Pazartesi, Temmuz 31, 2023

Neşesizler


Yukarıdaki görsel Yedigün'den, İbrahim Alaettin Gövsa'nın bir denemesinden alınma (3 Mayıs 1938). Bugün için beyhude ve yuvarlak laflarla dolu, kısmen palavra bir yazı. Oldum olası kolay gülen, çabuk neşelenen biri olduğumdan "neşesizlik" ilgimi çeker, eski metinlerde kolay gülenleri salak bulurlar, az gülmek de mütedeyyinliğin, ağırbaşlılığın işareti sayılır. 

Gövsa, tahminen söylüyorum, bir Fransız dergisinden ilham alarak yazmış denemesini... Şopen, Şuber, Betoven, Flober, Bodler, Verlen filan sıralamış... 

Bu yazıda bir kere daha denk geldim, Tamburi Cemil Bey neşesiz biri olarak tarif ediliyor, suratsızlık mı yoksa kastedilen şey melankoli mi çok anlayamıyorum. Gövsa, müteverrim olduğu için demiş, doğru anladıysam verem hastalığından dolayı böyleymiş... Hastalıkla neşeyi aynı fasılda değerlendirmek ne kadar doğru olur, çok aklıma yatmadı. Üstelik melankoli, neşesizlik anlamına gelmiyor, demek ki o yıllarda böyle anlaşılıyormuş. 

Tevfik Fikret için şunları yazmış, o ilginç: "sağlam ve pehlivan gibi bir bünyeye sahipken fazla hassasiyetinin ve bu hassasiyete uygun gelmeyen muhit şartlarının tesiri altında titiz, geçimsiz ve neşesiz bir adam olmuştu."

Yazının bir yerinde neşesizlik tedavi edilir mi sorusunu sormuş, günümüzün terapistleri de benzer şeyler söylediklerinden hoşuma gitti paylaşayım:

"Doğuştan ve verasetten [kalıtımdan] gelen neşesizliğin kat'i  tedavisi hayli güç olsa bile, imkansız zannetmek hiç doğru değildir. Müreffeh [Gönençli]  bir yaşayış, bütün sıhhat kaidelerine [sağlık kurallarına] uygun bir maişet [hayat, geçim], mutedil [ılımlı] bir spor itiyadı [alışkanlığı], muntazam ve sevilir bir meşguliyet [uğraş], sonra değişik eğlenceler, sağlam ve ümitli bir meslek hayatı, bir ideale bağlanış gibi birçok şartlar en neşesiz doğmuş insanların bile mizaçlarındaki hüznü hayli tadil edebilir."

Pazar, Temmuz 30, 2023

Türkiye Çocuk 1987-1991

Türkiye Çocuk, muhafazakardı-sağcıydı, İslamcı eğilimleri gösterirdi ama yerli çizgi kullanan bir çocuk dergisiydi, o bakımdan ilginçti. Şu sorulabilir, bu yerli üretimler özgün müydü? Hayır değildi, yüksek oranda kopyaydı, suç teşkil edecek şekilde çalıntıydı, ama öncelikli olarak internetin yokluğu, bu hırsızlıkların herkes tarafından fark edilmesini engelliyordu. 1991 yılında dergi yöneticilerinden ikisiyle konuşurken bunu sormuştum, "ya dava açılırsa" endişeleri hiç yoktu, hatta birisi pişkince "sen de kopya çekebiliyorsan getir yayınlayalım" demişti, matraktı. Bu konuda, nasıl desem, ileride diyelim, memleketteki kopya çizgi romanlar hakkında bir çalışma yapılırsa, Türkiye Çocuk dergisinin benzersiz bir kaynak olduğu anlaşılacaktır. 

Fena olmayan bir telif ödedikleri için olabilir, pek çok üreticimizin işleri yayımlandı dergide... Çocuk dergilerinin kapandığı, çizgi roman satışlarının düştüğü ve gazetelerde iyiden iyiye azaldığı dönemde üreticilere maddi bir katkı getirdiği aşikar. 

Döküm yapılınca anlaşılıyor, epey iş çıkarılmış, öyle ya da böyle bir üretim mecrasıymış. Devamlılık gösteren kimilerine bir fırsat yarattığını da söylemek mümkün. Örneğin, Talat Güreli, belki bu dergi olmasa, hiç bu kadar çizgi roman üretmemiş olacaktı. Hızırbey çizgi romanı dergiye de iyi geldi, diğer üretimler apaçık çalıntı ve başka yerlerde yayımlanmış işlerin tekrarı gibiyken Güreli, ciddi bir tempoyla çalışıyordu. Pulp tutkusunu, aksiyon abartısını, hamasetle iyi harmanlayarak derginin lokomotifi oldu demek gerekiyor.

Başka dergi ve gazetelerde yayımlanan çizgi romanların yayımındaki temel ölçüt erotik karelerin çıkartılmasıydı. Başta Yüzbaşı Volkan olmak üzere hemen tüm tekrarlar sansürlenerek yayımlandı, hafif abartarak yazayım, dergi, erkek çocuklar için çıkıyor gibiydi, "kızsal" bir şey yoktu. 

Sansür demişken, sansür "şiddetle" ilgili değildi elbette, yayınlanan tarihi çizgi romanların tamamı içerdikleri şiddet nedeniyle herhangi bir Avrupa ülkesinde "çocuklara yönelik" olarak yayımlanamazdı.

Listeyi inceleyenler şunu fark edecektir, serilerde serüven isimleri bazen kullanılmamış, kopya çizimlerde imza atılmadığı olmuş... Dergi sayı numaraları verilirken pek titizlenilmemiş...

Listenin tam bir dökümü olduğu düşünülmesin, ileride tamamlayacağım diyelim. Dergilerin dökümünü yapan Beyza İzmirli'ye teşekkür ederim. 

[1987]
Bizim Can, Sıtkı Kazancı, sayı 1-35
Oğuz Kağan, Göker Grafik, sayı 1-10
Ayberk Uzay Savaşçıları, Mehmet Sevinç, sayı 1- 12 (1987)-28-30( 1988)
Biyonik Zühtü Almanya’da, Celal Kandemiroğlu, sayı 1-27
Yüzbaşı Volkan Hırçın Pilotlar, Ali Recan, sayı 1-17
Haylaz, Mustafa Kocabaş sayı 3-27(1987) 28-50(1988) 29-39(1989)
Çiçek Kızimzasız,  sayı 6-51 (1987), sayı 28-50 (1988)
Hızır Bey, Talat Güreli, sayı 8-51
Bilgehan, Muammer Erkul, sayı (1987) 8-17, 27-29
Dünyalar Savaşı, Oğan Kandemiroğlu, sayı 13-17
Ayberk Dünya Tehlike, Mehmet Sevinç sayı 19
Yüzbaşı Volkan, Savaşan Şahinler, Ali Recan sayı 20, 24-30.
Kara Sinan Denizler Şahini, Ömer Muz, sayı 22- 24.
Hacı Murat Kafkas Kartalı, Ömer Muz, sayı 35-51
Uzay Kedileri, Sinan Gürdağcık, sayı 35-38
Hürriyete Kaçış, İsmail Akyol, sayı 35-51
Keloğlan, Yurdagün Göker, sayı 8-11, 14-38
Süper Araba, Oğan Kandemiroğlu, sayı 35-36(1987) 32-42(1988)
Bizim Can Güzel Bir Günün Sabahıydı, Sıtkı Kazancı, sayı 36-51
Kuçu, Sinan Gürdağcık, sayı 37-51
Kedi Bey ve Arkadaşları, Sinan Gürdağcık, sayı 39-49
Bal Ali, Ahmet Yozgat, sayı 39-48
Dedektif Doğan, İsmail Akyol, sayı 48-51
Elifimzasız, sayı 12-51
Yaman Hafiyeimzasız,  sayı 50-51
Görevimiz Tehlike İstanbul Sokakları, İsmail Akyol, sayı 1-11
Koca Kulak Tavşan, Mehmet Sevin, sayı 8-18
Yasemin, Mustafa Kocabaş, sayı 8-18
Tarafsız Taraftar Tahir, Süleyman Özkonuk, sayı 8-18
Acar, Şerif Nalbant, sayı 8-18
Şişedeki Mesaj, Yener Çakmak, sayı 8-11
Küçük Balıkçı, Erdem Dağlı- Palyaço Ruşen, sayı 8-11
Yüzbaşı Volkan, Ali Recan, sayı 8-11 
Yüzbaşı Volkan Suikast Zinciri, Ali Recan, sayı 14-18

[1988]
Biyonik Zühtü, Celal Kandemiroğlu, sayı 1-13
Aktolga Midilli’de Bir Türk, Abdullah Turhan, sayı 1-7(1988)- (1989)8-14
Keloğlan Büyük Sır, Yurdagül Göker, sayı 1-14
Boncuk ile Mıncık Düşman Kardeşler, Sinan Gürdağcık, sayı 1-5(1988)
Kartal Geliyor Gizli Oyun, Talat Güreli, (1988)sayı 1-7(1989)8-13
Yüzbaşı Volkan, Ali Recan, (1988) sayı 1-7- (1989)8-13
Çiçek Kızimzasız,  sayı 2-7 (1988)sayı 8(1989)
Bızdık ile Kocamanimzasız, sayı 5-44(1988)
Teneke Robot, M. Kaan, sayı 6-7(1988)- (1989)8-13
Bizim Can, Sıtkı Kazancı, sayı 24-31(1988)
Karagöz ve Hacivat, Ünver Oral-Mustafa Kocabaş, sayı 25-27
Kara Sinan, Denizler Şahini Ömer Muz,sayı 24-31
Selvicik, Behçet Ersan, sayı 30-31
Diş Macunuimzasız, sayı 31
Kahraman Üçler Bir Yaz Tatili, Ogan Kandemiroğlu-Kutsi Akıllı, sayı 31-45
Golyemez Mehmet, Mustafa Kocabaş, sayı 31-43
Bizim Can Esrarengiz Ada, Sıtkı Kazancı, sayı 32-52
Uçuşun Tarihi, Mustafa Kocabaş, sayı 32
Basın’ın Tarihçesi, Mustafa Kocabaş, sayı 33
Kanganın Tarihi, Mustafa Kocabaş, sayı 34
Haberleşmenin Tarihi, Mustafa Kocabaş, sayı 35
Merak, Mustafa Kocabaş, sayı 36
Yazlık Öğütler, Mustafa Kocabaş, sayı 37
Şehirlerarası Yolculukta Dikkat Edilecek Hususlarimzasız,  sayı 38
Anadolu Fatihi Alparslan, Talat Güreli, sayı 43-52
Cimrilik, Mustafa Kocabaş, sayı 43
Demir yumruk, İsmail Akyol, sayı 43-52
Sirk Macerasıimzasız, sayı 44
Sevimli İkizlerimzasız,  sayı 45-52
Yüzbaşı Volkan Suikast, Ali Recan, sayı 46-52
Harika Makine, Mustafa Kocabaş, sayı 50
Ormanda Bir Geceimzasız,  sayı 50-51

[1989]
Hızır Bey Korsan Sürküf’e Karşı, Talat Güreli, sayı 14(1989)
Ali Hızlı Kayıp Plak, Mustafa Kocabaş, sayı 14
Çelik El Görünmeyen Adam, İsmail Akyol, sayı 14(1988)- (1989)sayı 50-52
Hayal Oyuncularıimzasız, sayı 25
Aktolga Kamar’ın Hazineleri, Abdullah Turhan, sayı 25
T.V Yıldızı Olmak İsteyen Kedi, Sinan Gürdağcık, sayı 25
Çelik El Devler Çarpışıyor, İsmail Akyol, sayı 25-32
Karagöz İş Arıyorimzasız, sayı 27
Hızır Bey Kanlı Yol, Talat Güreli, sayı 27
Bizim Can Süper Güç, Sıtkı Kazancı, sayı 30-36
Bilgehan Ağlayan Kaplumbağalar, Muammer Erkul, sayı 30-40
Bıcır, imzasız, sayı 30-52
Hızır Bey Dehşet Bataklığı, Talat Güreli, sayı 30-38
Hızlı Hafiye İz Peşinde, Mustafa Kocabaş, sayı 30-40
Çelik El Yeni Macera, İsmail Akyol, sayı 33
Çelik El Ultrason’un Peşinde, İsmail Akyol, sayı 35-37
Küçük Çoban Ormandaki Dostlarım, Ercan Dinçer, sayı 37-47
Çelik El Sır, İsmail Akyol, sayı 38-40
Hızır Bey, Talat Güreli, sayı 39-52
Çelik Kanatlar Babamı Arıyorum, Ogan Kandemiroğlu, sayı 41-52
Kutsal Kılıç, Ömer Muz, sayı 41-51
Görgülü Bir İnsan Mısınız, Mustafa Kocabaş, sayı 41
Haylaz Bisiklet Yarışı, Mustafa Kocabaş, sayı 41-48
Kara Delikler Bilim Dünyası, A. Mücahid Ören, sayı 41
Gıdı Gıdı, Hanefi Söztutan, sayı 41-52
Kuyruklu Yıldızlar Bilim Dünyası, A.Mücahid Ören, sayı 42
Atmosferde Tehlike Bilim Dünyası, A.Mücahid Ören, sayı 43
Ay Bilim Dünyası, A. Mücahid Ören, sayı 44
Güneş Bilim Dünyası, A.Mücahid Ören, sayı 45
Yıldızlar Bilim Dünyası, A.Mücahid Ören, sayı 46
Çok Bilmiş, Mustafa Kocabaş, sayı 47-52
Uydular Bilim Dünyası , A.Mücahid Ören, sayı 47
Küçük Çoban Ormandaki Minik Ayı, Ercan Dinçer, sayı 48-52
Jüpiter Bilim Dünyası, A.Mücahid Ören, sayı 48
Haylaz Şaşkın Şakir, Mustafa Kocabaş, sayı 48-50
Venüs Bilim Dünyası, A.Mücahid Ören, sayı 49
Mars Bilim Dünyası, A.Mücahid Ören, sayı 50
Merkür Bilim Dünyası, A.Mücahid Ören, sayı 51
Samanyolu Bilim Dünyası, A.Mücahid Ören, sayı 52
Bıcır, imzasız,  sayı 10-16 Kasım 1989/22-28 Aralık 1989/19-25 ocak 1990/26 ocak-1 şubat 1990/2-8 şubat 1990/(4 sayı)
Betermen Örümcek Adama Karşı, Sinan Gürdağcık, sayı 10-16 Kasım 1989/17-23 Kasım 1989/24-30 Kasım 1989/ 1-7 aralık 1989/( 4 sayı).

[1990]
Oyunbozan Baharın Geç Geldiği Yerler, Turan Dertli, sayı 10-16 Kasım 1989/17-23 Kasım 1989/24-30 kasım 1989/1-7 aralık 1989/ 8-14 aralık 1989/15-21 aralık 1989/22-28 aralık 1989/29 aralık-4 ocak 1990( 8 sayı)
Gıdı Gıdı, Hanefi Söztutan, sayı 10-16 Kasım 1989/17-23 Kasım 1989/24-30 Kasım 1989/ 22-28 Aralık 1989/(4 sayı)
Hızır Bey Hızır Bey’in Öfkesi, Talat Güreli, sayı 10-16 Kasım 1989/17-23 Kasım 1989/24-30 Kasım 1989/1-7 Aralık 1989/8-14 Aralık 1989/15-21 Aralık 1989/22-28 Aralık 1989/29 Aralık-4 Ocak 1990/5-11 Ocak 1990/12-18 Ocak 1990/(10 sayı)
Küçük Çoban Katırcının Hazinesi, Ercan Dinçer, sayı 10-16 Kasım 1989/17-23 Kasım 1989/24-30 Kasım 1989/1-7 Aralık 1989/8-14 Aralık 1989/15-21 Aralık 1989/22-28 Aralık 1989/29 Aralık-4 Ocak 1990/5-11 Ocak 1990/12-18 Ocak 1990/19-25 Ocak 1990/(11 sayı)
Mahalledeki Tavşan, Mehmet Sevinç, sayı 17-23 Kasım 1989/24-30 Kasım 1989/1-7 Aralık 1989/8-14 Aralık 1989/15-21 Aralık 1989/22-28 Aralık 1989/29 Aralık-4 ocak 1990(7 sayı)
Betermen Deli Bombacıya Karşı, Sinan Gürdağcık, sayı 8-14 Aralık 1989/ 15-21 Aralık 1989/22-28 Aralık 1989/29 Aralık-4 Ocak 1990(4 sayı)
Bizim Can, Sıtkı Kazancı, sayı 5-11 Ocak 1990/12-18 Ocak 1990/19-25 Ocak 1990/26 Ocak-1 Şubat 1990/2-8 Şubat 1990/9-15 Şubat 1990/16-22 Şubat 1990/23 Şubat-1 Mart 1990/( 8 sayı)
Keloğlan Kaybolan Çocuklar, Göker Grafik, sayı 5-11 Ocak 1990/12-18 Ocak 1990/19-25 Ocak 1990/26 Ocak-1 Şubat 1990/2-8 Şubat 1990/9-15 Şubat 1990/16-22 Şubat 1990/23 Şubat-1 Mart 1990/2-8 Mart 1990/9-15 Mart 1990/16-22 Mart 1990/23-29 Mart 1990/2-8 Nisan 1990/(13 sayı)
Atasözleri, Nejat Uygur, sayı 5-11 Ocak 1990/(1 sayı)
Yangın, Göker Grafik, sayı 5-11 Ocak 1990/12-18 Ocak 1990/19-25 Ocak 1990/26 Ocak-1 Şubat 1990/2-8 Şubat 1990/9-15 Şubat 1990/16-22 Şubat 1990/23 Şubat-1 Mart 1990/(8 sayı)
Betermen, Sinan Gürdağcık, sayı 5-11 Ocak 1990/12-18 Ocak 1990/19-25 Ocak 1990/26 Ocak-1 Şubat 1990/(4 sayı)
Gıdı-gıdıimzasız,  sayı 12-18 Ocak 1990/19-25 Ocak 1990/26 Ocak-1 Şubat 1990/2-8 Şubat 1990/9-15 Şubat 1990/( 5 sayı)
Komando Halil Zaman Tüneli, İsmail Akyol, sayı 19-25 Ocak 1990/26 Ocak-1 Şubat 1990/2-8 Şubat 1990/9-15 Şubat 1990/16-22 Şubat 1990/23 Şubat-1 Mart 1990/(6 sayı)
Kötü Düşünceli Kurbağa, Mehmet Sevinç-Mehmet Coşar, sayı 26 Ocak-1 Şubat 1990/(1 sayı)
İyi Arkadaş, Mehmet Sevinç, sayı 2-8 Şubat 1990/(1 sayı)
En büyük Kim Küçük Serçenin Verdiği Ders, Mehmet Sevinç- Mehmet Coşar, sayı 2-8 Şubat 1990 (1 sayı)
Diş Ağrısı, Mustafa Kocabaş, sayı 9-15 Şubat 1990/(1 sayı)
Yalancının Sonu, Mehmet Sevinç, sayı 9-15 Şubat 1990/(1 sayı)
İyiliğin Bedeli, Mehmet Sevinç, sayı 16-22 Şubat 1990/(1 sayı)
Farenin Fendi Aslanı Yendi, Mehmet Sevinç- Mehmet Coşar, sayı 23 Şubat-1 Mart 1990/(1 sayı)
Bizim Can Esrarlı Köşk, Sıtkı Kazancı, sayı 2-8 Mart 1990/9-15 Mart 1990/(2 sayı)
Fatih’in Fedaisi Korkut Bey, Ömer Muz, sayı 2-8 Mart 1990/9-15 Mart 1990/16-22 Mart 1990/23-29 Mart 1990/(4 sayı)
Boncuk ile Karbeyaz Küçük Sarman, Sinan Gördağcık, sayı 2-8 Mart 1990/9-15 Mart 1990/16-22 Mart 1990/23-29 mart 1990/2-8 nisan 1990/9-15 nisan 1990/16-22 nisan 1990/23-29 nisan 1990/16-22 Temmuz 1990/23-29 Temmuz 1990/(10 sayı)
Bizim Can Garip Şeyler Oluyor, Sıtkı Kazancı, sayı 16-22 mart 1990/23-29 mart 1990/2-8 nisan 1990/9-15 nisan 1990/(4 sayı)
Korkusuz Kaan, Ogan Kandemiroğlu, sayı 2-8 nisan 1990/9-15 nisan 1990/16-22 nisan 1990/23-29 nisan 1990/(4 sayı)
Yüzbaşı Volkan Kaybolan Uydu, Ali Recan, sayı 9-15 nisan 1990/16-22 nisan 1990/23-29 nisan 1990/7-13 mayıs 1990/14-20 mayıs 1990/21-27 mayıs 1990/28 mayıs-3 haziran 1990/(7 sayı)
Kahraman Beşler Tatilde, Mustafa Kocabaş, sayı 16-22 nisan 1990/23-29 nisan 1990/30 nisan-6 mayıs 1990/7-13 mayıs 1990/14-20 mayıs/21-27 mayıs 1990/28 mayıs-3 haziran 1990/4-10 haziran 1990/11-17 haziran 1990/18-24 haziran 1990/(10 sayı)
Haylaz, Mustafa Kocabaş, sayı 16-22 nisan 1990/23-29 nisan 1990/30 nisan-6 mayıs 1990/14-20 mayıs/21-27 mayıs 1990/18-24 haziran 1990/9-15 temmuz 1990/16-22 temmuz 1990/23-29 temmuz 1990/20-26 Ağustos 1990/3-9 eylül 1990/10-16 Eylül 1990/15-21 ekim 1990/5-11 kasım 1990/( 14 sayı) sayı 9-41(1991)
Keloğlan Başka Bir Dünya, Yurdagün Göker, sayı 30 nisan-6 mayıs 1990/7-13 mayıs 1990/14-20 mayıs/21-27 mayıs 1990/28 mayıs-3 haziran 1990/4-10 haziran 1990/11-17 haziran 1990/18-24 haziran 1990/25 haziran-1 temmuz 1990/9-15 temmuz 1990/16-22 temmuz 1990/23-29 temmuz 1990/(12 sayı )
Korkusuz Selim Ödev, Turan Dertli, sayı 30 nisan-6 mayıs 1990/7-13 mayıs 1990/14-20 mayıs/21-27 mayıs 1990/28 mayıs-3 haziran 1990/4-10 haziran 1990/11-17 haziran 1990/18-24 haziran 1990/25 haziran-1 temmuz 1990/9-15 temmuz 1990/(10 sayı )
Hızır Bey, Talat Güreli, sayı 30 nisan-6 mayıs 1990/7-13 mayıs 1990/14-20 mayıs/21-27 mayıs 1990/28 mayıs-3 haziran 1990/4-10 haziran 1990/11-17 haziran 1990/18-24 haziran 1990/25 haziran-1 temmuz 1990/9-15 temmuz 1990/16-22 temmuz 1990/(11 sayı)
İtalia 90 Ali Dünya Kupasında, Cüneyt Çomoğlu, sayı 4-10 haziran 1990/11-17 haziran 1990/18-24 haziran 1990/25 haziran-1 temmuz 1990/9-15 temmuz 1990/(5 sayı )
Mırnav Oğlum Maviş, Sinan Gürdağcık, sayı 25 haziran-1 temmuz 1990/9-15 temmuz 1990/(2 sayı )
Pikniğe Çıktık, Mustafa, sayı 25 haziran-1 temmuz 1990/(1 sayı )
Kıbrıs 1974 İlk Komando Harekatı, Fatih Okta, sayı 16-22 temmuz 1990/23-29 temmuz 1990/30 temmuz-5 ağustos 1990/6-12 Ağustos 1990/13-19 Ağustos 1990/20-26 Ağustos 1990/27 Ağustos-2 eylül 1990/3-9 eylül 1990/(8 sayı)
Bir İtalia 90 Böyle Geçti, Mustafa, sayı 16-22 temmuz 1990/(1 sayı)
Çelik El Esrarengiz Adam, İsmail Akyol, sayı 16-22 temmuz 1990/23-29 temmuz 1990/30 temmuz-5 ağustos 1990/6-12 Ağustos 1990/13-19 Ağustos 1990/20-26 Ağustos 1990/27 Ağustos-2 eylül 1990/3-9 eylül 1990/10-16 Eylül 1990/(9 sayı )
Hızır Bey Geç mi Kalıyor, Talat Güreli, sayı 23-29 temmuz 1990/30 temmuz-5 ağustos 1990/6-12 Ağustos 1990/13-19 Ağustos 1990/20-26 Ağustos 1990/27 Ağustos-2 eylül 1990/(6 sayı)
Nasıl TV Yayını Yapılır, Mustafa Kocabaş, sayı 23-29 temmuz 1990/(1 sayı )
Keloğlan Kaybolan Ülke, Yurdagün Göker, sayı 30 temmuz-5 ağustos 1990/6-12 Ağustos 1990/13-19 Ağustos 1990/20-26 Ağustos 1990/27 Ağustos-2 eylül 1990/3-9 eylül 1990/10-16 Eylül 1990/17-23 eylül 1990/24-30 eylül 1990/1-7 ekim 1990/8-14 ekim 1990/15-21 ekim 1990/22-28 ekim 1990/29 ekim-4 kasım 1990/5-11 kasım 1990/(15 sayı)
Boncuk ile Karbeyaz Dünyanın En Zeki Kedileri, Sinan Gürdağcık, sayı 30 temmuz-5 ağustos 1990/6-12 Ağustos 1990/13-19 Ağustos 1990/20-26 Ağustos 1990/27 Ağustos-2 eylül 1990/3-9 eylül 1990/10-16 Eylül 1990/17-23 eylül 1990/24-30 eylül 1990/(9 sayı)
Şöför Cem, Ogan Kandemiroğlu, sayı 20-26 Ağustos 1990/27 Ağustos-2 eylül 1990/17-23 eylül 1990/1-7 ekim 1990/8-14 ekim 1990/15-21 ekim 1990/22-28 ekim 1990/(7 sayı)
Fatih’in Fedaisi Korkut Bey Krallara Ölüm, Ömer Muz, sayı 3-9 eylül 1990/10-16 Eylül 1990/17-23 eylül 1990/24-30 eylül 1990/1-7 ekim 1990/8-14 ekim 1990/15-21 ekim 1990/(7 sayı)
Korkusuz Kaan Virus, Ogan Kandemiroğlu, sayı 10-16 Eylül 1990/17-23 eylül 1990/24-30 eylül 1990/1-7 ekim 1990/8-14 ekim 1990/15-21 ekim 1990/22-28 ekim 1990/29 ekim-4 kasım 1990/5-11 kasım 1990/(9 sayı)
Yaman Gazeteci Silah Kaçakçıları, M. Kaan, sayı 17-23 eylül 1990/24-30 eylül 1990/1-7 ekim 1990/8-14 ekim 1990/15-21 ekim 1990/22-28 ekim 1990/29 ekim-4 kasım 1990/(7 sayı)
Hakan ile Sarman Büyük Miras, Sıtkı Kazancı, sayı 1-7 ekim 1990/8-14 ekim 1990/15-21 ekim 1990/22-28 ekim 1990/29 ekim-4 kasım 1990/5-11 kasım 1990/(6 sayı)
Kara Şahin, Cemalettin Cem Ertürk, sayı 22-28 Ekim 1990/29 ekim-4 kasım 1990/5-11 kasım 1990/( 3 sayı)
Şişedeki Şehzade, Turan Dertli, sayı 5-11 Kasım 1990.

