![]() |
Vargas, geçen yüzyılda (yetmişlerin sonlarına kadar) yaklaşık yarım asır ürettikleriyle pek çok kuşağı etkilemiş bir isim. Yine de galiba en çok, Büyük Savaş sırasında yaptıklarıyla hatırlanıyor. Amerikan askerleri arasında çizdiği kadınların elden ele dolaştığı biliniyor; “Varga kadınları” da o yıllarda bir deyim hâline geliyor. Çizdikleri sadece erotik bir imge değil, savaşın ortasında “normal hayatın hayaleti” gibi dolaşan figürlere dönüşüyor.
Kişiliğine, kariyerini etkileyen davalara ve karısına dair bana ilginç gelen birkaç nokta var.
Babası başarılı bir fotoğrafçıymış, Vargas onun yanında, ileride tablolarında büyük etkiyle kullanacağı airbrush’la (püskürtme tabancası) çalışmaya başlamış. Aslen Perulu. “Çalışkan” sıfatı ona yakıştırılıyor ama bu tek başına bir açıklama olamaz. Göçmenlik, tutunma arzusu, hayatta kalma gayreti daha güçlü bir motor gibi duruyor. Amerika’ya geldiğinde ailesi maddi desteğini çekmiş ve çalışmak zorunda kalmış. Bir yıl kadar bir fotoğrafçının rötuşçusu olarak çalışıyor, sonra bir süre desinatörlük yapıyor. Dergiler ve Hollywood için işler üretiyor. Kendisine modellik eden karısıyla da bu yıllarda tanışıyor. Anlattıklarından zor geçindikleri, maddi sıkıntılar çektikleri anlaşılıyor. Yani mesele “sanatçı romantizmi” değil baştan sona bir emek rejimi.
Savaş sırasında Esquire için çalışmaya başlamasını, makûs talihinin değişimi gibi görüyor. Ne var ki sömürüldüğü de açık. Esquire ile ağır bir sözleşme yapmış; haftada bir tablo istenmiş. Günde on sekiz saat çalışmak zorunda kaldığı dönemler var. Unutmayalım: Popüler kültür ikonları bazen “ilhamla” değil, takvimle ve teslim tarihiyle üretiliyor. Vargas’ın göçmen şükretmesiyle o dönemi iyi hatırlaması da ayrıca manidar; çünkü iş, dergiyle mahkemelik olmaya kadar gidiyor.
![]() |
![]() |
Karısını model olarak kullandığını söylemiştim. Onun varlığı bütün bu dolaşım ve emek hikâyesine insanî bir kırılma ekliyor. Aralarında hafif şehvetli, şiirlerle ve yoğun romantizmle dolu büyük bir aşk olduğu hep anlatılır. 1974’te eşini kaybedince çizemez oluyor, ne yapsa eksik kalıyor, bir türlü toparlayamıyor. O yıllarda Playboy için çiziyor, öyle ki üretimlerini rötuşlayarak yayımlamak zorunda kalmışlar. Çizdiğinden verim alınamaz hâle geliyor. Onun gibi bir mükemmeliyetçinin, sevdiğini kaybedince “yaşayamaz oluşu” bana hep kederli gelmiştir. Burada da acı bir ders var: Mükemmeliyetçilik, başarıya giden yol gibi görünür ama kayıp karşısında insanı felce uğratan şey de aynı mükemmeliyetçilik olabilir. Daha az üreterek geçen sekiz yılın ardından o da vefat ediyor.
Vargas’ı “büyük illüstratör” yapan şey kuşkusuz çizgisinin ve tekniğinin gücü. Ama onu popüler kültürün merkezine yerleştiren, çizginin tek başına yapamayacağı bir şeyle gerçekleşiyor. Dolaşımın, savaşın, ahlakçılığın ve kitle medyasının aynı anda aynı imgeye yüklenmesinden söz ediyorum.
![]() |




Hiç yorum yok:
Yorum Gönder