Sonra asker olmuş, bugün bu tercihi anlamak zor, şimdiki zamanın hali vakti yerinde ailelerinin çocukları, metropolden uzakta mahrumiyet yaşayacakları ve tayin edilecekleri meslekleri, örneğin doktorluğu veya askerliği tercih etmiyorlar artık. Halit Naci etmiş-istemiş, belki ailesi etmiş-istemiş... O yılların fabrikatörü de devletin bürokratından çok farklı değil...
Bahriye Nazırı'nın portresini yapıyor, beğenilince Abdülhamid'in resmini yapması isteniyor filan...Takdim ediliyor, fabrikatör, nazır, eş dost araya birileri giriyor anlayacağınız... Abdülhamid, resmini beğeniyor ve Halit Naci'nin kaderini değiştiriyor, Güzel Sanatlar okumasını istiyor, "asker çok, ressam yok" diye düşünüyor muhtemelen... İstisnai askeri öğrenci olarak Sanayii Nefise'ye gidiyor ve oradan mezun oluyor. Fransa'ya da gönderilmiş, dönüşte Çini Fabrikasının Baş Ressamı olmuş vs... Bir mide hastalığından dolayı erken emekli edildiği yazılıyor ama cephe gerisinde kimileri propaganda türünden sayılabilecek askerlik işlerine devam ediyor.
Asker olması önemli, Abdülhamid hayatında yeri olan önemli birisi, ressam olmasını sağlıyor, eğitimine izin veriyor vs gel gör ki sonrasında İttihatçılarla da çalışıyor İtilafçılarla da... Daha da sonra Kemalistlerle...Çünkü sahiden asker ve dönemin ruhuna uygun bir modernist, bir seküler milliyetçi... Bütün o farklı gözüken siyasi deveranların ortak paydasında üretebilmesini sağlayan şey bence askerlikle gelen zihniyete vakıf olabilmesi... Kültürel sermayeyi gözardı ediyor değilim, saydığım bütün siyasi akımlar aynı paydanın, benzer bir auranın "hısım akrabaları" aslında...Ama askerlik nasıl desem, milletin selameti ve saadeti için pekiştirici ve "yapıştırıcı" bir vazife, bir sorumluluk yüklüyor "subaya"...
Halit Naci, karikatürümüzde ilk öncülerden sayılır, "devletlu" ve vazifeli bir siyasetle karikatüre yaklaşması bakımından ister istemez ne çizmiş, nasıl esprileştirmiş diye okunması gerekiyor bence... Uzun yıllar Karagöz çiziyor örneğin veya ben severek çevirmişimdir sayfalarını, Nasrettin Hoca fıkralarını resimlemiş... Ders anlattığım yıllarda bir konuyu mutlaka karikatürlerle ve çeşitli görsellerle pekiştirmeyi severdim ve mutlaka sorardım... Neden söz söylerken bu geleneksel kahramanlarımız kullanılıyor, neden onlar konuşturuluyor, neden onların sözcülüğüne ihtiyaç duyuluyor diye diye... akıl yürütmelerini isterdim öğrencilerden.
Mesele doğru cevap almak değil, düşündürmek elbette... Çünkü bu tercihin tek bir cevabı yok, üstelik tasarlanmış, baştan belirlenmiş bir niyet de değil bana kalırsa, romantizm bir duygu olarak çok güçlü çünkü... 19.Yüzyıl sonunda doğmuş subayların hatıratlarında çok sık karşılaşılıyor, askeri öğrenciler, ders aralarında "Orta Asya" haritalarına hevesle bakarlarmış... İşler kötü gittiği ve devlet sürekli toprak kaybettiği için çare aranıyor ve bakir bir gelenekle, milliyete yeni bir milad inşa ediliyor, İslam'la karşılaştık, yavaşladık, Türk olmaktan utanır olduk, köklerimizden koptuk şu bu... İşte tam o yıllarda Nasrettin Hoca veya Karagöz başka türlü hatırlanıyor, revize ediliyor. Öyle ki, Karagöz'ün sözü sentimental bir doğruluk taşıyor, konuşmaya başlamadan evvel bir sempati oluşturuyor.
Halit Naci, Karagöz'le yeni devletin ve yeni ulus devlet hayallerinin sözcülüğünü yapıyor demek istiyorum. Keşke birisi, çizdiklerini İttihatçılarla, İtilafçılar ve Kemalistlerle birarada düşünerek yorumlasa... kopma ve süreklilik tartışmalarına verimli bir malzeme olur sanki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder