![]() |
Ama
benim için asıl mesele, galiba diyorum, nostaljinin “sahici” sayılmasıyla
ilgili. O beni huylandırıyor, insanlar inanmak istiyorlar çünkü. Bir saflık
rüyasına sığınarak günü kurtarıyorlar… Ben o rüyaya kapılmamaktan yanayım.
Eskiden
siyaset başkaydı, futbol güzeldi, şehir şahaneydi, insanlar latifti, İstanbul
benzersizdi, edebiyat muazzamdı, gazeteler sahiciydi, ilişkiler hoş, aşklar,
konuşmalar, muhabbetler, tanışmalar tatlıydı vs… iddiasına, rüyasına
inanmıyorum.
Daha
açık söyleyeyim: Bunları bir tür "palavra" olarak görüyorum. Ve bu palavraları
sadece “yaşlılar” da tüketmiyor. Dikkatle bakarsanız, bu masalı her yaştan
insan biteviye üretip duruyor. Dizilerde, reklamlarda, sosyal medyada… Sürekli
aynı hikâye: Bir zamanlar her şey daha güzeldi.
Saf ve bozulmamış olan bir merhale, bir zaman aralığı veya insanlık evresi hiç olmadı. Saflık, ideolojik bir yanılsamadır, insanlar, hayat ve zaman istinasız “kirlidir.” Bir altın çağ var veya masum bir başlangıç olmadı, olamaz…
Geçmişe
güzellik atfetmek kolaydır. Çünkü artık onunla yüzleşmemiz gerekmez. Geçmiş
bizi tehdit etmez, karşımıza çıkıp canımızı yakmaz. O yüzden “eski zamanlar”
güvenlidir. Çünkü artık ölmüşlerdir. Ama gerçek hayat şimdidedir: kirli,
çatışmalı, belirsiz ve hep eksiktir.
Bu yüzden nostaljiyi “sevmiyorum” diyorum. Çünkü o sadece geçmişi değil, bugünü de tahrif eder, bugünün adaletsizliklerini, bugünün yalanlarını örter. “Eskiden iyiydi” yalanı, bugünü değiştirme ihtimalini de elimizden alır. Bana ruhen ve fikren, kolay demiyorum, geçmişle yüzleşenler özgürleşebilirler gibi geliyor, yüceltmektense şüphe etmek, insani ve daha duyarlı bir mesafe kurabilmek anlamına geliyor…
![]() |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder