Çizgi roman bize bir hikaye anlatır, siz eğer bu hikayeyi okutamıyor, baktırıyorsanız hayati bir gerekliliği atlamışsınız demektir. Tarzları bütünüyle farklı olduğu için saçma bir mukayese gibi duracak ama Toppi'den çizgi olarak çok geride olan pek çok isim sayılabilir.
Örneğin Maus ya da Persepolis albümlerini düşünün... Bizi o albümleri neden biliyoruz, nasıl olup da global kültürün bir parçası haline geldiler. Siyaset temelli bakarsak, yok Yahudi Lobisi yok İslamkarşıtlığı diyerek kestirip atabilirsiniz... ama inanın yaşadığımız çağda yine de yetmez. Bu albümlerin bir hikayesi var. İnsanlara dokunan hikayeleri olduğu için yaygınlık kazanabildiler.
Şöyle düşünün çok ama çok yetenekli oninlerce çizer ve ilüstratör var, bunların çok azı çizgi roman yapabiliyor veya işlerini tamamlıyorlar. Çünkü aslolan "iyi çizmek" ya da "iyi yazmak" değil, iyi hikaye anlatmak, çizgiyi ve senaryoyu akıllıca kullanarak okutabilmek.
"Müthiş çizer" denir, ısrarla yıllardır vurguluyorum, tabii ki bu bir meziyettir, bir avantajdır ama çizgi romanı asıl gösteren bir sonraki karede ne anlattığındır, sonra bir sonrakinde...sonra bir sonrakinde nasıl devamlılık gösterdiğindir...bu kareler arka arkaya geldiğinde iyi bir hikaye anlatman gerekiyor, arada çizilmiş maharet isteyen bir sahne, iç gıcıklayıcı -belki erotik bir gönderme, güzel bir kadın filan sizi kurtaramaz, okunmanıza yetmez bunlar. Bakılan bir çizerle-çizgi romancıyla okunan çizgi romancı birbirinden fersah fersah farklıdır.
Sharaz-de konusunda kesinlikle hak veriyorum, eski bir Toppi hayranı olarak söz konusu albümünü çıktığı gibi almama rağmen halen elime alıp okuma isteğimi harlayabilmiş değilim. Yalnız Toppi 'nin Sharaz-de ve benzer başka işlerindeki bu bilinçli illüstratif yaklaşımın tüm üretimlerinde olmadığının altını çizmek isterim. Zamanının ünlü İtalyan sanatçılarının yer aldığı her biri bağımsız ve tek seferlik hikayelerden oluşan "Un Uomo Un'Avventura" serisinde üç ayrı albümüyle yer almıştı ve bu albümlerde ortaya çıkardığı ardışık görsel anlatımın Sharaz-de ve türevleriyle hiç alakası yoktu. Bildiğimiz ve alıştığımız anlamda, okuruna sanatsal olarak tepeden bakmayan bir panel geçiş akıcılığı söz konusuydu. Kaldı ki Toppi 'nin zamanında Bonelli bünyesinde Julia vs. çizdiğini de hesaba katarsak, kendisinin ardışık görsel anlatım olarak herhangi bir sabit ezberi olmadığına rahatlıkla ikna olabiliriz. İlk cümlemde dediğim gibi, Sharaz-de konusundaki yorumunuza sonuna kadar katılıyorum ama buradaki görsel anlatım tercihinin, kariyeri boyunca ortaya çıkardığı tüm işlerinde geçerli olmadığının altını çizmek istiyorum sadece. Bu iletiyi Toppi avukatlığı yapmak için yazdığımı düşünmenizi istemem, Toppi gibi yıllar içerisinde olmazsa olmazım dediğim pek çok kaliteli çizerden artık heyecan duymayan ve her birini teker teker geride bırakan bir okurum. Ben de çizgiden ziyade hikayeye ve anlatım akışkanlığına çok takılıyorum, sırf çizgisine sempati duyuyorum diye hikayesi vasat hiçbir üretimi kitaplığıma sokmuyorum. Yalnız Toppi 'ye tek albümle aşina olacak takipçilerin bu yazıyı okuduktan sonra Toppi 'nin tüm işlerini böyle sanmalarını istemediğim için fikrimi belirtme gereği duydum.
YanıtlaSilMerhaba, benim Toppi ile veya tek tek isimlerle bir derdim yok. Toppi, Bonelli'de çizmek istiyorsa oranın editöryal kurallarına uymak zorunda...Kendi başına kaldığında ne yaptığıyla ilgilebiliriz...ama inanın bu da mühim değil, bence böyle bir ardışıklık kurma mahareti yok... Başka bir isim de söyleyebilirim, örneğin Serpieri ne kadar büyük ve göz alıcı bir "çizer" değil mi? Buna rağmen şunu soralım, Druuna okunabiliyor mu sizce? Ne anlattığı biliniyor mu?
YanıtlaSilYani evet, bir çizeri hedef aldığım, kibirle küçümsediğim sanılabilir... Oysa isimlerle ilgili değil anlattıklarım.
Mesele, benim veya sizin neyi sevdiği de değil. Çizgi roman, bir hikaye anlatma sanatı. Güzel kadınlar çizmek, büyük bir savaş sahnesi kurmak, zor bir sahneyi az bulunur bir açıdan göstermek filan değil... Bir sahneyle başlıyorsunuz, bir sonraki kare onu tamamlamak ve üçüncü sahneyi hazırlamak zorunda...Her kareni birbirini izlemesi ve tamamlaması gerekiyor. Ne nasıl anlatacağını bilenler çizgi roman yapabiliyorlar, ve bunun için illa göz alıcı çzier olmanız gerekmiyor.
Selamlar
Kastettiğiniz şeyi çok anlıyorum, benim de en çok takıldığım noktalardan biridir ama demeye çalıştığım şey şu ki; bu isimlerin olgunluk dönemi anlatım tercihlerine bakarak yapılan çıkarımı tüm kariyerleri geneline mal etmek ne derece doğru? Serpieri demişsiniz mesela, okuma isteği uyandırıp uyandırmama konusunda da sizinle hemfikirim. Beni genel olarak aşırı iyi çizilmiş ağır görsellik bunaltır. Muazzam gerçekçilik ve kusursuz görsellik alerjim de üzerine eklenince ne Druuna, ne başka eserleri bende heyecan uyandırmaz ama yer yer baskın gelen fotografik kurgu üslubuna rağmen Serpieri için de hikâye anlatımını bilmiyor diyebilir miyiz? Sadece Serpieri olduğu için değil, etiketler ve yerleşik övgüler bir şey ifade etmez ama dünden bugüne işlerine baktığımda tamamen okunamayacak bir tavır göremiyorum. Şahsına münhasır bir tercih görüyorum ve ben de kendi tercihim gereği uzak durmayı yeğliyorum ama kendini okutamayan bir üretici olduğunu düşünmüyorum.
YanıtlaSilBir örnek de benden gelsin; Enki Bilal. Yok, yıldızım barışmıyor bir türlü. Kendi adıma onu da ardışık akıcı bulamıyorum ve tüm üst düzey sanatsal meziyetlerine rağmen okurken haz alamıyorum, benim için rahat ve akıcı bir okumalık sunmuyor ama sırf kariyerinin belli bir döneminden sonraki işlerine bakarak da Enki Bilal akıcı hikaye anlatmayı bilmiyor diyemiyorum. Çünkü erken dönem işleri aklıma geliyor ve bu noktaya sırf iyi görseller ortaya çıkardığı için gelmediğini de erken dönemine bakarak görebiliyorum.
Bu noktada ardışık anlatımın çeşitlerini masaya yatırmamız gerekiyor sanırım. Her ekolün ana akım anlayışındaki ardışık anlatımlar, ufak farklarla da olsa birbiriyle benzerlik gösteriyor. Farklı olduğu noktalar da ekol alışkanlığı, çizer yaklaşımı ve sayfa düzeni biçimleri oluyor. Genelinde rahat takip edilebilir ve okurun kendini akışına bırakabileceği bir sinematik anlatım söz konusu oluyor. Bu durum, ana akım bünyesinde ayrıksı duran bağımsızlarda da, ana akım çemberinin tamamen dışında kalan bağımsızlarda da gözlemlenebilir. Bir de bu yaklaşımın dışında kalmayı bilerek ya da bilmeyerek tercih eden örnekler var. Sizin Toppi 'de ve benzer yaklaşıma sahip başka üreticilerde eksik bulduğunuz, ben de dahil çoğu çizgi roman okurunun alıştığı bu rahat takip edilen sinematik ardışıklık anladığım kadarıyla. Ama sırf kariyerinin belli bir noktasından sonra bu yolda devam etmediği için de genel itibariyle hikaye anlatımı ve ardışıklık kurma maharetinden yoksun olmaya yönelik çıkarımınız, bana biraz fazla iddialı geldi. Ardışıklık tek tip olmamakla birlikte çizgi roman sanatında sayısız görsel ifade ve aktarım biçimi söz konusu, bunu en iyi bilenlerden biri de sizsiniz. Yoksa tek tek isimlerle bir derdiniz olmadığının farkındayım. Benim de maksadım neyi sevip sevmediğimi vurgulamaktan ziyade örneklerle çeşitlendirmekten ibaret. Yorumunuza saygı duymakla birlikte tamamen katılamadığımı belirtip kendi düşüncelerimi de paylaşmadan edemedim.
Neticede bu sizin fikriniz, diğeri de benim fikrim.
En derin saygı ve selamlarımla…
Dorukhan, yanlış yorumladığın yerler var, tek tek isimlerle veya yazmadığım şeylerle ilgili cevap vermek istemiyorum. Anlaşmış olalım veya konuşmuş olduk... Tek diyeceğim, çizgi roman sinematik-sinemasal ya da sinematografik anlatımla açıklanamaz. Hangi çizerle konuşsan sana çizgi romandaki sinemadan söz eder, zihin açıcı bir klişe diyelim... ama doğru değil... Grafik romanın farkında bile değiller. Türkiye'deki çizgi roman algısı, özellikle üreticileri arasında 1960'lı yıllarda kalmış durumda. Sorun eden de yok. Çok selam
YanıtlaSil