![]() |
Fotoğrafta biri subay (!), diğeri belki onun sevgilisi olan
iki kadın var. Otuzlu yıllarda çekilmiş olmalı. Gerçek bir subay kıyafeti mi,
yoksa bir kostüm mü bilmiyorum, uzmanı
değilim.
Blogu takip edenler hatırlayabilir; birkaç kez yazdım. O
yıllarda böyle bir moda var: iki erkek ya da iki kadın, fotoğrafçıya gidip çift
olarak poz veriyor; kadın ya da erkek rollerine bürünerek kendilerini yeniden
kuruyorlar. Diğer yandan dönemin “erkek gibi poz verme” eğiliminin bir örneği
de olabilir bu. Fotoğraf stüdyolarında kadınların erkek şapkası, üniforması ya
da bastonuyla poz vermesi sık rastlanan bir pratiktir.
Neden moda olduğunu, insanların hangi saiklerle bunu yaptıklarını
bilmiyorum. Varsayılan cinsiyet rolleri katıdır, değişkenliklerin hoş karşılanmadığı
yapılardır ama aynı zamanda performatiflerdir. Fotoğraf, bu katılığı bir “oyun”
aracılığıyla kırmanın da bir yolu olmuş sanki… Bu bir tür “izin verilmiş-meşru ve
normal sayılmış komiklik” aslına bakarsanız, sistemin çizdiği sınırlar içinde
küçük bir kaçamak.
Geçen yüzyılın ilk yarısında fotoğraf stüdyoları tiyatro
sahnesine benziyordu: kostümler, fonda doğa ya da şehir manzaraları, yapay
ışıklar… Bu karedeyse doğa fonu gerçek; belki de “oyun” dışarı taşmış. İki
kadının birbirine yakınlığı (ister dostluk ister aşk olsun) bu “oyun”un samimi
yanını koruyor. Fotoğraf hem bir şaka hem bir itiraf gibi duruyor.
Kadınlardan biri subay kostümünde ciddi ve vakur
görünmüş, diğeri ise gevşemiş, yüzünde gülümseyen bir ifade taşıyor. Bu
kontrast, dönemin fotoğraf estetiğinde sıkça rastlanan “erkek-kadın” ikiliğini
yeniden üretirken, aynı zamanda onu parodileştiriyor. Belki bu bir aşk
fotoğrafı, belki de bir parodi; iki anlamı aynı karede tutuyor. Bugünden
bakınca kararsız kalıyoruz ama tam da bu kararsızlık fotoğrafı değerli kılıyor.
Belki bu iki kadının birbirine sarıldığı an, kendi
çağlarında sadece bir espri olarak görülmüştü; ama bugün başka bir dile tercüme
oluyor: mahremin kıyılarında gezinen bir fotoğraf, artık kamusalın ortasında
duruyor. “Cinsiyet performansı” diyoruz buna şimdi; oysa o gün sadece bir
gülümsemeydi, bir oyun.
Fotoğrafın çekilme nedeni ciddi bir aşk hatırası da
olabilir; belki bu yüzden kuytuda çekilmiş. O zaman kim çekti diye merak ediyor
insan… Fotoğrafçı, o hatıranın sessiz şahidi olmuş çünkü.
Belki bir şakaydı, belki bir itiraftı, bilemiyoruz. Ama
belli ki, bir anlığına bile olsa, dünyayı kendi sahnelerine göre yeniden
kurmuşlar…. Ve elimizde kalan, o küçük tiyatrodan bir kare: sahici, tuhaf,
gizli saklı.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder