 2024
Dürtülerin güdüklüğü
Perşembe, Ocak 11, 2024
Hasan Tan ODTÜ Rektörü Olamaz
Çarşamba, Ocak 10, 2024
Kırmızı Leke
Salı, Ocak 09, 2024
Tekdal
Pazartesi, Ocak 08, 2024
Özdemir Asaf
Pazar, Ocak 07, 2024
Kanun benim
Ünlü birinin çocuğu olmak kolay iş değil, Ankara'da Balgat'ta, Erbakan'ın oğlunu üstü açık spor arabasıyla, kendi çevresinden genç kadınlarla gezerken görmüşlüğüm vardır, gürül gürül dolanırdı. Başkası olsa dikkatimi çekmeyecekken, ünlü birinin oğlu olunca hatırımda kalmış. Efe Özal ile aynı sınıfta değildim ama ortak bir ders almıştık, pahalı spor arabasıyla gezip tozmaktan pek derslere gelmemişti, hoca kaç vermiş (ne kadar kayırılmış) merakıyla sene sonu notuna bakmıştım... Hoca için de bir sınavdı çünkü, ancak geçer not almıştı...
Popüler kültürde şımarık zengin çocuğu klişesi vardır, filmlerde romanlarda okuruz izleriz, ailelerinin itibarlarını kötüye kullanarak yaşarlar, hepsi hazcı, şımarık ve had bilmez çocuklardır. Gerçek hayatta mutlaka izdüşümleri vardır ama biz en çok o klişeye bakarak-iyi bildiğimizi sanarak o zengin çocukları hakkında karar veririz. Büyümek kolay değil, belki o çocuklar ebeveynlerine tepki gösteriyorlar, dikkat çekmeye çalışıyorlar.
Çocukluğumdan beri şöyle şeyler duyarım, işte çok zengin birinin, büyük bir siyasetçinin oğlu trafik kazası yapsa ve birini öldürse hapse girer mi? Bunu soran aslında cevap beklemiyordur, "imkansız", "hayatta girmez" filan diye hemen ardından saydırır çünkü. Sanıyorum, ta Ömer İnönü'den gelen-kalan bir tortu ve önyargı bu... Yakınlarda ünlü bir futbolcu ölüme sebep olan kaza yapmıştı diye hatırlıyorum, kamuoyunda bir baskı oluşturulmuştu ama bir sonucu olmamıştı....ya da olmuştu da kamuoyuna yetmemişti. Tek tek bakıldığında her olay farklıdır, kaldı ki ayrıntılarını tam bilmediğim olaylar hakkında yorum yapmak istemem.
Algımızı, kararlarımızı, çıkarımlarımızı popüler kültürün düşünüldüğünden çok daha fazla etkilediğini anlatmak istiyorum.
Popüler kültür, kanunlara inanmaz, parası olanın suçlanamayacağı kanaatini yaygınlaştırır. Pulp hikayelerle büyüdüğümüzden , elini kolunu sallaya sallaya dolaşan kötü adamların kanun koyucu kahraman eliyle infaz edilmesini sayısız kez izlemiş, okumuş ve hak vermişizdir.
Yani kanun koruyucuları değil de kanun koyucuları severiz, o kanun koyucularla özdeşleşiriz. O şımarık zengin çocuğunu çat diye indiren, cezasını veren kahramanın yerinde olmayı, o kahramanı oynamayı çok ama çok istiyoruz.
Cumartesi, Ocak 06, 2024
Seyrüsefer Defteri En İyiler 2023
Takip etmiyorum derken, bir şeyi seyrederken ve seçerken kendimi çok belirlemek (ve etkilenmek) istemiyorum. Sonuçta filmler ve diziler hakkında pek bir bilgim olmuyor, sinema yayınlarını takip etmiyorum, sinefilleri okumuyorum. Eğer onlar benim hayatıma dahil olmazlarsa sinefil tanımaya çalışmıyorum. Ne kadar az bilgiye sahip olursam o kadar çok hoşuma gidiyor. Tabii şu da var, öyle bir hayat yaşıyoruz ki, bir filmden veya bir diziden haberdar olmamak çok zor olabiliyor. Bazen bir yönetmeni, senaristi ya da bir başka çalışanın yeni işini bekliyor ve merak edebiliyorsunuz. Bütün bunlara rağmen dışarıda kalmaya uğraşıyorum demek daha doğru…
Aşağıdaki liste güncel ve yılın yeni filmleri gibi
düşünülmemeli… Bunlar bana çarpan veya merak ettiğim için seyrettiğim işler…
Aşk, Mark ve Ölüm (2022)
Athena (2022)
Babylon (2022)
Baradaran-e Leila (2022)
Boston Strangler (2023)
Çatlak (2020)
Do not Disturb (2023)
Ennio (2021)
Holy Spider (2022)
Killers of the Flower Moon (2023)
Kinatay (2009)
Kuru Otlar Üstüne (2023)
La isla mínima (2014)
Oppenheimer (2023)
Sharper (2023)
Spider-Man: Across the Spider-Verse (2023)
The Banshees of Inisherin (2022)
The Nile Hilton Incident (2017)
Tschick (2016)
Cuma, Ocak 05, 2024
Girgin Ali'nin tivitleri
Perşembe, Ocak 04, 2024
Seyrüsefer Defteri 156
Çarşamba, Ocak 03, 2024
Olacakla Olmuşu Göstermek
Bir kaç kez yazdım, çocukluğumda Teks beni korkuturdu. Sonraki yıllarda korkutmak için neyi öne çıkarttığını anlamak adına sayfaları incelediğimi fark ettim. Yakın yüz ifadeleri, çatlamış göz damarları, kurumuş eller, sivri çeneler, kahkaha ve çığlık efektleri vs...Karanlık düşüncesi bile çocuğu titretirken böylesi belirginleştirmeler korkmak için yetip de artmaz mı?...
Yetmişli yıllardan itibaren dünya çizgi romanında öldürme sahnelerinin daha çok resmedildiğini biliyoruz.
Bizim çizgi romanımızdaysa sert öldürme sahneleri her zaman vardı. Kafalar kopar, kılıç adamın karnında girer sırtından çıkar, kollar kesilirdi...Bizim çizgi geleneğimiz, çocukları çok hesap etmedi.
EC Comics dergilerinden iki kapak seçtim. Madem korku dedik, en ünlü ekolden konuşalım...Anlattığı hikayelerle, Amerikalı ebeveynleri, öğretmenleri, pedagog ve bürokratları dehşete düşürmüş bir tarzdan söz ediyoruz. "Çizgi roman korkutur mu" diye sordum, EC ne yapmış ona bakalım...
Biliyorsunuz çizgi roman ardışıklık ilkesine dayanır; okur, birbirini takip eden iki kare arasını kafasında tamamlar filan. Basit bir ilkesi vardı EC'nin... Son derece net, kolay anlaşılır bir etki yaratmak isterdi. Kapaklarında ya olmuş olanı ya da olacağı bize gösterirdi. Adam elinde büyük bir baltayla kurbanın arkasındadır. Etraf karanlıktır vs.. Katilin elindeki baltayı vurmak üzere havaya kaldırdığını görürüz. Vuracak mı bilemeyiz, bir küçük karede bir elin tabancasıyla ateş ettiği de görülebilir eş zamanlı olarak. Katil o "son andaki" kurşunla vurulmuş ve o kurban (genellikle genç ve güzel bir kadındır) kurtulmuştur. Ya da tersi de olabilir, makus talih diyelim, kadın suçluysa eğer ölecektir. Kapak bize o gerilimli ayrımın arifesini gösterir. Veya katil baltayı indirmiştir. Katili ve kanlar içindeki kurbanı izleriz. Korkulan olmuştur, kurban (bu kez genellikle erkektir, ölümü hak ettiği iddia edilmektedir hikayede) kanlar içinde yerdedir. Dehşetle izleriz sahneyi... Siyah kadar renk olarak kırmızı da hakimdir sayfaya...
Olmuş ya da olacak olan, bu iki seçenek de hikayenin ana sahneleridir. İyi çizilmezse hikaye istediği etkiyi kuramaz.
Bu sahneler bana korkutmaktan çok tedirgin etmeye, bir tür dehşet hissi uyandırmaya yarıyor gibi geldi hep. Hikayelerin arkaplanındaki ilahi adalet hissi ise katarsisi sağlıyordu.
EC'nin yarattığı rahatsızlık, kan dökmeyi meşrulaştırması, iyi kötü dengesini bozması ve bu muğlaklığı normalleştirmesinde yatıyordu. Psikologlara, ebeveynlere ve öğretmenlere "korkunç" gelen asıl bu normalleştirmeydi bence...Öldü veya öldürüldü... Bundan daha "gerçek" bir şey yok gibi... demek istiyorlar. İnsan öldürmek isteyen ve öldürülmekten korkan bir canlı... Ölüm görmeden yaşadığını anlamıyor. Ölüm görerek rahatlıyor, pişman oluyor, yaşadığına seviniyor gibi..
[2011'de yazmışım.]
Salı, Ocak 02, 2024
Bir Şarkı Çalıyor Karelerde
Matt Kindt ile Jason Hall'un Pistolwhip albümünde rastladım bu sahneye. Başka şarkıcılardan da dinlemişimdir ama bildiğim kadarıyla Ella Fitzgerald meşhur etti veya onun sesine yakıştı bu şarkı. Yakın dönem çizgi romanlarında dikkatimi çekiyor, tesadüf olabilir, "Ella" nostalji simgesi olarak kullanılıyor. O romantik sözler geçmişi ve duygusal derinliği tamamlar nitelikte hikayeye yediriliyor: "Don't you know that I'm in love with you? Every cloud must have a silver lining". Çizgi romanda müzik meselesi her zaman sorunludur, bilinen ve kolektif hafızada yeri olan şarkı sözlerine atıfta bulunmak her zaman daha doğru tercihtir. Ella yoğunlaşması belki de o yüzden...
Blacksad sevdiğim bir çizgi roman. Dizinin ikinci ve üçüncü albümlerinde atmosferi bütünlemesi için müzik epeyce kullanılır. İkinci albümde "çalan şarkı" Lady Day ünvanlı Billie Holiday'ın Strange Fruit'iydi. Blacksad, düşünceli bir halde giyinirken radyoda çalıyordu. Üçüncü albümde yer verilen şarkıysa hikâye için daha işlevsel olarak kullanılan ve doğrusu daha popüler olan bir parça. Ella Fitzgerald'ın söylediği Old Black Magic şarkısının plağını da görüyoruz bir karede. Şarkılardan ilki 1939 ikincisi ilk kez 1942 yılında plak olarak yayınlanmıştır. İlginç olan ise şu: Bu şarkıyı başka isimler de plağa okuyorlar ama Ella en erken 1954 tarihinde plak olarak çıkarıyor, daha önce değil. Blacksad'ın oyunbaz göndermelerine bu tarihi de ekleyebiliriz. Üreticileri dizinin yaşandığı zaman dilimini muğlak bırakmak istedikleri için oyunbozanlık edeyim dedim.
Çarpışma'nın Metallica tişörtlü kahramanı Burak, "kriz zamanlarında" Türkçe müzik dinliyor ve kaçınılmaz olarak ağlıyor. Neşeyi yabancı müzikle bulurken, hüznü ve "derinleri" daha yakından birşeylerde araması sevimli elbet. Burak, yine balkona çıkmış, kulaklıktan dinlediği müziğe dalmış, çok geçmeden ağlayacak. Dinlediği şarkı, Baba Zula'nın "Özgür Ruh" şarkısı...Alaturka havası ve ironik sesi hesaba katarsak, sahneyi koyu bir dramatik yoğunlukla okuyamıyoruz. Geçerken değineyim, bir sayfa önce Replikas'ın "Bahar" şarkısına da ağlamış Burak...
Pazartesi, Ocak 01, 2024
Seyrüsefer Defteri En İyiler 2022
Kendimi bir eleştirmen ya da seçici olarak görmüyorum. Kendi ilgilerinin peşinde yaşayan, kaçan ve sığınan, gezinen biriyim. Sinema literatürünü okumuyor ve izlemiyorum. Bu o literatürü ve emek verenleri hafifsediğim, yok saydığım anlamına gelmesin.
Takip etmiyorum derken, bir şeyi seyrederken ve seçerken kendimi çok belirlemek (ve etkilenmek) istemiyorum. Sonuçta filmler ve diziler hakkında pek bir bilgim olmuyor, sinema yayınlarını takip etmiyorum, sinefilleri okumuyorum. Eğer onlar benim hayatıma dahil olmazlarsa sinefil tanımaya çalışmıyorum. Ne kadar az bilgiye sahip olursam o kadar çok hoşuma gidiyor. Tabii şu da var, öyle bir hayat yaşıyoruz ki, bir filmden veya bir diziden haberdar olmamak çok zor olabiliyor. Bazen bir yönetmeni, senaristi ya da bir başka çalışanın yeni işini bekliyor ve merak edebiliyorsunuz. Bütün bunlara rağmen dışarıda kalmaya uğraşıyorum demek daha doğru…
Aşağıdaki liste o yılın yeni filmleri gibi düşünülmemeli… Bunlar bana çarpan veya merak ettiğim için seyrettiğim işler…
Ghahreman (2021)
House Of Gucci (2021)
King Richard (2021)
Lightyear (2022)
Metri Shesh Va Nim (2019)
Moneyball (2011)
Nightmare Alley (2021)
Pixote: A Lei do Mais Fraco (1980)
Tehran Taboo (2017)
The Batman (2022)
The Black Phone (2021)
The Phantom of the Open (2021)
Verdens verste menneske (2021)