[1991]
Keloğlan Ab-ı Hayat, Yurdagün Göker,(1990) sayı 7 /28 aralık-3 ocak 1991/ 8-13
Yüzbaşı Volkan Buzul Casusları, Ali Recan, sayı 7-15
Küçük Mavi Tavşan, Ercan Dinçer, sayı 7-10
İlbasan Alp Yarlı Kazun’un Hazinesi, Talat Güreli, sayı 7-11
Bizim Sınıf, Mustafa Kocabaş, sayı 8-25
Tebeşirimzasız,  sayı 11-24
Teneffüs, İlhan Nalbant, sayı 8-11
Eyvah Kış Geldi, Şerif, sayı 8
Robot Hasan Bilgisayar Oyunu, Ogan Kandemiroğlu, sayı 8-11
Bizimkiler, Sadettin Kaplan, sayı 8-25
Gıdı Gıdı, Cafer Söztutan, sayı 8-43
Öğrenci Mahmut, Sinan, sayı 8-25
Mırnav, Sinan Gürdağcık, sayı 8-42
Bırrr Soğuk, Mustafa Kocabaş, sayı 11
Karakışimzasız, sayı 11
Adamı Adam Yapan Kıyafeti Değildirimzasız,  sayı 11
Biyonik Zühtü Büyük Transfer, C. Kandemiroğlu, sayı 12-23
Annemi Arıyorum Kayıp Çocuk, Fatih Okta, sayı 12-27
Didemcik, Mehmet Sevinç, sayı 12-27
Şahin Bey Çılgın Kral’a Karşı, Ragıp Derin, sayı 12-21
Ormandaki Okul, Sinan Gürdağcık, sayı 13-17
Okul Ligiimzasız, sayı 13
Şerif’in Öğrencileri, Şerif Nalbant, sayı 13
Süper Mahir, İsmail Akyol, sayı 13-25
Oto Yarışçısı, İsmail Akyol, sayı 13-25
Çok Bilmiş, Mustafa Kocabaş, sayı 13-25
Çevreci Çetin, Ayşegül Arda, sayı 13- 25
Uyanık Arif, Hürrem Gigin, sayı 13-25
Keloğlan Başka Medeniyetler, Yurdagün Göker, sayı 14-26
Bebekçik, Mehmet Sevinç, sayı 15-19
Ligler Kızıştı, Şerif Nalbant, sayı 15
Arkadaşım Palyaço, Cengiz Çakıcı, sayı 15-17
Ah Şu Televizyonimzasız,  sayı 15
Bilgehan Yirmi beş Milyar, Muammer Erkul, sayı 16-27
Sıska Sıtkı Uzayda, Mustafa Kocabaş, sayı 16-18
Satılık-Kiralık, Şerif, sayı 16
Bizim Çocuk Nolcakimzasız,  sayı 16
Hobilerimiz, Şerif Nalbant, sayı 17
Spor Spor Sporimzasız, sayı 17
Ramazan Geldi Hoşgeldi, İlhan Şerif, sayı 18
Karagöz İş Arıyorimzasız,  sayı 18
Ramazanlık, İlhan ve Şerif, sayı 21
Karagöz Yardım Dağıtıyor, Mustafa Kocabaş, sayı 21
İlbasan Alp Yenilmez Üçler, Talat Güreli, sayı 22-29
Bizim Can, Sıtkı Kazancı, sayı 24-29
Karışık, Hürrem, sayı 24-25
Çılgın Profesör genç Yetenek, Sıtkı Kazancı, sayı 24
Zaman, Şerif Nalbant, sayı 24
Faydalı Bilgiler, İlhan, sayı 24-25
Ünlüler Okulda, Mustafa, sayı 24-25
Rüzgar Rıfat, Mesut, sayı 24-25
Bizim Mahalle, Aydın, sayı 24-25
Arkadaşım Kayhan, Ahmet, sayı 24
Çılgın Profesör Süper Buluş, Sıtkı Kazancı, sayı 25
Çılgın Profesör Acaba Ne Yapıyor?, Sıtkı Kazancı, sayı 25
Tatile ne Kaldı ki?, imzasız, sayı 25
Dedektif Doğan, Mehmet Sevinç, sayı 27-29
Muhteşem İkili, İsmail Akyol, sayı 28-29
Bizim Can Süper Güç, Sıtkı Kazancı, sayı 30-44
Kaşağı Ömer Seyfettin’den hikayeler, Ömer Muz, sayı 30-35
Robot Hasan Büyük Ada Tehlikede, Ogan Kandemiroğlu, sayı 30-40
Tırların Sırrı Afacan, İsmail Akyol, sayı 30-38
Bizim Sınıf Tatilde, Mustafa Kocabaş, sayı 30-43
Hızır Bey Sen Jan Korsanlarına Karşı, Talat Güreli, sayı 30-43
Keloğlan Yeşil İnsanlar, Yurdagün Göker, sayı 30-42
Diyet, Ömer Muz, sayı 36-43
Kasırga Almanya’da Türk Çocukları, İbrahim Bilge, sayı 39-52
Robot Hasan Hayalet Gemi, Ogan Kandemiroğlu, sayı 41-52
En Hızlı Ajan Mestan, Sinan Gürdağcık, sayı 44-52
Gülümseyin, Sadettin Kaplan, sayı 44-52
Sucu Mehmet, Ragıp Derin, sayı 44
Biyonik Zühtü Miami’de , Celal Kandemiroğlu ,sayı 44-52
Şanlı Tarihimizden Kahraman Çocuklar Ayşe Ana ve Çocukları, Ragıp Derin, sayı 45
Şanlı Tarihimizden Kahraman Çocuklar İnegöllü Kamil, Ragıp Derin, sayı 46
Şanlı Tarihimizin Kahraman Çocukları Esir çocuk, Ragıp Derin, sayı 48
Misket, Cafer Söztutan, sayı 44-52
Şanlı Tarihimizden Kahraman Çocuklar Çolak Hasan, Ragıp Derin, sayı 49
Şanlı Tarihimizin Kahraman Çocukları Kastamonulu Mustafa, Ragıp Derin, sayı 50
Şanlı Tarihimizin Kahraman Çocukları Antepli Mehmet, Ragıp Derin, sayı 51
Şanlı Tarihimizin Kahraman Çocukları Gönüllü Turan Onbaşı, Ragıp Derin, sayı 52

Cumartesi, Temmuz 29, 2023

Yumruksuz karar

Ankara'nın sert mahallelerinde büyüdüm, çok çok fazla kavgaya şahidi, parçası ya da mağduru olarak dahil oldum... Yetişkinler, o yıllarda çocuk eğitimine farklı bakıyorlardı, kavgayla büyümek normaldi, öğretmenler, babalar, anneler çocukları, öğrencileri döverdi ve bu kimseye tuhaf gelmezdi. Ondan dolayı kavgayla büyümek, beni kuşağımdan-yaşıtlarımdan beni ayrıştırmıyor muhtemelen...

Babam, sürekli kavga hikayesi anlatırdı, Hacettepe'de büyümüştü, mahallenin  namlı kabadayıları, ölümlü kanlı bıçaklı hadiseleri vardı. Ne kadarı doğruydu bilmiyorum ama ölene değin yüzlerce kez anlattı bunları...

Düşünüyorum da oğluma tek bir kavgamı anlatmamış olabilirim, örnek olmaktan korkuyorum galiba...Ya da utanıyorum. Babam niye anlatıyordu, ben niye anlatmıyorum meselesi bana karışık geliyor, bir cevabım yok aslında, erkeklik krizleri ve gösterileri deyip geçiyorum. Çünkü bu kadar kavga hikayesine rağmen babamı hiç kavga ederken görmedim. 

Başa dönüyorum, yedi sekiz yaşlarından itibaren kimsenin ayırmadığı uzun ve sert kavgalara girdim, yani araya birileri girip "yapmayın etmeyin" demezdi, oturur seyrederlerdi, "artizlik yapmayacak", "araya girenlere güvenmeyecektik", "madem kavga edecektik adam gibi edecektik", garip bir mahalle kuralıydı. Kavga için sözleşilir, okul çıkışında beklenilir, mahalleden uzakta bir yere gidilir, kavgaya arkadaşlar çağrılırdı filan. Yaşlar büyüdükçe işler sertleşti elbette...

Fiziken güçlü biriydim, kavgalarda bunun doğal bir sonucu oluyordu. Yirmili yaşlarımın başında beni sonradan çok korkutan bir olay yaşadım. Ayrıntısına girmeyeceğim, bizim evin önünde iki kişi, erkek kardeşime saldırmıştı, aşağı indik, ne olduğunu bile bilmiyordum, üstelik erkek kardeşimle o ara dargındık, tek kelime etmiyorduk birbirimize...Dışarı çıktığımda konu komşu ve babam, o aralar anlamadığım bir biçimde benim olaya karışmamı istemiyordu. Babam, "sakın vurma" diyordu, teyzeler, "aman Levent sen karışma" filan diyorlardı. Anlamıyordum, çünkü bir şey yapmak gibi niyetim yoktu, zaten polis çağrılmıştı.

Öyle olmadı, adamlardan biri, gerçekten durduk yere, bir yumruk salladı bana, gözlüğüm yere düştü, polisler gelmişti, o arada, onların yanında, bana vuran adama karşılık verdim, gözlük pahalı bir şeydi, kolay yenilenmiyordu, gözlerim iyiden iyiye bozulduğu için gözlüksüzlük beni tüm dünyadan soyutluyordu. O sinirle adama karşılık verince, geriye doğru savrularak yıkıldı ve ensesini kaldırıma çarptı...Gözü hemen şişti ve ensesi yarıldı...Çok fenaydı. Karakola gittik, delikanlı raconu gereği konuşmalar, iddialaşmalar, barıştırmalar filan oldu.

Geçip gitmedi, bu yaşadıklarım epey zaman rüyalarıma girdi, adam ölebilirdi, rüyalarımda ölüyordu, saçma sapan bir sinirden dolayı birini öldürerek hapse girmek fikri, günbegün artan biçimde beni dehşete düşürdü. Kavga etmemeye yemin ettim, ne olursa olsun karşılık vermeyecektim. Hemen yapamadım bunu, çevreniz, arkadaşlarınız, alışkanlıklarınız, dünya görüşünüz değişmeden kolay tutulamıyor bu sözler, galiba yirmi beşimden sonra bunu başardım, yükseldiğim çok oldu, ama yapmadım.... 

En azından oğluma kavga hikayelerimi anlatmıyorum.

Arada geçmişten biri kısa süreli de olsa giriyor hayatıma ve anlattıkları, yakın çevremi şaşırtıyor. Oysa hepsi, büyüme hikayemin bir parçası, övünmüyorum ve utanmıyorum, ayakta kalmaya çalışıyordum. 

Kavga etmemiş bir şiddet karşıtı bana sahici gelmiyor, yaşadıklarımdan dolayı olabilir.

Perşembe, Temmuz 27, 2023

Tiyatro ve Karikatür


- Yazınsal olarak genellikle mecazi anlamda tip karikatürize tanımı kullanılır. Mekanın karikatürize edilmesini nasıl yorumlarsınız?

Karikatürize etmek, basitleştirmek veya belirginleştirmek, anlatımı herkesin hemen anlayabileceği biçimde bir klişeye dayandırmak anlamında kullanılıyor. O bakımdan mekân da zaman da zamanın ruhu da karikatürize edilir. Ne amaçlandığı, ne niyetle yapıldığı önemli. İşlevselse, hikâyeye katkı sağlayacaksa her unsur kullanılır.

- Yazınsal olarak karikatürize etmek ile görsel olarak karikatürize etme arasındaki bağı/benzerliği nasıl görüyorsunuz?

Deyim ya da niteleme, karikatürden çıkmış gibi görünebilir ama karikatürün ilham kaynağı ya da öncüsü, ister istemez tiyatrodur, taklittir, gündelik hayatın içinde yaşayan jestler ve ilişkilerdir. Sanat, hayattan ve yaşanan zamandan beslenir, onu yorumlar ve yeniden hayata ve zamana sunar. Devr-i daimden söz ediyorum, bağ ve benzerlik olmadan, ne sanat ne de edebiyat yaşayabilir.

 - Grotesk ve abartı’nın sözlü ve görsel/grafik mizahta ortak paydada buluştuğunu düşünür müsünüz?

Grotesk ve abartı, mizah ve karikatürün kullandığı araçlardan biri ama sadece onlara dayanıyor demek yanlış olur. Her unsur, eskiyebilir, arkaik kalabilir, zamana yenilebilir… Grotesk veya bir hissiyat olarak abartı, yaşanan zamana kendini uyarlayabiliyor ve yaşayabiliyorsa, tahkiye içinde gerçeklik vehmine zarar vermiyorsa o ortak paydada varlığı sürdürebilir. Yok olmuyorsa, derslerde anlatılan bir tarih mezesi olarak hatırlanır sadece.

 - Temelinde “Karagöz” oyunları olan bir geleneksel Türk Tiyatromuzda karikatür çizgisinin sahnede uygulaması sizce hala geleneksel bir yorum olarak mı görülüyor? Bu anlamda karikatür ile minyatür sanatı arasında biçimsel ilişki kurulabilir mi?

Soru biraz karışık. Önce bir ayrım yapayım, bence böylesi bir ayrımı yapmak gerekiyor, Türkçe Tiyatronun kurucuları, Karagöz’ü ya da Ortaoyununu kendilerine milad olarak görüyor ve gösteriyor olabilirler. Çıkan ürünlere, denemelere bakarsak eğer, bizim tiyatromuzun çıkışı ya da palazlanması, Batı Avrupa Tiyatrosuna dayalıdır. Konuşurken söyleniyor elbette bunlar. Üstelik, Karagöz ya da Ortaoyunu ne kadar millidir, ne kadar başka kültürlerden ve mizahlardan etkilenmiştir, onu çok hesap etmiyoruz. Aynı şey, karikatür için geçerli, itibarlı olduğu için minyatürle bir bağ kuruluyor. Büyük bir geçmişten, asırlar öncesinden bugüne uzanan bir gelenekten söz etmek hoşumuza gidiyor ama bizim karikatürümüz, minyatürden değil, Avrupa karikatüründen feyz alır, onları taklit ederek, kendini geliştirir.

Geleneksel Türk Tiyatrosu dediğimiz şeyler Karagöz ve Ortaoyunu ise ve siz onları karikatürün bir uzantısı, bir çeşitlemesi olarak görüyorsanız… şunu söyleyebilirim, yüz yıl önce dahi, Karagöz eski, esprisi eski, demode, yenilenmesi gereken, zanaatkarları ve temsilleri eksilen bir oyundu. Karagözü çağdaşlaştırmak, çocuklara indirgeyerek yeniden sevdirmek milli eğitimin sorunu olarak görülüyordu. Başarılı olamadı, çünkü mizah, aktüelden, olup bitenlerden nefeslenir, konuşulur olması gerekir. Gelenekle mizah, çok yan yana gelir şeyler değildir. Şunu demek istiyorum, Karagöz, Kavuklu, Hasrettin Hoca ecdadımız, tarihimiz, örfümüz, ahlakımız denilerek talim terbiye konusu oldular. Mizah adına değil pedagoji adına kullanılıyorlar.

-Tiyatro sahnesinde çağdaş karikatür yaklaşımı sizce nasıl olabilir?

Hikâyeye bağlı demek zorundayım. Bir de sizin karikatür derken neyi anladığınızı bilmiyorum. Commedia del arte karikatür müdür? Karikatürize midir? Veya çağdaş karikatür dediğiniz şeyi nasıl tanımlayacağız?

 -Karikatür, yapısı itibariyle iki boyutlu bir iletişim şeklidir. Tiyatronun görsel anlatımında genel olarak iki boyutlu pano dekor uygulamaları görülüyor. Bunun haricinde üç boyutlu grotesk uygulamaları sizce karikatür vurgusunu zayıflatır mı?

Kim uygulayacak, nasıl uygulayacak, ortaya çıkan üretim, hikâyeye nasıl katkı sağlıyor bilmiyorum ki… İyi yapılırsa iyi, kötü olursa kötü… Dekor, hikâyeyi besliyor mu, güçlendiriyor mu ona bakarız. Aslolan hikâyedir, gerisi detaydır. Dekoru olmayan sayısız başarılı performans seyrettim.

 - Karikatür oluşturmada kullanılan alaya alma, simge kullanımı, taraf tutma vb. yaklaşımların sözlü mizahta kullanımı, bu iki farklı anlatımın aynı temellerden beslendiğine varabilir miyiz?

Karikatür, mizahi bir anlatım aracı olduğuna göre…

 – 21. yy.‘da çizgisel, sözel ve görsel Türk Mizahı öğelerinin birbiriyle bağını nasıl görüyorsunuz ?

Çok anlamadım bu soruyu. Bir bağ olması gerekir diyerek mi soruyorsunuz? Hangi örneklerle hangi örnekleri, kimlerle kimi kıyaslayacağız?

- Karikatürün iki boyuttan çıkıp, üçüncü boyuta kavuştuğu satirik heykel örnekleri mevcut. (Mehmet Aslan, Kemal Masaracı) Ben bunu obje tiyatrosu ve kavramsal sanat arasında görüyorum. Aynı zamanda Türk Tiyatrosu Sahne Tasarımı örneklerinde abartılı yüz hatlı maskeler ve grotesk anlamda biçimi bozulmuş kostümler de mevcut. Karikatürlerde kullanılan abartılı hatlar sebebiyle bu tür yorumlar da sizce karikatürize sayılır mı?

Anlatırken karikatürize bir abartı diyorsak, yapılan işler karikatürizedir.

 - Karikatür estetiği Türk Tiyatrosu’nda “komik, gülünç, absürd veya grotesk” türlerde daha çok tercih ediliyor. Ama karikatür sadece güldürü amaçlamaz. Bu önyargının temeli Türkiye’de karikatüre eğlendirici gözle bakılması olabilir mi?

Yine aynı argümana başvuracağım. Önyargı varsa hikâyede kullanılabilir veya ters yüz edici bir etkiyle bambaşka bir noktaya varılabilir. Karikatür güldürür diye bir önyargı varsa, bu tiyatro üreticisinin sorunu olamaz, bu yargı başlı başına bir avantaj ya da dezavantaj değildir. Önemli olan hikâye içinde nasıl kullanıldığıdır.

-Dönem dönem tiyatro sahnelerinde ve mizah dergilerinde gördüğümüz politikacı, patron, yobaz, memur vb. tiplerin görsel olarak birbirine benzerliğini nasıl yorumlarsınız?

Bir metne dayanıyorlar, o metinde nasıl nitelendiklerini bilmiyorum, tek tek bakmak gerekiyor. Oyuncu bildiğini oynayabilir, Yönetmen öyle yönlendirmiş olabilir. Seyirci böyle daha iyi anlayabilir diye düşünmüş olabilirler. Bir benzerlik varsa klişedir ama klişe tek başına kötü bir şey demek değildir.

- Sahne tasarımında karikatür çizgisinin kullanımı genelde karikatüristlik yapan tasarımcılar ve tiyatrocular tarafından tercih ediliyor. (Hüseyin Mumcu, Mahmut Tibet, Oğuz Aral, Kemal Aratan gibi) Bunun bir yönetmen yönlendirmesi olduğunu düşünüyor musunuz?

Tek tek örnekleri bilmiyorum. Mantıklı olan çok parçalı bir işin her bir parçasını bilen birine devretmektir. Eğer öyle yaparsanız, anlatınızı güçlendirirsiniz.

- Savaş Dinçel, Nejat Uygur, Oğuz Aral, Altan Erbulak gibi hem oyunculuk hem de çizerlik yapmış isimlerin karikatüristlik temellerinin sahne üzerindeki hareket, mimik ve mekan kullanımını beslediğini düşünüyor musunuz?

Hepsini sahnede seyretmiş değilim ama oyunculuk farklı birikimlerle beslenmesi gereken bir performans gerektiriyor, mutlaka faydalanıyorlardır. Öte yandan kimi oyunlarda, kimi rollerde sırf bu marifetleri nedeniyle tercih edilmemiş de olabilirler. Mimik ve jestler kolay değiştirilemiyor veya karikatürize bir mekân tasarımı oyunu basit de gösterebiliyor. Her oyun ve hikâye bu yüzden ayrıca değerlendirmek zorunda.

[Cem Çevikayak isimli bir arkadaş yaptığı yüksek lisans tez çalışması için sordu bu soruları.]

Çarşamba, Temmuz 26, 2023

Kalp kalp

Eski bir kapakta kalp şeklinde bir deniz simidi görünce... garip geldi. Kalp biçimli ürünlerin pazarlandığı ve satıldığı dönemler sanki hep çok yakın tarihliymiş gibi geliyor bize... Hani altmış yıl önce "olmazdı" diye düşünüyoruz. O sebeple garip geldi. 

Tabii şu da var, böyle bir ürün filan o tarihlerde yoktur, ressamın hayali de çıkabilir, sembolik olarak böyle bir simit tasarlamıştır. Yani satın alınır bir şey değil de hayal edilmiş bir unsurdur olabilir demek istiyorum. Çünkü, o kalp işareti her ne olursa olsun, genç kızla genç erkek arasındaki ilişkiyi kolayca özetliyor. 

Salı, Temmuz 25, 2023

Limonata





http://bryceguy72.deviantart.com/art/John-Lemon-344280643





http://katepowellart.deviantart.com/art/Lemon-Lady-510032464









Pazartesi, Temmuz 24, 2023

Yeni Zamanların Fıkracısı

Geçen yüzyılın başından neredeyse altmışlı yıllara kadar süregelen karikatür geleneğimizin ana ekseni epeyce resimsiydi. Karikatürlerin altına yazılan espri, fıkra niteliğindeydi ve bir diyaloga dayanıyordu. Genelde karikatürün köşesinde duran iki kişi izledikleri manzarayı eleştirir, bolca tasalanıp, hayıflanırdı: “Nereye doğru gidiyordu bu İstanbul, şu kadınlar, neler yapıyordu Belediye” vs. Biri ya soru sorar ya da şaşırtıcı bir saptamada bulunurken, diğeri ya o soruyu espriyle karşılar ya da o şaşırtıcı saptamaya misliyle karşılık verirdi. İlginç olan, o diyalog ya da fıkranın karikatürle her zaman bir bağının olmamasıydı. O espri, yalnızca o karikatürde değil bir başkasında bile kullanılabilecek nitelikteydi. Öyle ki espriler ile karikatürler, ayrı zamanlarda birbirleriyle ilgisiz biçimde hazırlanmış gibiydi.

Karikatürümüzde 50’ Kuşağı olarak adlandırılan çizerler grubu, bu arkaik buldukları usulden duydukları rahatsızlığı, yenilikçiliklerini vurgulayacak ölçüde sayısız defa beyan etmişlerdir. Hoş, ellili yılların gazetelerinde yayınlanan günlük karikatürlere bakıldığında iddia edildiği ölçüde bir bambaşkalık olduğunu düşünmüyorum. Çizgi olarak bir değişim olduğu muhakkak, foto realistik arkaplanların azaldığı, sahiden karikatürize bir anlatımın belirginleştiği, espri ile betimleyici çizginin birbirini tamamlar yönde geliştiğini söylemek mümkün elbette. Örneğin, diyaloglar karşısında şaşıran, çeşitli jestler yapan tiplemeler kullanılıyordu. Tiplemeler donuk değillerdi, “bir tablo” içinden konuşmuyorlardı vs… Görsel ile çizgi arasında pekiştirici-tamamlayıcı bir rabıtanın varlığı açısından bu bile önemli bir farklılık. Fıkra havası varlığını sürdüyor, o değişmemiş, görülüyor.

Karikatürlerdeki esprilerin sadece fıkra mantığıyla varedildiğini söylemiyorum ama üreticiler gazetecilik pratiği içinde çalıştıkları ve yüksek telif ücretlerini -dergilere göre- asıl gazetelerden aldıkları için, gazete fıkracılığını bir espri tarzı olarak modellemişlerdir. Sonraki dönemlerde ana mecra mizah dergileri olunca mevcut alışkanlıklar da değişmiştir. Örneğin Oğuz Aral, çizgiyi de diyalogu da ekonomik kullanmaktan, hemen her şeyi az sözcükle ve az çizgiyle anlatmaktan yanaydı. Limon/Leman dergisiyse uzun diyaloglara yer verdi, espri finaldeki vurucu ifade olmaktan çıkıverdi. Kişilerarası diyalogun saçmalığı, konuşmanın uzunluğu, şiveli deyişler, küfürler, yakınmalar ve beddualar daha önemli hale geldi. Esprinin temeli argo ve bağlamından kopan konuşmanın kendisi olmuştu veya vurdumduymazlık, gevezelik ve sakalet espriye dönüşmüştü. Bu durum, mizah dergilerindeki komik olanın, komik olduğu için tekrar edilen ve tekrar edildikçe başatlaşan mizahın baştan ayağa değişmesine neden oldu. Oğuz Aral’ın hareket komiğine karşı Ahmet Yılmaz’ın söz komiği popüler oldu mesela. Ahmet Yılmaz, doksanlı yıllarda karikatürist olan genç üreticileri önemli ölçüde etkiledi. Bir sonraki espri yeniliği ve modası Erdil Yaşaroğlu ve Selçuk Erdem ile geldi. Bir kuşak değişiminden söz etmiyorum ya da saydığım isimler arasında büyük bir yaş farkı olduğunu söylemiyorum. Eş zamanlı olarak varolsalar da post modern zamanların sürati nedeniyle tarzlar çabuk eskimeye başladı. Yaşaroğlu ve Erdem, yeni ve genç kaldılar, daha fazla yaygınlaştılar. Bu ikilinin Leman’dan ayrılarak Penguen dergisini çıkartan kadronun içinde yer alması sadece tesadüf değil, bir tarz çatışmasını da tanımlıyor bu sebeple. Hakeza, Yiğit Özgür’ün Penguen’den ayrılarak Uykusuz adlı yeni bir mizah dergisinde yer alması…

Fıkra meselesine Yiğit Özgür nedeniyle değindim. Özgür’ün ilki kadar çok satacağı sürpriz olmayacak yeni karikatür albümü çıktı yakınlarda. Özellikle şehirli orta sınıf gençliğini güldüren, güldürdüğü için konuşulan ve sevilen mizahçılardan biri Yiğit Özgür. Karikatürlerinde geçmişi hatırlatacak ölçüde fıkra mantığını izleyerek, diyaloglar kullanıyor. Genellikle tek bir karede anlattığı karikatürlerde, iki kişinin karşılıklı konuşması esprisinin esasını oluşturuyor. İlginç biçimde tiplemeler ve sahneler, espriyle çok da rabıtalı olmayabiliyor. Şöyle söylemek mümkün, esprileri, önceden çizilmiş tiplemeler ve karikatür kalıplarına yerleştirilebilir nitelikteler. Tiplemeler sevimli ama donuklar, bu denli diyalogun her birine bir jest katabilecek düzeyde jest ve mimik yapmıyorlar. Örneğin bu diyaloglu espriler, Gırgır’da, Oğuz Aral biçemi altında üretiliyor olsaydı muhtemelen, birkaç karede ve her biri öncekinden farklı jest ve mimiklerle betimlenirdi. Özgür, diyaloglarını, konuşma balonlarını birbirine bağlayarak kotarıyor ve vakur durmaya çalışan tiplemelerin gün yüzüne çıkan delibozuk uyumsuzluğuyla bunu pekiştiriyor. Karikatürden çok fıkra anlattığını söylemek gerekiyor.

Bilindiği gibi eskisi kadar fıkra anlatılmıyor ya da anlatanlar kırk yaş üzeri insanlar içinden çıkıyor (Bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum, Amerika’daki istatistiklere bakılırsa, otuz yaş altındaki insanların düzenli olarak günlük gazete alma oranı da sürekli düşüyor). İnternet üzerinden dolaşımda olan fıkralar var, bunlar da temelde farklı dil ve kültürlere uyarlanabilen, bulunduğu yere göre kahramanları Laz, Arnavut, Marsilyalı ya da Polonyalı olabilen anlatılar. Yiğit Özgür, bugün, fıkra üreten ve anlatan istisnai bir karikatürist. İnternette bu denli “fanatiği-fanı” olması sahiden boşuna değil. Bugün, televizyonu hesap etmeden (onda olmayanı anlatmak bakımından) film yapmak veya mizah dergisi çıkartmak nasıl mümkün değilse internet dolaşımını ve kullanıcılarını cezbetmeden (mizah dergileri bağlamında) popüler bir mizahçı olmak da o kadar mümkün değil. İnternette dolaşımda olmak, yeni ve genç olmanın bir ölçüsü oldu. Yeni bir medium olarak mevcut bütün mediumları kapsayacak biçimde geliştiği düşünülürse, Yiğit Özgür sadece internetin değil popüler kültürün de yıldızlarından biri. Karikatürleri (Fıkraları) fwd kıkırdamalarında, en az beş yıldır “biraz da gülelim” tedavülünde!

Son Söz: Halk kültüründe fıkralar uzun ömürlüdür, geleneğe dayalıdır. Belli özelliklerini paylaşmasına rağmen popüler kültür, halk kültürü değildir ve mutlaka kısa ömürlüdür. Günümüz koşullarında herhangi bir fıkranın popüler olması için ulusal olması, sınıf, toplumsal cinsiyet ve aile hakkında karmaşık ve bazen çelişkili yorumlar içermesi gerekir. Yiğit Özgür, yeni bir şey yapmıyor aslında, mutlaka kısa ömürlü olacak fıkralar anlatıyor. Ama bugüne dair yeni şeyler söylüyor. Neye güldüğümüz nasıl bir toplum olduğumuzu da gösteriyor çünkü.

Birgün Kitap, 17.4.2010

Pazar, Temmuz 23, 2023

Yeni senaryo

Kişisel bir haber, BluTV ile #Bozkır3 senaryosu bittikten sonra yazmak üzere yeni bir senaryo sözleşmesi imzaladım. Gürültülü ve karanlık bir aşk hikâyesi olacak... Terslik olmazsa ekim ayında başlayacağım, umarım bana güvenen kimseyi mahcup etmem.

Retorik soru

Nahit Sırrı'nın 1933 tarihli Roman ve Hikâye, Hakkında Bir Kalem Denemesi [Varlık Neşriyatı] isimli bir kitabı var, tahminen söylüyorum, kimi makalelerini biraraya getirmiş sanki. Dönemi için olabilir ama bugün için pek yeni durmuyor yazdıkları. Zaten Örik'in bir farklılığı varsa, o farklılık dili kullanma biçimidir, eğer ortada bir hikâye-takip edilebilecek bir karakter ve entrika yoksa, ancak o dili takip edebiliyorsunuz demek istiyorum. Bu da öyle bir metin. Fransızca düşünen, eski ve yeni dile hakim olduğunu göstermek isteyen bir melezlik okuyorsunuz.

İlgi çekici bölümler yok değil elbette, bir tanesini paylaşacağım.

Şöyle yazmış: "Roman, hikâye ve piyes yazan kimse Allah'la rekabete girişen, bunda bâzan da muvaffak (başarılı) olan bir fanidir (ölümlüdür). Allah'ın halkettiği (yoktan var ettiği) hayat, her vak'ası başka bir vak'aya karışan bir umman (okyanus) iken, onun [yazarın] her eserinde söyleyeceği şeyleri tamamen bitirmesi nasıl mümkün olur ve neden istenir?" 

Okurun muğlaklıktan ve belirli bir final okuyamadığında duyduğu rahatsızlığı diline dolamış, alıntıyı o sebeple seçtim. Okur, "başı sonu belli" metinler okumak ister, onu düşündüren ve yoruma zorlayan belirsizliklerden hoşlanmaz ya, Nahit Sırrı onu "konuşuyor"...

Okurla mı tartışıyor, kendi kendine mi sayıklıyor, mecazen söylüyorum bunları, belli değil. Çünkü retorik soru ve cevabı belli... Okur çoğunluğu bunu sevmiyor ve sevmeyecek, bitti. 
 

Cuma, Temmuz 21, 2023

Etek boyu


İlginç fotoğraf, tarihinden emin değilim, askerin miğferinden soldaki izcilerden otuzlu yılların ikinci yarısı gibi geldi bana. Muhtemelen cumhuriyet bayramı kutlamaları...Çalışılmış, terzilerle hemhal olunmuş, gösterilmiş, sonrasında hakedilmiş hatıra faslından öğretmenlerle birlikte "resim çekinilmiş"...

Atatürk ilkeleri kız çocuklarıyla sunulmuş, önde de cumhuriyeti temsilen kanatlı bir melek hayal edilmiş. Halkçıyız şeritli-takılı kız çocuğu fotoğrafta görünmüyor...yazık ona, kaçtı işe hatıra...

Ritüeller, tekrarlar, ezberler hiç o kısımlara girmeyelim. Bana çocukların etek boyları ilgi çekici geldi. 


Erkek aklı, malumunuz "doktrini" kadın bedeniyle sunmak, öyle kamusallaştırmak ister, haliyle etek boylarını da hesap etmiş, "Laikiz" diğerlerinden daha uzun cumhuriyet hepten uzun olsun istenmiş... 

Bütün bu "normalliklerden" geriye sorularımız kalıyor, türlü sıkıntılarımız. Olamıyoruz, yaşayıp gidiyoruz, tanıklıktan fazlası kalmıyor bize. 

Perşembe, Temmuz 20, 2023

Bir İntihar Olayının İçyüzü

Bilmiyordum, çocukluğumun neşeli şovmeni Orhan Boran, meğerse intihara meyilli birisiymiş ve ciddi bir biçimde bunu bir kaç kez denemiş... Rol ile gerçek hayat arasındaki farkı bilmiyor değilim ama o kadar oturmuş ki aklımda, okurken şaşırıp durdum... Üstelik haber,  çok ayrıntılı yazılmış, ciddi bir emek verilmiş...Boran, Erdek'te intihar ediyor, gazeteciler eşi ve çocuğu ile birlikte önce hastaneye, sonra intihar ettiği odaya gidiyorlar, doktorla, polisle, otel personeliyle ve diğer tanıklarla konuşuyorlar. Bugün ortalıkta muhabir filan kalmayınca insan okuduğu şeye daha da şaşırıyor. 

Merak edenler olabilir diye paylaşayım, eşi onun alkol düşkünlüğünden şikayetçi, "artık içmemesini istediğim için İstanbul'a döndüm" dese de tanıklar aksini söylüyor, karnındaki ikinci çocuğu aldırmak istiyor, Orhan Boran ise istemiyor, yemekte odada bunu tartışmaya başlıyorlar, aralarındaki kavga uzadıkça uzuyor. Odasına kapanan Boran içkiyle karıştırarak ilaç içiyor ve bir mektup yazarak intihar ediyor... 

Başa döneyim, saçma olduğunun farkındayım, bu kadar neşeli birinin intihara kalkışması, aşık olduğu kişiyi intiharıyla cezalandırmak istemesi filan beni şaşırttı...Nüktedan, hazır cevap, iyimser, pozitif biriydi çünkü... 

Boran'a tıbben müdahalede bulunarak kurtulmasını sağlayan doktor "bize göre intihar edenler akıl hastasıdır" demiş. Yetmişli yıllarda böyle söyleniyordu, şimdilerde kişilik bozukluğu deniyor galiba... Ben çocukken, aile arasında meşgalesizlik intihar sebebi sayılıyordu, babam çocuğu olan intihar etmez demişti... İki çocuklu bir akrabamız intihar edince öyle olmadığı örneklendi, işinde gücünde bir adamdı üstelik... 

Yazmış olmalıyım, askerde iki kez intihara eğilimi olduğu düşünülen askeri bana göz kulak olmam için emanet etmişlerdi, cidden şaşırıp kalmıştım. Yine intihar girişiminde bulunan iki "sevdiceğim" oldu. Benim için hepsi çok zordu ve uzun süre etkisinden kurtulamadım, rüyalarıma girdi, yinelenmesinden korktum vs... Herhangi birinde veya bir yerde depresyon, çaresizlik, alkole yüklenmekle karşılaşınca anksiyete oluyordu bende. Halen atlatabildim mi emin değilim. 

Çarşamba, Temmuz 19, 2023

Kronikör

Otuzlu yıllar olmalı, okumak için ayırmışım... Yakup Kadri ile bir söyleşi yapılmış...Bir soruda yeni yazar ve akımlarla ilgili bir değerlendirme yapmasını istemişler, o da isim isim fikrini söylemiş... Bunları söylerken gösterdiği "mambo jambo" tek kelimeyle şahane... 

Falih Rıfkı arkadaşım olduğu için onu söylemiyorum derken Falih Rıfkı'nın gönlünü mü alıyor, yoksa Peyami'den daha iyidir mi demek istiyor, orası yoruma açık...

Peyami Safa, edebiyatçıdır dememiş mesela, kronikör demiş, yeni bir niteleme kullanmış, kronikçi-gündelik hayat yazarı-tarihçisi (gazeteci) diyor, mertebe olarak bir altta indiriyor sanki...

Aralarının iyi olmadığını, kendisine bir haksızlık ettiğini belirtiyor ve son sözü söylüyor: "fikirlerinin bir tekine bile katılmadığım halde yazılarını keyifle okuyorum.

Fikirler yanlış ama güzel yazılmışlar...Finito

Yakup Kadri, ağır edebiyatçıydı, her salvosu zeka dolu, kaçırmamış fırsatı.