Memlekette ne tür
bir editörlük algısı hâkim? Eksikleri, açmazları nedir bu işin
ülkemizde? Editörlüğünü yapmaktan bugüne dek en keyif aldığınız iş
hangisiydi?
Memleketteki
editörlük algısı hakkında inanın çok bir fikrim yok. Ben ne yapıyorum, geleni
karşılıyorum, dosya okumak, hikâye geliştirmek, kapak düşünmek, arka kapak
yazısı yazmak, medya planlaması yapmak, yazarı mutlu etmek, derdini dinlemek,
arkadaşlık ve abilik etmek, sorun çözmek… Mesaisi olmayan bir iş yapıyorum. Aşk
olmasa çekilir kahır değil. En keyif aldığım işi hiç düşünmedim, bir devir daim
olduğu için ne yaptığım işi kutlayabiliyorum ne de zihnen rahat edebiliyorum. Arkası
Yarın bir iş hayatım var, hafta sonları dükkanımız açıktır.
Önünüze bir ayda
ortalama ne kadar dosya geliyor okumanız için? Bunların çoğunda düşülen yaygın
hatalar neler oluyor?
Bir ara ayda 70
tane geliyordu, şimdi birazcık daha düşük. Benden önce beş arkadaş okuyorlar, onlardan
dosyayla ilgili iki olumlu rapor gelirse ben ayrıca okuyorum. Bizimkisi
yayınevinin edebiyat anlayışına uygun kitapları bulup çıkarmak, iyi ya da kötü
gibi bir ayrım yapmıyoruz, uygun olup olmadığıyla ilgileniyoruz. Yazarlar,
dosyalarını gönderdikleri yayınevinin ne tür kitaplar yayınladığını bilseler
iyi olacak, büyükçe bir çoğunluğun bunun farkında olmamasına hata denir mi
bilmiyorum.
Türk edebiyatında
çizgi roman başlığı artık daha mı kuvvetlenir oldu? Grafik roman ilginiz ve bu
yöndeki üretimleriniz ortada. Ne dersiniz mesela? Batı'da sinemaya uyarlanan
grafik roman ağırlığı, ülkemizde de kendini gösterir mi dersiniz?
Arttı mı ki? İştah
açıcı olursam-oluyorsam sevinirim. Hollywood’la bir mukayese yapmak çok anlamlı
değil, burada çok az film yapılıyor, çok az film gişede başarılı oluyor.
Festival filmleri de destek almadan üretilemiyor. Hikâyeniz iyiyse, sinemaya
uygunsa ilgilenirler veya çok satarsanız yine ilgilenirler. Popüler olanla
herkes ilgileniyor. Şu an için ufukta bir kaynaşma-yakınlaşma ihtimali yok.
Emanet Şehir’le ilgilenen yapımcılar oldu ama işin içinde olduğum için
söylüyorum, sinema yapmak kolay değil, çok pahalı.
Bir Ankara üçlemesi
yaptınız. Dumankara, Emanet Şehir ve Uzak Şehir. Bu üçlemede ayrı ayrı ve bir
bütün olarak ele aldığınız konu, anlattığınız şey nedir?
1916’dan günümüze
hikâyeler anlattığım, tek tek okunabilecek bir grafik roman üçlemesi bu. İlk
kitap, 19 çizerle birlikte ürettiğim, senaryolarını yazdığım kısa hikâyelerden
oluşan Dumankara, Hayat Bir Yangındı’ydı, 2013 yılında çıkmıştı. İkincisi, 1950
yılında geçen hikâyesiyle Emanet Şehir, bir yıl önce çıktı. Sonuncusu da yeni
çıkan ve günümüzde geçen Uzak Şehir oldu. Son iki kitabın çizeri Berat
Pekmezci’ydi. Kendi adıma bir Ankara panoraması resmettiğimi düşünüyorum. Dumankara’da,
1916 yılında Hristiyan mahallelerinin yanmasıyla başlıyor, Uzak Şehir’de her
zaman muktedirler kazanır diyen bir kara hikâyeyle bitiyor.
Memlekette mizah
dergiciliği büyük bir bunalımda şu an satış manasında. Penguen mesela daha
fazla erimemek için bir önlem aldı ve konsepti ufaktan değiştirdi. Nedir bu
geriye gidişin sebebi? Sosyal medyanın yaygın kullanımının da bir etkisi söz
konusu mu?
Karmaşık bir konu
ve tek bir cevabı yok. Genel olarak yazılı basının bir gerilemesi var, medya
patronlarına tek tek bakarsanız, kârlı olduğu için alana girmediklerini
görüyorsunuz. Siyaseten medyaya bir güç atfediliyor ama eskisi kadar güçlü mü
kimse emin olamıyor. Dergicilik, hakeza büyük gerileme içinde. Mizah
dergilerinin düşüşü yeni değil. Sosyal medyanın büyümesini filan geçiyorum.
Bence dergiler genç kuşakla yaşıt yeni hikâyeciler bulamadılar. Hep aynı ve
yaşlanan isimlerle yürüyorlar ve günbegün eriyorlar. Diyorlar ki okur yok,
gölde balık kalmadı. Şöyle bir kıyaslama yapalım. Ot ve benzeri dergiler hep
çıkıyordu ama satmıyor, kapanıyordu. İçerik aynı, tavır aynı ama şimdi satıyor.
Niye? Şimdi genç yazarları var da ondan. Daha çok genç yazıyor artık. Okura
dokunan birileri var demek istiyorum. O dergileri ayakta tutan da bu zaten.
Penguen’in yaptığı doğruydu, yoksa kapanacaktı ama bence gençleştiremediler
dergiyi. Yaptıkları, dergiye “celebrity” katmak oldu. O zaman şunu hatırlamak
gerekiyor. Bir dergi kaç yıl yaşar? Artık kaç yıl yaşar? Mizah dergileri, genç
okuru olan dergilerdir. Genç okuru, gençlerle yakalayabilirsiniz yoksa hepsinin
bir markası var, o markanın gölgesinde ufala ufala illa ki devam ederler.
Televizyona da
dönem dönem iş yaptığınız oluyor. Mor Menekşeler ve Eski Hikâye sizin
kaleminizden çıkan dizilerdi. Televizyona bu manada iş yapmak nasıl bir
doygunluk katıyor size? Yakın gelecekte bir proje var mı?
Televizyon ve
senaryo işinin çok içinde olduğumu düşünmüyorum. Yapımcılardan gelen
tekliflerle yazıyorum, güvenilir bir piyasa olmadığı için her teklifle
ilgilenmiyorum. Yayınlanan dizilere bakılıyor ama benim fikir ve senaryo olarak
sattığım, imzam gözükmese bile yayınlanan diziler oldu, oluyor. Kanal,
senaryoyu sizden satın alıyor filan. Değişik bir yapısı var sektörün. Tabii çok
başka bir dünya, ağır bir iş olduğu için insana tempo ve profesyonellik
katıyor. Dizi işinde yakın gelecekte şu olur ya da olmaz demek zor.
Sinemaya dair bir
çalışmanın vakti gelmedi mi artık? :)
Sinema çok uzun
zaman alan, çok başlı bir iş… Film senaryoları yazdım, aklıma yatarsa yazıyorum
da… Ben üstüme düşeni yaptım, film olur mu, tamamlanır mı, bakalım göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder