Cuma, Nisan 28, 2023

Son Okuduklarım 70

Çizgilerle Nazım Hikmet isminden anlaşılacağı  gibi Nazım'ın biyografisi. Turgay Fişekçi'nin yazdığı metni rahmetli Soner (Tuna) resimlemiş. Kitabın tasarımını Soner'in çizgileri ve kaligrafisi belirlemiş, öyle anlaşılıyor. Oysa yazı-resim dengesi her zaman kurulamamış, bazen yazı az ya da çok, bazen resim büyük kalmış. ilüstrasyonların büyük kullanılmasının esere güç kaybettirdiği de olmuş. Tasarıma ayrıca uğraşılmalıymış. Fişekçi, Nazım'ı iyi bilen bir şair-yazar, özellikle ansiklopedik olmaya çalışmış, bana biraz daha yorum katabilirmiş gibi geldi. Hayvan Katliamları ve Himaye bir sosyal tarih kitabı. Osmanlı'dan erken cumhuriyet sonuna kadar, özellikle sokak hayvanlarıyla ilişkimize odaklanıyor. Medenileşme-modernleşme, şehir hayatını tanzim etme gayretimizde hayvanlara hayli tuhaf bakıyoruz. Seviyor-sevmiyor, istemiyor, yok sayıyor ve kendimize kızıyoruz. Benim gibi mizah dergilerine aşinaysanız, kedilerle ve başıboş köpeklerle, martılar ve kargalarla ilgili geniş bir malzemeyle karşılaşırsınız. Kitap, hemen hepsiyle ilgili bir basın taraması içeriyor. Diğer yandan söylemesem olmaz, bana yazarın zamanı anlamaya yönelik empatisinde bir eksiklik var gibi geldi... Meselelere bugünden bakmamak mümkün olmayabilir ama insanın bunu bir sorun olarak görüp kendini dengelemesi gerekiyor. Geçmişten ders çıkartalım veya "o günden bugüne tek bir şey değişmedi" iddiaları ne kadar klişe ve abartılıysa, bugünden bakarak geçmişi ve insaniyet hallerini yargılamak da kolaycılık olabiliyor, hayat ve siyaseten doğruculuk değiştiği için geçmiş her zaman yanlış ve eksikliklerle dolu görünebiliyor çünkü... 

Pera Palas'ta Gece Yarısı, tek kelimeyle enfes bir inceleme, yüz yıl öncesinin İstanbul'unu öncesi ve sonrasıyla son derece tatlı bir akıcılıkla öyle güzel anlatıyor ki...1910-30 aralığı yazı dilinin değişimi nedeniyle bir parça kuraktır, akademide yeterince çalışılmamıştır, 1923 öncesi zaten geçiştirilir filan... Çok bilinmeyen bir dönemi anlattığı için kitabı abartıyor olabilir miyim diye kendime sordum, hayır, İstanbul'un gündelik hayatını az bilinir ve tuhaf yerlerden bakarak anlatmıyor sadece, akıllı, mesafeli, konuya hakim olduğunu göstererek yapıyor bunu. Şaşırarak okuduğum epey bölümü oldu. Tuvofi, Cihan Kılıç'ın Ve Sinem kadar popüler olmayan bir tiplemesi. Kılıç, şimdiki zaman gerginliklerini, rekabetçi insan ilişkilerini, para kazanma hırsını, erkeklik hallerini anlatmayı seven bir üretici. Ortaya Tuvofi isimli masum ve kalben masum (haliyle hafif aptal) bir canlı atmış, onun temiz kalamamasını, oradan oraya sürüklenmesini anlatıyor. Mad hikayelerindeki gibi Tuvofi bir anda ünlü oluyor, köşeyi dönecek gibi olduğunda elindekileri kaybediyor vs... İlginçliği şurada, eskiden aptal kahramanlar, bir şekilde sıyırır, "son gülen iyi güler" misali en azından güzel kızı filan kapardı, Kılıç ise bunu yapmıyor, o da ucundan kıyısından Tuvofi'ye gülüyor.  

1 yorum: