Cumartesi, Kasım 08, 2025

Kuytuda

Bu tür fotoğrafları seviyorum. Fotoromanın öncüsü gibi gibi geliyor bana: hem sahnelenmiş hem de sahici. Poz verilmiş ama içten; bir hikâyesi var, özellikle olsun istenmiş.

Fotoğrafta biri subay (!), diğeri belki onun sevgilisi olan iki kadın var. Otuzlu yıllarda çekilmiş olmalı. Gerçek bir subay kıyafeti mi, yoksa bir kostüm mü bilmiyorum,  uzmanı değilim.

Blogu takip edenler hatırlayabilir; birkaç kez yazdım. O yıllarda böyle bir moda var: iki erkek ya da iki kadın, fotoğrafçıya gidip çift olarak poz veriyor; kadın ya da erkek rollerine bürünerek kendilerini yeniden kuruyorlar. Diğer yandan dönemin “erkek gibi poz verme” eğiliminin bir örneği de olabilir bu. Fotoğraf stüdyolarında kadınların erkek şapkası, üniforması ya da bastonuyla poz vermesi sık rastlanan bir pratiktir.

Neden moda olduğunu, insanların hangi saiklerle bunu yaptıklarını bilmiyorum. Varsayılan cinsiyet rolleri katıdır, değişkenliklerin hoş karşılanmadığı yapılardır ama aynı zamanda performatiflerdir. Fotoğraf, bu katılığı bir “oyun” aracılığıyla kırmanın da bir yolu olmuş sanki… Bu bir tür “izin verilmiş-meşru ve normal sayılmış komiklik” aslına bakarsanız, sistemin çizdiği sınırlar içinde küçük bir kaçamak.

Geçen yüzyılın ilk yarısında fotoğraf stüdyoları tiyatro sahnesine benziyordu: kostümler, fonda doğa ya da şehir manzaraları, yapay ışıklar… Bu karedeyse doğa fonu gerçek; belki de “oyun” dışarı taşmış. İki kadının birbirine yakınlığı (ister dostluk ister aşk olsun) bu “oyun”un samimi yanını koruyor. Fotoğraf hem bir şaka hem bir itiraf gibi duruyor.

Kadınlardan biri subay kostümünde ciddi ve vakur görünmüş, diğeri ise gevşemiş, yüzünde gülümseyen bir ifade taşıyor. Bu kontrast, dönemin fotoğraf estetiğinde sıkça rastlanan “erkek-kadın” ikiliğini yeniden üretirken, aynı zamanda onu parodileştiriyor. Belki bu bir aşk fotoğrafı, belki de bir parodi; iki anlamı aynı karede tutuyor. Bugünden bakınca kararsız kalıyoruz ama tam da bu kararsızlık fotoğrafı değerli kılıyor.

Belki bu iki kadının birbirine sarıldığı an, kendi çağlarında sadece bir espri olarak görülmüştü; ama bugün başka bir dile tercüme oluyor: mahremin kıyılarında gezinen bir fotoğraf, artık kamusalın ortasında duruyor. “Cinsiyet performansı” diyoruz buna şimdi; oysa o gün sadece bir gülümsemeydi, bir oyun.

Fotoğrafın çekilme nedeni ciddi bir aşk hatırası da olabilir; belki bu yüzden kuytuda çekilmiş. O zaman kim çekti diye merak ediyor insan… Fotoğrafçı, o hatıranın sessiz şahidi olmuş çünkü.

Belki bir şakaydı, belki bir itiraftı, bilemiyoruz. Ama belli ki, bir anlığına bile olsa, dünyayı kendi sahnelerine göre yeniden kurmuşlar…. Ve elimizde kalan, o küçük tiyatrodan bir kare: sahici, tuhaf, gizli saklı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder