![]() |
İki gündür aynı cümleye dönüp duruyoruz: “Yetenek, insanı
bir yerden koparır — ama belki de koparan şey yetenek değil, mutsuzluktur.” Bu
fikir bize üç ayrı tartışma yönü belirliyor: Birincisi, insan neden bulunduğu
yerden ayrılmak ister? İkincisi, “yetenek”, bireyin kaçışına estetik bir kılıf
mı sağlar? Üçüncüsü, mutsuzluk bir başarısızlık değil de bir içsel uyarı
olabilir mi?
İnsan, çalıştığı kurumdan, yaşadığı şehirden, dahil
olduğu çevreden ayrılmak isteyebilir ama bu çoğu kez bahanedir. Gerçekte o,
içsel bir tıkanmadan (benliğini, aidiyetini ya da değer hissini yitirmekten)
uzaklaşmaya çalışıyordur. Bu kaçış, özgürlük arayışı değil, kendini kaybetmeme
çabasıdır. Dolayısıyla kahramanca bir eylem değil, bir özsavunma refleksidir.
Gidilen yer, ulaşılacak yeni bir hayat değil; genellikle kurtarılacak eski bir benliktir.
İnsanlar yaşadıkları toplumla çatıştıklarında, bu kopuşu
anlaşılır kılacak bir dile ihtiyaç duyarlar. Sanat ve “yetenek”, bu kopuşun
meşruiyet zemini hâline gelir. İçsel bir arızayı toplumsal olarak kabul
edilebilir bir biçime dönüştürür, bireyin kaçışına estetik bir maske sağlar.
Toplumlar yeteneği takdir eder ama huzursuzluğu sevmezler. Sanatını icra eden
birisi, bıkkınlık gösteren veya gitmek isteyen birinden çok daha kolay
kabullenilir. Böylece yetenek bir çeviri aygıtı gibi çalışır: kişisel kriz, estetik
dile çevrilir ve kaçış, “yaratıcı birey” mitine dönüşür.
Yanlış anlaşılmasın; bu estetik maske bütünüyle sahte
değildir. Çünkü her estetik eylemde kendini yeniden kurma çabası vardır. Kaçışı
haklı göstermekle kalmaz, yeni bir kimliğin inşasına da izin verir. Yetenek bu
yüzden hem sığınak hem yeniden yazma aracıdır. Sonuçta insanı özgürleştiren
değil, özgürlüğünü hikâyeleştirmesine imkân veren bir şeydir.
Yaşadığımız dünya, istenmeyen bir ruh hali olarak her
türlü mutsuzluğu bastırıyor; mutsuzluğu bireyselleştirip bir başarısızlık
biçimine dönüştürüyor. Oysa mutsuzluk, insanı dönüştüren ve dürüstleştiren bir
şey olabilir. Mutsuzluğun bir farkındalık yarattığı, muhalif bir ruh hali
olduğu aşikâr.
Belki de insanı yerinden koparan şey yetenek değil, o
yeteneği doğuran huzursuzluktur. Mutsuzluk, yerleşik olanın içindeki çatlağı
fark ettirir; yetenek ise o çatlağı biçime dönüştürür. Bu yüzden yaratmak,
kaçmak değildir, yerinden oynayan benliği yeni bir anlamda sabitleme
girişimidir. Yetenek, insanın kendine dönme biçimidir; mutsuzluk ise o dönüşün
dürüst bahanesi.
![]() |
.png)

YanıtlaSilMerhaba,
mutsuzluk enerjisi serisini okurken muhtemelen diğer okuyanlar gibi ben de Cahit Sıtkı’nın bulantısı üzerinden kendi bulantılarımı, istifalarımı, kopuşlarımı, terkedişlerimi değerlendirdim.
John Berryman’ın Dream Songs no 14 şiirini okuyalım isterim.
Cahit Sıtkı’nın soyadı, alıntıda geçen yetenek sözcüğü (ben olsam ‘yeti’ derdim), çevresindekilerin ona asalak gibi görünmesi gibi gibi şeyler bana direkt çağrışım yaptırdı.
No.14
Life, friends, is boring. We must not say so.
After all, the sky flashes, the great sea yearns,
we ourselves flash and yearn,
and moreover my mother told me as a boy
(repeatedly) 'Ever to confess you're bored
means you have no
Inner Resources.'
I conclude now I have no
inner resources,
because I am heavy bored.
Peoples bore me,
literature bores me, especially great literature,
Henry bores me, with his plights & gripes
as bad as achilles,
Who loves people and valiant art,
which bores me.
And the tranquil hills, and gin, look like a drag
and somehow a dog
has taken itself and its tail considerably away
into mountains or sea or sky, leaving
behind: me, wag.
Benim mesela kopuşumu, yer değiştirmemi tetikleyen “inner resource decline” sinyali. Berryman’ın annesinin bu cümlesi okuduğum andan beri kulağıma küpe :)
Katkı için teşekkürler, peki "inner resources” için ne diyeceğiz?
YanıtlaSil“İç kaynaklar” "içsel dirim" falan filan...
"...söylüyorsan, ruhunda tek bir kuruşun kalmamış demektir
"içinde tek bir kurşunun..."
"sermayeni sıfırlamışın demektir"
‘Öz yeti’ diye çevirmiştim. Metaforik ama bazen öyle hisseder insan aynen sermayeyi sıfırlamış gibi. İçsel dirim de güzelmiş.
YanıtlaSil