Pazartesi, Haziran 27, 2022

Yücel Köksal

1936 yılında Adana’da doğmuşum...Babam komiserdi, bu yüzden çocukluğum Anadolu’nun değişik yerlerinde geçti. İlkokulu Trabzon’da, ortaokulu Adana- Osmaniye’de, liseyi’de İstanbul Tophane Sanat Enstitüsünde bitirdim... Çocukluğumdan beri her fırsatta çiziyordum zaten. Kardeşim de tiyatroya meraklıydı. Tabii o dönemde bu uğraşları  meslek haline getireceğimiz aklımıza gelmezdi. Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Elektrik Bölümüne girdim. Bölümüm çok içime sinmemişti ama okumaya devam ediyordum işte... 1957 yılında, galiba Hürriyet gazetesiydi, çıkan bir ilanı gördüm...Dönemin en önemli yayınevlerinden Ekicigil kopist çizer arıyordu. Çizimlerimi alıp gittim. Yayınevinin sahibi Recep Ekicigil gösterdiğim örnekleri beğendi ve bana kurşun kalemi çizilmiş birkaç çizim vererek yarına kadar bunları çinileyip getirmemi istedi, kararını o zaman vereceğini söyledi. O güne kadar hep kurşun kalemle çalışmışım, çinilemenin nasıl yapılacağı hakkında hiçbir bilgim yok ama bunu söylemeye de çekindim. Eskiden Babıali’de matbaa ressamlarının ofisleri olurdu. Cağaloğlu’nda dolanıp bir tanesini gözüme kestirdim. İçeri girip “Afedersiniz, birkaç dakikanızı alacağım, bana çininin hangi malzemeyle nasıl yapılacağını gösterebilir misiniz ? “ meali birşeyler söyledim...Ama adamda medeniyet yokmuş, ters ters bakıp “bu kadar işimin arasında seninle mi uğraşacağım” diyerek beni bir güzel tersledi. Bir şey söylemeden çıktım, ama acayip bozulmuştum. Düşündüm bunu bilse bilse kırtasiyeciler bilir diyerek Teknikel kırtasiye’ye gittim. Orada bir Uğur vardı ya, onun rahmetli babası, adını hatırlayamadım, sağolsun bana bütün malzemeyi tek tek anlatarak verdi. “İşte bu tarama ucu, bu sapı, bu çini mürekkebi, hatalı yerleri beyaz Guajla düzelteceksin” filan deyip bana ayak üstü hepsini bildiği kadarıyla anlattı. Mutluluktan uçuyorum, koşturarak eve geldim. Recep beyin verdiği kurşun kalem çizimleri çinileyip ertesi günü söylediği saatte yayınevine gittim. Recep bey yaptığım işi beğendi ve bana “aramıza hoş geldin” dedi ama bir sorun var, ben hergün okula da gitmek zorundayım. Ben meramımı anlatınca “ Eee, nasıl olacak bu iş ?” diye sordu. Ben de hiç merak etmemesini her öğleden sonra okuldan yayınevine geleceğimi kalan işleri de evde bitireceğimi filan söyledim. Böylece başladım ama çok zorlanıyorum tabii... Bir gün anfide en arka sırada ertesi gün baskıya girecek bir işi çiziyorum, Adını hatırlamıyorum, sürekli beyaz önlük giydiği için “kasap” dediğimiz bir hoca taa yanıma gelmiş bana bakıyormuş, ben işe dalmışım farkında bile değilim. Diğer arkadaşların gülme sesleri üzerine kafamı kaldırınca karşımda hocayı gördüm. Kızmadı da yaptığım çizime el koydu. Ben hocaya yalvarıyorum “Ne olur geri verin hocam” diye ama dinleyen kim ? Bir süre daha böyle ite kaka götürmeye çalıştım ama baktım olmuyor ikinci sınıftan okulu bıraktım. Hiç unutmuyorum ilk olarak orijinali renkli olan Robin Hood çizgi romanını tire olarak çizmiştim. Ağırlıklı olarak Yelpaze  dergisinin vinyetlerini, çizgi romanlarını filan çiziyordum. Askere gidene kadar çalıştım, 1958 Temmuz’unda Mamak Yedek Subay okuluna gittim.1960 yılında terhis oldum ve tekrar Ekicigil’e döndüm. 1964 yılında Ekicigil kapanana kadar orada çalışmaya devam ettim. Ceylan Yayınları Ekicigil’in piyasasını da ele geçirmek niyetindeydi. Erdoğan (Egeli) beyle anlaşarak işe başladım. Ama başka yerlere de çalışıyordum, 1966’da Kıral yayınevine gene Yelpaze tire işleri yaptım. O dönemde GökAli diye bir bilim kurgu çizgi romanı hazırladım. Akbulut Kaan’ın çinilemesini yapıyordum. (Bahadır’ı] Altan Deliorman yazıyor ben çiziyordum, benden sonra da uzun bir süre Şahap Ayhan çizmişti. Hep çalışırdım ben, gündüz işte çalışır eve gelir yemeğimi yer tekrar masaya otururdum. Ne yaparsın, iş beklemez...Rahmetli eşim de bir tek bundan yakınırdı, “bari Pazar günleri işi bırak” derdi, tamam derdim ama öğleden sonra gene masama otururdum. (…) Uzun yıllar çok yoğun çalıştım, ama demek ki içimizde varmış. Tekrar dünyaya gelsem gene ressam olurdum herhalde.

[Yücel Köksal'ı yakınlarda kaybettik. Serüven, Kış 2007 sayısında Fatih (Okta) Yücel Köksal ile bir söyleşi yapmıştı, sanıyorum, onunla ancak bir iki söyleşi yapılmıştır, blog için uzun olacağından soruları çıkartarak, kısmen de kısaltarak meraklısı için paylaşıyorum.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder