Cumartesi, Mayıs 23, 2020

Son Okuduklarım 43


Ölen Adam, Lawrence'ın novellası, çeviri Bilge Karasu'nun, üstelik tercüme altmışlı yıllarda ödüllendirilmiş...Doğrusu, ben çevirmenin kendini unutturmasından yanayım... Karasu, tercihleriyle Lawrence'in cümle ve sözcüklerini başka bir biçimde  yorumlamak istemiş.. sanki çevirmenin üslubu, kimi zaman yazarın üslubunu ötelemiş...Tek veya asıl niyeti buymuş demiyorum, Karasu'nun meydan okuyucu bir çeviri yapmak istediğini tahmin ediyor, sonuçlarını ilginç ama tartışmalı buluyorum, Çeviri bölümlerinde ayrıca inceleniyor olmalı. Hikayeyse güzel, hele ilk bölümü, hiç bitmesin istedim, daha neler anlatabilirmiş hissiyle-tahminleriyle okudum. Nakavt, bir kaybeden hikayesi, siyahi eşcinsel bir boksörün trajik biyografisi de denebilirdi. Kleist, hemen her çalışması dilimize tercüme edildiği için artık tanıyoruz, iyi bir hikayeci, nerede-neyi öne çıkartacağını biliyor ve kolay okunan bir ardışıklık kurabiliyor. Hikayeyi rahatsız edici bir kırılmayla açmış, gerilimi onun üzerine inşa etmiş. Boksörümüz, bir maçta ölümüne "dövdüğü" ve hayatı boyunca suçlanmasına sebep olan rakibine anlatıyor yaşadıklarını. Boksa başlayışını, gay sevgililerini, sahte evliliğini, annesini, başka bir hayat yaşama arzusunu, pişmanlıklarını sıralıyor... Güzel ve rahatsız edici (edebi ve insani) bir gerilimi var Nakavt'ın. Gemici Sinbad, Ferit Öngören'in Sinbad yorumu, muhtemelen bir gazete için yapılmış resimli bir bantmış,  o yayından çok sonra kitaplaştırılmış. Öngören, Sinbad'ı güçlü kuvvetli bir Keloğlan gibi çizmiş, masallarda anlatılan bütün yolculuklarını yorumlamış, bazen yorulmuş ve hızlı çizmiş, aralıklarla o yağ gibi akan tarzını hatırlayarak başka bir desen tutturmuş. Hikayeleri siyaseten eleştirmesi ise Öngören'in dünyayla ilişkisini anlatıyor ki çalışmanın en güzel kısımları onlar. Doğu Öyküleri, Edgü'nün bilinen bir kitabı. Edgü'nün zekayla ilgili bir takıntısı var, köylünün akıllısını da seçiyor, umulmadık sözler ve tepkilerle uzak taşranın tuhaflığını anlatıyor, zamanın akışına, oraları İstanbul'la mukayese ederek bakıyor. Sahicilikle ilgili romantize ettiği de oluyor, gerçeklik algısının göreceliğine işaret ettiği de... Edgü'ye benzer ve o ölçüde popülerleşebilmiş yazarımız yok.


Yukarıdaki üç kitap da görsel olarak birer albümler... Beyoğlu 1930, büyük fotoğrafçılarımızdan Selahattin Giz'in Beyoğlu'nda çektiği resimlerden oluşuyor... her biri birbirinden güzel, hikayesi olan dehşet fotoğraflar düşünün...Bir dönemi, bir muhiti, bir zihniyeti anlatan sahiden benzersiz bir kitap olmuş...Çizgilerle Haliç'te Gezinti, Ferit Öngören'in karikatürlerinden oluşuyor, bir serginin parçası olmalı, az basılmış... Öngören, İstanbul'un kalabalık ve kargaşasını çizmeyi seviyor... Orhan Kemal ile birlikte yaptıkları İstanbul albümünde bunu güzel güzel, iştahla yapmıştı... Bu kez sadece Haliç'e bakmış... Her manzarasına yukarıdan, önce martılarla çizerek başlamış, sonra keşmekeşi, uzaktan, yukarıdan aşağı karikatüre özgü bir perspektifle betimlemiş... Haliç'i çizmek eskiyişi çizmek gibi demiş önsözünde... Albüm 2000 yılında yayımlanmış ama sanki 60' ya da 70'leri "gösteriyor" gibi geldi bana... Buna bir özlem de denebilir, Öngören'in hatırlayışı da... Son albüm, adından da anlaşılacağı gibi Ergün Gündüz ile İstanbul yine İstanbul temalı... Ergün Gündüz, fotorealistik bir üslupla İstanbul'u resmetmiş... Semtler hakkında turistik bilgiler kullanılmış, güzel ve erotik olanı arayan-gösteren bir çizgisi var Gündüz'ün...Üç ayrı albümden söz ederken, İstanbul'a ve zamana yönelik üç ayrı bakıştan-görme biçimini vurgulamak gerekiyor aslında...başlı başına bir yazı konusu



Uzun Bir Gece, Necati Cumalı'nın şöhretli ve bu şöhreti de hakeden Ay Büyürken Uyuyamam öykü kitabının devamı gibi, aynı havada, aynı meselelerle evlere ve taşraya bakıyor. Kadınlar, erkekler, mutsuzluklar, şehvetle saçmalayanlar, yerinde duramayanlarla dolu yine güzel hikayeler tabi... Kokain, Freud'un kokain kullanarak yaşadıklarını anlattığı metinlerden-alıntılardan oluşuyor, bir iki tane akademik yorum yapmış, sonra mektupları filan... Neler hissetmiş, nasıl savrulmuş...Sunum yazısı da ilginç ve açıklayıcı olmuş. Kitaptan memnunum ama daha kapsamlı olmasını beklerdim, entelektüel bir dönem değerlendirmesi ve o yıllardaki uyuşturucu algısını akademik olarak daha ayrıntılı tartışılabilirmiş sanki...Kitap, zenginleşebilirmiş demek istiyorum. Maymun Pençesi, Gram Yayınlarının minik kitaplarından biri... Jacobs'un sonraları korku edebiyatında imge olarak çok kullanılan Maymun Pençesi öyküsünü ayrıca kitaplaştırmışlar. Yani minicik, yirmi otuz sayfalık kitaplar hayal etmişler... Kitap ve dizi fikri güzel ama estetik olarak daha iyi tasarlanmalı ve etlendirilmeliymiş...   İstanbul'da Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri, kapağa Osman Cemal Kaygılı'nın ismi yazılsa da esasen bir derleme. Hatta Kaygılı'nın tek yazısına karşın Ahmet Rasim'in üç yazısı var filan. Adından anlaşılacağı üzre kitap, halk edebiyatının ve sözlü kültürün bir parçası olan meydan şairleri hakkında, manilerden, mekanlardan, tarzlardan söz ediyor... Sözlü kültür, yazıya döküldüğünde etkisini epeyce yitiriyor, en azından "söyleyiş" gücünü, söyleyenin kendini katarak zikrettiklerini, mimiklerini, jestlerini, oyunculuğunu kaybediyor... Bu kayba zamanla eskimeyi, mizahın değişimini de ekleyin... Komik ya da ilginç olabilmesi için bugünle harmanlanması gerekiyor meydan "şair" ve "şiirlerinin"... Geriye kalan tarihi döküm ve yorum aslında... Kitabın niyeti de bu...

1 yorum:

  1. Merhaba, websitemde YouTube içeriklerini paylaşıyorum, ilginizi çekerse davetlisiniz, o halde buyrun:
    Şimdi keşfet

    Ayrıca YouTube Şimdi keşfet

    YanıtlaSil