İnsanlar, vicdanen kendilerini sorgulamayı durduk yere
yapmıyorlar. Garip bir biçimde ancak ve ancak itham edildiklerinde kendilerine
dönüyorlar, öncesinde, böylesi bir külfete girmiyorlar, yok yere zahmet sayıyor
bile olabilirler. Bana dokunmuyor, benimle ilgili değil, başkalarının derdi ve
saire... Ne yazık ki böyle, suçlu değilim demek, suçlanmadan, itham edilmeden
mümkün olmuyor.
Suçlanınca ne oluyor?
Suçlananlar mutlaka kendileriyle ötekileri kıyaslıyorlar, ben şunu yaptım diyorlar, onlar gibi şunu yapmış değilim filan diyerek kendilerini savunuyorlar.
Birileri demiş ki, bir imza attılar kahraman olduk sanıyorlar, "ay ne salaklar, ay nasıl sersemler, hadi birlikte gülelim şunlara". Bu sözlerin meali nedir? Asıl mücadeleyi ben/biz veriyorum/veriyoruz şu bu...Yüksek hararetli alaycılık diyip geçelim mi?
İşlerinden atılmış, özlük hakları elinden alınmış, tek bir hukuki dayanağı olmadan mesleğinden ihraç edilmiş, sosyal ölüme terk edilen insanlara bu neden söylenir, niye söylenir?
Şunu anlarım, barış demek, şu koşullarda çok zor, korkutucu ve tecrite yol açıyor, açacaktır da. Sağcılar ve genel ortalama, "barış olsun" diyen insanlardan korkabilir, şüphelenebilir veya nefret edebilir.
Yok bunu diyenler solcuysa, anladığım şudur: imzacıların varlığı, yapıp ettikleri, onları eleştirenleri değersiz, korkmuş, kıfayetsiz ve utanmış hissettirdiği için aşağılıyor ve suçluyorlar. Bunun adı da haset olabilir.
Ruhen itham edildikleri, doğru olduğunu bildikleri, vicdanları rahatsız olduğu için köpürüyorlar.
Yoksa ihraç edilen imzacılar, bir meseleyle ilgili fikirlerini savunarak bir şey beyan etmişler, kendilerini kahraman, kendileriyle aynı fikirde olmayanları hain ilan etmiş değiller ki...
Yukarıda niye bıçak resmi var, hayatı o keskinlikte yaşıyoruz da ondan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder