Cuma, Kasım 07, 2025

Yazılamalar

Gittiğim her yerde duvar yazılarını fotoğraflarım. Ne olduklarına ve ne olmadıklarına dair bir fikrim var elbette. Ama insan, alışkanlıkla (ya da belki ümitle) aramayı ve toplamayı sürdürüyor.

Michel de Certeau’yu izlersek, duvarlara yazılan ve çizilenler bir tür “mekânı sahiplenme taktiği”dir; insanlara küçük kaçış alanları yaratır. Diğer yandan bu taktikler, tekrarlama yoluyla kısa sürede estetize olur, etkisini yitirir.

Yani duvar yazısı bir “direniş mitolojisi” kurma iddiası taşır ama çoğunlukla “direnişin imgesi”ne indirgenir.

Lefebvre, bu küçük direnişlerin “özgürleşme” potansiyeli taşıdığını ama aynı potansiyelin sistem tarafından hızla soğurulduğunu söylerken tam da bunu işaret eder. Anti-kapitalist bir mesajın kapitalizm dekoruna dönüşmesi trajik ama olağandır.

Ben niye topluyorum, neden fotoğraflıyorum?

Başlangıçta, muhalif bir ton, direniş potansiyeli, yaşanan yeri dönüştürme arzusu arıyordum.

Bir dönem, sokak yazılarını “halkın yaratıcı enerjisi” ya da “bastırılmış zekânın kendiliğinden dışavurumu” olarak değerlendiren romantik yaklaşımlar yaygındı. İster istemez etkileniyordum.

Zamanla, bunların çok da parlak şeyler olmadığını; siyasi öfkenin ya da estetik yeniliğin değil, çoğunlukla sıradanlığın, tekrarın ve hazır kalıpların ürünleri olduğunu fark ettim diyelim.

Geçtiğimiz hafta sonu, mahalledeki pazar yerinde rastladığım yazılamayı paylaşıyorum: “Rezillik görmeyen vezir olamaz.”

Bu ifade, vasat aforizma üretiminin tipik bir uzantısı. Hemen yanında “kahve gibi kahpeler vardır” yazıyor. Hımm diyorsun, of puf ediyorsun; sıradanlığın yaratıcılık kılığına bürünüşü bu.

Topluyorum dedim ama artık bir anlam aramıyorum. Beni cezbeden şey anlam değil, o anın sapması.

Bu durumda benim toplama pratiğim, “sokak eylemini” belgeleyen değil, “sıradanlığın ikonografisini” toplayan bir rutine dönüştü.

Yıllar önce bir popüler kültür tartışmasında, ilginç yazılamaları yoksulların değil, yoksullardan yana olan radikal öğrencilerin; orta sınıftan gelme, eğitimli muhaliflerin ürettiğini söylemiştim.

Yani o ilginç ifadeler sokakta değil, medya atölyelerinde doğuyordu bana göre.

Hâlâ aynı fikirdeyim.

Benim toplayıcılığım, bir noktadan sonra “yaratıcılık” beklentisinden çok “sıradanlığın dolaşımı”na odaklandı. 

Böyleyken böyle, Romalılar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder