Eve geldik, bir ara telefondan feyse bakmıştım, o isimde kayıtlı biri yoktu... Tuna instagrama bakalım dedi, ben ihtimal vermiyorum, ilgilenmiyorum, baktı, ünlü rock gruplarıyla fotoğrafları olan biri çıktı... Yok dedim, bu değil, bu olamaz, bu İhsan garibanın teki...Rok mok ne ya, Kastamoniili İhsan bu ya...
Sabah, Muhtara gittim, hanfendi yoktu, yerine bakan birine durumu anlattım... adam, "ıyyy ölmüştür filan ben huylanırım" diyerek uzattığım cüzdanı eline almadı, almadığı gibi sakındığı eline kolonya sıktı... Ben o ana kadar bu ölümlü ihtimali aklıma getirmediğim için bakakaldım. Masada yarım kalmış bir bulmaca sayfası ve bir tükenmez kalem duruyordu. "Ne belli, belki de öldürüldü", diyerek el artırdı, bununla da kalmadı "sizin cüzdanı bulduğunuz binada eskiden ta-ma-men Amerikalılar otururdu" diyerek büyük resmi gösterdi... böyle anlarda başım istemsiz bir biçimde onaylarcasına aşağı yukarı sallanıyor, toparlanıp "siz isterseniz bir bakın bu mahallede mi yaşıyor?" diye soruverdim... Haa dedi bakalım, açtı baktı kayıtlara, ismi yazdı, teceyi yazdı, yok... "Kaç para var" diye sordu, cüzdanı işaret ederek, sahiden saymadığımı söyledim. Adam, hiç aklımda olmayan şeyler söylemeye devam etti, "bir saysaydınız" dedi, "hadi buldunuz ya eksik derse", boş boş bakarak geçiştirdim... Cüzdanda bulduğum kartvizitten avukatı arattırdım... Ne avukat hanım ne de eski eşi olan ortağı o ismi hatırladı, bu isimde bir müşterileri yoktu ama on iki yıldır boşanma davalarına bakıyorlardı... Kapıcıysa dedim kendi kendime boşanma avukatıyla işi olamaz...Fakirin boşanması kolay mı? Muhtar hanımın yerine bakan adam, kredi kartını işaret ederek... "yalnız" dedi " bu kartları genellikle içişlerinde çalışanlar kullanır" diye bana bir fışık daha attı... Pıyy daha neler, adamı önce öldürdün şimdi de istihbaratçı yaptın be adam diye kaşımı gözümü oynattım... Bu muhtara oy vermediğim için kendimi bir kere daha takdir ettim.
Çareler tükenince, cüzdanı karakola teslim etmeye karar verdim. Sokağın taksisine bindim, şoförümüz tipik bir Ortaanadolulu olduğu için önce cüzdandaki parayı sordu, sonra başkası olsa çoktan cebine atmıştı filan diye beni övmeye başladı. Karakolla ve polislerle ilgili uyarılarda bulundu, tutanak tutarlarmış, hah işte o tutanağın telefonla resmini çekmeliymişim şu bu... Ne belli parayı iç etmeyecekleri filan... Hiç aklımda olmayan şeyler...Taksiden inerken kendi kendine tekrarlıyordu, başkası bulsaymış, bu parayı cebine atarmış, gider harcarmış...
Karakola girdim, otuz yıl önce bir geceyarısı tuhaf bir hikaye sebebiyle buraya bir kez daha gelmiştim, neler neler hatırladım ama o başka bir hikaye Romalı dostlarım...
Allah için polisler iyi karşıladılar, kendi deyişleriyle "bu zamanda" cüzdan bulup karakola getiren birine hürmet etmek istediler. Çay söylediler. Parayı yanımda yüksek sesle tek tek saydılar, işte dört yüz lira gibi bir şey çıktı, bu kredi kartlarını istihbaratçılar mı kullanır diye sormadım tabii, tutanağın resmini filan da çekmedim. Tam çıkacağım, göbekli bir arkadaş yanımıza geldi, tutanağı eline alıp "Noldukine" dedi, anlattılar... "Hee" dedi, elini titreterek "Ver hele şu cüzdanı" diye bir evirip çevirdi inceleyerek, "ya bu bizim şey, lan yok mu işte, Barcı İhsan"
İhsan'ı en sonunda bir tanıyan çıkmıştı, kapıcı İhsan, meğer bar sahibiymiş, o pentagram mentagram boşa değilmiş yani...
Akşam üzeri yürürken bara uğrayıp İhsan'ı sordum, karakola şey ettim diyecektim, yokmuş, üstelik cüzdanı kaybettiğinin bile farkında değilmiş... çalışanlar, "buyrun, ikramımız olsun bir şey için" filan dediler ama beni askerde boşuna çavuş yapmadılar... daha neler...
"Söyleyin o İhsan'a cınım, cüzdanda kürdan mı taşınır, rica ediyorum vazgeçsin bu gevşeklikten, hoş değil" demek isterdim, tabii ki demedim. Hafif hafif hızlanarak eve yöneldim... uzaktan uzağa semtimizin sevimli köpek sürülerinin hırlama ve uluma sesleri geliyordu.
Batman yaşamamıştır bu yaşadığımı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder