Bu iki kitap şu açıdan ayrıca önemlidir, bizdeki edebiyat bölümleri betimleyici ve listeyici çalışmalara öncelik verirler ve çeşitli nedenlerle anti politik görünen sağcı tutumlar takınırlar. Karpat ve Taner Hocanın kitaplarıysa Siyasal Bilgiler Fakültelerinden edebiyata bakan çalışmalar olarak o bağlamın çok dışında ve ayrıksıdır.
Gerçi şunu da not düşmem gerekiyor... O yaşlarda siyasi tarihe paralel olarak okunan bir edebiyat tarihi yazımı bana ilginç geliyordu. Yanlış düşünüyormuşum demeyeceğim. Bizi kitaplar, aldığımız dersler büyütür ve olgunlaştırır. Bana bir bakış açısı ve sağlam bir zemin kazandırdıklarına da inanıyorum. Ama yıllar geçtikçe edebiyatı siyasi tarihle birlikte düşünmenin edebiyatı anlatmaya yetmeyeceğini anladım. Edebiyat modalarını, piyasayı, popüler ve itibarlı olanı böyle bir tarih yazımında iyi hesap etmek gerekiyor sanki...veya edebi dönemselleştirmeler, siyasetten ve seçimlerden yola çıkarak yapılamaz-yapılmamalı diyeyim.
Gelelim üçüncü arkaşa...
Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor, Marshall Berman'ın başyapıtı... İlk okuduğum andan itibaren düşüncem değişmedi, birincisi bu kitap okunmadan modernleşme anlatılamaz; ikincisi, edebiyat eleştirisi için bu kitap bir milad olabilir, hani öncesi ve sonrası diye ayırmak gerekiyor. Ben akademiye asistan olarak girdiğimde Gulbenkian Komisyonunun "Sosyal Bilimleri Açın" kitabı dilimize çevrilmiş ve hatırı sayılır bir tartışma olmuştu. Berman, tam da bu tartışmaya örnek olabilecek nitelikte yazarken pek çok şeye bakıyor, çoğulcu bir dille sosyal ve beşeri bilimlerden faydalanıyordu. Kuru bir dili yoktu, pek çok edebi eserde bulamayacağımız güzellikte sarih bir üslubu vardı. Bu konuda onu ancak Edward Said ile kıyaslayabiliriz gibi geliyor bana... Kitabın birbirinden eşsiz dört bölümüyle bir yazara ya da döneme odaklanıyor, modernleşmeyi anlatıyordu. Baudelaire'in Paris'ini ve Rus edebiyatıyla Petersburg'u anlattığı bölümlerin lezzetini çok ama çok az metinden alabilmişimdir.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil