Militarizm denildiğinde akla gelen birkaç tanım var.
Biri, savaşı ve savaş hazırlığını normalleştiren görüş, eğilim ve kurumsal
oluşumlar. Diğerleri daha kapsayıcı –ama zihin açıcı- nitelemeler; sorunların
ancak şiddet yoluyla (savaşarak) çözülebileceğine dair inanç, hiyerarşinin
yüceltilmesi ya da kadınlar karşısında erkeğin üstünlüğünü-şiddetini meşru
saymak vs. Serüven külliyatının militarizmle ilişkisine bakmak için türün nasıl
tanımlandığını da hatırlamak gerekiyor. Serüven külliyatını genelleyen ifadeler
vardır, şoven ve erkek, anlatıları olduklarını söylenir örneğin. Militarizm de
milliyetçilik, erkek kahramanlığı, askerlik, vatan müdafaası için ölmekle
(sonsuz itaatle) ilgilidir. Serüven külliyatında erkek kahramanın türlü
zorluklarla savaşarak elde ettiği yengi tüm anlatıların temelinde yer alır.
Aksiyon-savaş ve mücadele olmadan serüven olmaz. Kahraman, yurt müdafaası için
bekleyen bir asker gibi her zaman yeni bir mücadeleye hazırdır. Kötü adam-düşman
ölmeden, mağdurlar-kadınlar kurtarılmadan serüven-savaş bitmez. Özellikle
hikâye finallerindeki iyi ile kötü (erkekler) arasındaki teke tek kavga
yüceltilir, kavgasız-cezasız mutlu son yoktur. Her serüven, kahramanın düzenli
dünyasına (bekçiliğine) bir tehditle başlar, her defasında yeni bir savaş
başlar.
Marksist temelli edebiyat eleştirisi, serüven külliyatını
-daha genel olarak popüler edebiyatı- defalarca incelemiş, türle ilgili doğru
ve belirleyici yorumlarda bulunmuştur. Buna göre serüven külliyatının çoğunluğu
erkekler için üretilen, şoven nitelikleri olan, zaman ve kültürlerarası
değişkenlere bağlı olarak farklı düzeylerde ırkçı anlatılardan oluşur. Yapısal olarak sağcı nitelikleri daima ön
plandadır. Kapitalist piyasanın işleyişi nedeniyle ürünlerin çok satması
gerekmekte, her şey buna göre düzenlenmektedir. Mesajlar basitleştirilmekte,
karakterler klişeleştirilmekte, sanat niteliği geriye itilmekte, ortak
özellikleri olan bir okur kitlesi hedeflenmektedir. Popülerleşmeleri her şeyi
tanzim etme gereği duyan siyasi iktidarların da ilgisini çekmiştir. İlgi
derken, bunun gizlenen bir ilgi olduğunu, geniş anlamıyla popüler edebiyatın,
siyasi ya da kültürel iktidar nezdinde –resmi olarak- sevilmediğini belirtelim.
Hemen her zaman inşa edilmeye çalışılan kültür kavramı dışında tutulmuşlardır.
Ulusal dil, mit ve karakteristiklerin yaygınlaştırılmasında kullanılmaları dahi
dışlayıcı-küçümseyici yargıdan kurtaramamıştır onları. Popüler edebiyat
yazarlarından kimileri “sanat” dünyasına taltif edilseler de popülerlik hiçbir
zaman saygın bulunmamıştır.
Bu dışlamanın asıl can alıcı tarafı, popüler edebiyat
üreticileri üzerinde kendini gösterir.
Hemen herkes yazdıklarına değer verilmediğinin farkındadır; çoğu
üretici, yazıp çizdiklerini geçim sıkıntısıyla yapılan iş olarak anmakta, sanat
ve entelektüelizmi kendileri dışında birilerine bırakmaktadır. Popüler
edebiyat, özellikle serüven külliyatı (küçümsenmesi hasebiyle) “kendinden
utanan türleri” içermektedir. Yine bu nedenle çoğu üretici, bu utancı, mevcut
ideolojinin hararetli bir savunucusu olarak kapatmaya çalışır. Hemen her
üretici, vatanseverlik vurgusu yapmakta, gençlere örnek olacak, neredeyse
pedagojik (tarihi sevdirmek, ülkenin önemli sorunlarını popüler bir dille
anlatmak, gerçekleri göstermek, tüm bunları yaparken de toplum değerlerini
belirginleştirmek gibi) nitelikleri olan hikâyeler anlattıklarını iddia etmektedirler.
Oysa sonuçta anlattıkları tipik bir aksiyon hikâyesidir, kahramanın
başardıkları (düşmanlarına ve kadınlara karşı üstünlüğü) çok daha önemlidir.
Bir başka ifadeyle aksiyon ve erotizm, militer, ırkçı ya da milliyetçi
vurgulardan çok daha baskındır.
Serüven külliyatı ile militarizm ilişkisine dair genel bir kanıdan söz etmek gerekiyor: “Serüven külliyatı, içeriği ve anlatım biçimi nedeniyle militarist görüş ve eğilimlerden beslenmektedir veya serüven külliyatı, militarizmin toplumda yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktadır” denir. Son kertede söylenenler doğrudur, ancak, yukarıda değindiğim, aksiyon ve erotizmin, militarizm ile kıyaslandığında daha baskın olmasının üzerinde durulması gerektiğini, böylesi yargılarda bunun çok da hatıra gelmediğini düşünüyorum.
Serüven külliyatında kahramanların sosyal hayata uyum
sağlayamaması, emir altına girememesi, otoriteyle didişmesi, bürokrasiyi ve
politikacıları sevmemesi mutlaka vurgulanır. “Tek başına ordu” olmaları, disiplinle-hiyerarşiyle
uzlaşamamaları kahramanlığın ön şartlarındandır. Bir kadına âşık olabilir
(kadın muhtemelen ölecektir), bir orduya ya da lidere bağlanabilecektir
(mutlaka anlaşmazlığa düşecektir) ama hepsi geçici birlikteliklerdir. Popüler
anlatılar oldukları için düşmanlar değişebilmekte, milliyetçi ve militarist vurgular
azalıp çoğalabilmektedir. Kötülerin hangi ırktan ya da siyasi görüşten olduğu,
aktüelle ilişkilidir; bu, hikâyeyi gündelik olana yaklaştırırken gerçeklik
vehmini güçlendirir, anlatıya farklı bir derinlik katar. Kahramanlar böylelikle
yurt ve dünya politikası hakkında konuşarak çoğunlukla milliyetçi cevaplar
verirler. Çünkü saldırgan olan kötüler bu konularla ilgili klişe iddialarda
bulunmaktadırlar. Serüven külliyatıyla ilgili siyasi eleştirilere genellikle bu
diyaloglar temel oluşturur. İlginçtir, şiddet dolu ve müstehcen bulunduklarında
üreticileri aynı diyalogları kendilerini savunmak (ne kadar vatansever ve
pedagojik olduklarını göstermek) ve ciddiye alınmak için hatırlatırlar. Bu
serüvenler sayıca azdır, zira kahramanların bu denli ciddi konuşma yapmaları
beklenmez, onlar olayları genellikle eylemleriyle sonuçlandırırlar. Ciddi
konuşmalar yaşlılar, uzmanlar, bilim adamları ya da politikacılara
bırakılmıştır. Kahramanlar bir çocuk sabırsızlığıyla konuşmanın bitmesini
bekler ya da “anlayabileceğimiz biçimde basitleştirir misiniz?” derler.
Kahramanlığın önemli bir karakteristiği daha var ki
serüven külliyatının militarizm ile olan mesafesini ortaya çıkarıyor:
Bireycilikleri. Senaryolar her türlü hiyerarşiyi ve grupları çözerek
bireylerine ayrıştırmakta, teke tek kalma imkânı üretecek biçimde gelişmektedir.
Kahramanlar eğer askerse, üstleriyle araları kötüdür, istifanın eşiğindedirler;
değillerse, asker olmaya genellikle yanaşmazlar; hiyerarşi ve disiplin ile
ilgili sorunları vardır. Serüven külliyatı, sivil ve askeri bürokrasiye
bütünüyle muhaliftir. Bürokrasinin her türlü biçimi kötüleri üretmektedir;
başta rüşvet, şantaj, tehdit, adam kayırmak türü çıkar ilişkileri bütün sistemi
ele geçirmektedir. Bu noktadan bakıldığında ordu hiyerarşisinin ve disiplinin
reddine yönelik en popüler metinler serüven edebiyatından çıkmaktadır bile
denebilir. Üstelik bu mesaj, o denli sık tekrarlanmaktadır ki yaygınlaştırıcı
bir etkisi olduğu iddia edilebilir. Madem, kahramanların ne söyleyip nasıl
yaptığı siyaseten dikkate alınıyor ve serüven edebiyatı anlamlandırılırken
önemli bir kıstas olarak kullanılıyor; otorite, hiyerarşi ve disiplin karşıtı
tutumların da o ölçüde hatırlanması gerekiyor sanki… Aynı metinlerden
militarist olduğu kadar anti-militarist yönler de çıkartılabileceğini
düşünüyorum. Serüven külliyatı eleştirileri genellikle “edebiyat” kıstaslarıyla
kuruluyor, toplumdaki tüketilme/kullanılma biçimlerinin farklılığı göz ardı
ediliyor. Ayrıca kafa karıştırıcı bulunuyor olmalı ki popüler kültür
ürünlerinin çelişkili içerikleri olduğu -bir tarafından tutmayı tercih ederek-
kolayca göz ardı ediliyor.
[2006 yılında yazmışım.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder