Ergenliğe girdiğimde Kerane'ye neden Genelev dendiğini anlamayacaktım. İrfan Yalçın'ın "Genelevde Yas" romanını ne çok aramıştım. Bizim ev ve apartman gürültülüydü, Orhan Pamuk'un "Sessiz Ev"i bana nedense "yaşlı" bir intiba veriyordu, hemen okuyamamıştım, üstelik tatlı bir kız bana "Cevdet Bey ve Oğulları" daha güzeldir demişti, hala aklımda, negzel bir edebiyat eleştirmeniydi.
Kendimi anlatırken "evcimenim" derim, her yolculuk sonrası eve girmekten, eve dönmekten, evde yeniden uyumaktan haz alırım. Yaşadığımız hayat hareket halinde olmaya zorluyor ya bizi, keşfetmek ve dolaşmak ticari olarak pazarlanıyor ya... doğrusu pek de gururlanarak evcimenim diyemiyorum, evde kalan, eve dönen, eve saklanan biri olmak cazip değil gibi geliyor galiba bana...İlhan Berk'in "Dün dağlarda dolaştım evde yoktum" diye bir kitabı vardır, "ben hep evdeyim" diye ironisini yapmak hoşuma gider...
Genelde muhafazakarlar evin güzellemesini yaparlar. Yusuf Ziya Ortaç'ın, Ziya Osman Saba'nın evle ilgili popüler şiirleri vardır. Ev, sağlam bir geleneği, şanlı maziyi, masumiyeti temsil eder. Modernizm eleştirisi için araçsallaştırılır filan... Sağcılar evde kalmamızı isterler, dışarısı tehlikelidir, gece karanlık ve "yasadışıdır". Hele tek tek, aileden ayrı evden-sokağa çıkmak baştan ayağa "ölümcüldür"...
Oysa gençken, evden dışarıya, sokağa çıkmak çok açık biçimde büyümek anlamına gelirdi, hatta evden çıktığınızda ruhen kendinize gelirdiniz... Uzun vadede evde kalmaksa, "evlenememek" demekti ve sahiden korkutucuydu... İlla ki tahkir edilirdiniz.
Ben derli toplu olmakla ilgili takıntıları olan titiz bir ailede büyüdüm. Annem biraz dağıldığımızda "otel mi burası" derdi, otelle evi mukayese edecek kadar bilmiyordum otelleri... aslında annem de bilmiyordu. Büyürken bunlara isyan etmek istiyorsunuz... ama "Ev sıcak dışarısı soğuk" klişesine nanik yapmak kolay değil...
Ev bahsi uzamasın, malumunuz, evlere kapandık, daralan çok, bu cenderede üçer beşer kararıyoruz. Bana ilginç geliyor, bu sıkıntıya en hazırlıklı olanlar meğer biz değil çocuklarmış diyorum... Şaşırmamak da gerekiyor sanki... Bizim sokakta oğlumla yaşıt belki kırk çocuk vardı ama hiçbirisi sokağa çıkmazdı. Telefonla, bilgisayarla hayatı sürdürmek hususunda deneyimli olduklarından ebeveynlerine kıstırılmışlık gibi gelen bu dönemden güle oynaya geçiyorlar.
Yani bizim "evinde hissetmek" veya "evden kurtulmak" gibi tecrübe ve takıntılarımızı onlar telefonlarıyla bir biçimde çoktan yaşamışlardı, yaşıyorlar. Veya yaşayacaklarsa bile bunu internet dolayımıyla gerçekleştirecekler.
Not: Yanlış anlaşılmasın, kuşak karşılaştırmaları siyaseten romantik bir dille, ah vah'la yapılır, ben o şarkıyı söylemiyorum. Oğlum, benim en az babamdan rahatsız olduğum kadar benden şikayet edecektir, büyümek kolay değil, öyle ya da böyle, bir öteki herkese lazım olur...
Kendi ruh hallerimi, kendi çekincelerimi veya yansımalarımı buldum yazıda. Çocukluğu 70'lerde ve 80'lerde bol çizgi roman, bol kitap, harçlık yettiği kadar Tercüman Çocuk ve Milliyet Çocuk arasında geçmiş biriyim. Sokağı arkadaşlarla buluşunca şekli değişen bir hayal platformu olarak görürdüm o zamanlar, bu şekilde tanımlamadan tabii :) Öyle bir dönemde yaşadım ve yaşıyorum ki hayata değer katacak her şeye dokunabildim amma velakin belki de hayatımı daha da anlamlı kılacak kimi şeylere de hep mesafeli oldum. Güzel bir yolculuktu diyorum yine de. Selam olsun.
YanıtlaSilNostalji de bizi çeken nedir düşünürüm mekan mı zaman mı yoksa o anki duygular mı?Sanki bir harmony içinde hepsi.
YanıtlaSil