Salı, Mart 21, 2017

6 Soru 6 Cevap


(...) Serüven bir kaynak dergi özelliği de taşıyor. Ama hem az okunan hem de bugün için çizgi romanların çok satmadığı bir ülkede çizgi roman hakkında yazılmış yazılardan oluşan bir dergi çıkartmak nasıl bir şey?
Az okunma meselesini konuşmaya gerek yok. Bu işe girdiğimizde öğrendiğimiz bir sorun değildi. Babalarımızın çocukluğunda da bu sorun vardı. Herkes bu gerçeğe göre davranmak zorunda. Sorunuza tam cevap olur mu bilmiyorum. Kişisel olarak ben Serüven’de çizgi romana farklı açılardan yaklaşılsın, Türkiye’deki genel çizgi roman algısının dışına çıkılsın, yeni isimler çizgi roman hakkında yorumlar yapsın, örneğin genç akademisyenler-edebiyatçılar alana ilgi göstersin istiyorum. Popüler nitelikleri olan bir dergi yapmak gibi bir niyetim hiç olmadı. İlginç olan şey ise şu: Serüven birçok çizgi romandan çok sattı, dokuz aydır yeni bir sayısı çıkmamasına rağmen halen de satıyor.  Oysa böyle olmamalı, Serüven’in satış rakamları normal aslında da çok bilinen çizgi romanlar az satıyorlar o garip. Bunu gerçekten şaşırdığım için söylüyorum. Demek ki sadece koleksiyoncular için dergi çıkartılmayacak, dar cemaatlerin kendi aralarında yaptıkları muhabbetlerin dışına taşınması gerekiyor çizgi romanın. Sorunuza dönersek böyle bir ortama dergi çıkartmak bir tarafıyla kışkırtıcı tabii. Benim dışımda hiç kimse - eski yayıncımız Raşit Çavaş, yakın arkadaşlarım, çoğu yazarımız da buna dâhildir- Serüven’in yaşayabileceğine-satabileceğine inanmadı.

Serüven geniş ve birikimli bir yazar kadrosuna sahip, hiç “koca koca adamlar oturup çizgi roman okuyoruz, başka işimiz mi yok” diyor musunuz kendinize…
Bana diyenler oluyor, akademisyenim, kendi adıma başka alanlarda çok daha verimli olabileceğim ortadayken çizgi romanla uğraşıyor olmamı mantıksız bulan birçok arkadaşım ve hocam var. Çünkü yaptığım işlerin kabul gören bir akademik niteliği yok. Çizgi roman camiasında kimseler işin bu tarafını bilmiyor ama akademik bir mücadele de veriyorum…

Çizgi roman hobinizdi, ama bu dergi başka zorunluluklar getirdi acaba ara sıra hobinizden sıkılıyor musunuz?
Elbette sıkılıyorum. Bir tür deformasyon yaşıyorum aslında.  Yerli çizgicilerin tamamını izliyorum. Gazeteler, dergiler, genç çizerler, eskiler-yeniler hepsini izlemek zorunda hissediyorum. Bu bazen bunaltıcı oluyor. Şu türü sevmem, bu adam bana küfrediyor, bu adam yeteneksiz, bu çizgi estetik değil buna bakmayayım diyemiyorsunuz. Yaptığım işe duyduğum saygı gereği her şeyi, bazen çok kötü anlatılmış-çok kötü çizilmiş çizgi romanları okumak zorunda kalıyorum. O zamanlar kendimi kötü hissediyorum. Bu iş nereye kadar gidecek diye düşündüğüm oluyor. Yabancı yayınlar konusunda ise daha seçiciyim, istediğimi okuyorum…

Türkiye’de şu sıralar nedense fumetti rüzgârıdır gidiyor, arada bir-iki comics çıkıyor, yenilerde Strip dergisi, Ümit Kaptan, Komiser Nevzat gibi yerli çizgi romanlar çıkıyor. Ama bunlar güçlü bir gelenek oluşturamıyor, yaşatamıyor, sizce Türkiye’de çizgi romanın gelişmesi için ne yapılması gerekiyor?
Bir reçetem yok. Ama gördüğüm şu: Türkiye’de çizgi roman konuşulmuyor. Bir itibar sorunu var. Tersten bakalım: İnternetteki çizgi roman mecralarını izlerseniz Komiser Nevzat’ın konuşulmadığını görürsünüz. Oysa geçen yıl Ekim ayında çıkmasına rağmen yılın en çok satan çizgi romanı oldu. Çünkü kitap dünyasında itibarlı bir yazarın, Ahmet Ümit’in imzası vardı. Oysa aynı mecralarda uğruna kavgalar edilen, “klasik” sayılan çizgi romanlar ise bütün hararetlerine rağmen satmıyorlar. Sayısız kez yazdım: Nostalji tükenmenin-yok olmanın göstergesidir. Sokağı ve zamanı yakalamak zorunda çizgi roman.

Eskiden Özcan Eralp, Sezgin Burak, Suat Yalaz gibi çizerlerimiz yurt dışında çizgi roman yaparlardı, şimdilerde mk perker, Yıldıray Çınar, Nadir Balan v.b. çizerlerimiz yurt dışına çalışıyor. Özellikle de Amerika’ya,   Türk çizerlerin yurt dışına çizmesini de bir beyin göçü olarak değerlendirebilir miyiz? Bu Türk çizgi romanına bir şey katar mı?
Beyin/bilek göçü olarak değerlendirilemez, ayrıca ortada göç olarak nitelenebilecek bir çokluk yok, sayılı örnekler bunlar. Çizer olmak isteyen, dil bilen, yeteneği olan her insan endüstrinin olduğu yere doğru gider. Ellili yıllardan beri çizerlerimiz yurt dışına çıkarlar. Ne yaptıklarına, nasıl çalıştıklarına dikkat etmek gerekiyor. Büyükçe çoğunluğu ucuz işçilik yaptı bu insanların, küçük yayınevlerinde düşük teliflerle işleri yayınlandı. Erotik-pornografik çizgi romanlar yaptılar. Geçim sıkıntısıyla yapılan işlerin Türkiye’de çizgi romana bir şey katabileceğini söylemek saçmadır.  Sırf yurt dışında çizmiş oldukları için onlara önem atfetmek ise yanlış olur. Tek tek isimlerden söz etmiyorum, bir genelleme yapıyorum.

Hâlâ Karaoğlan, Hızırbey, Yüzbaşı Volkan, Delibalta gibi eski artık klasikleşmiş Türk çizgi romanları yeniden basılıyor, eski çizgi romanları hâlâ raflarda görmek Türk çizgi romanına  bir şey katar mı
Katmak derken bir değer biçerek sorduğunuzu düşündüm, yanlış da anlamış olabilirim. Bu soruyu bir üretici ya da bir yayıncı cevaplandırsa daha iyi olur. Benim alana ilişkin mesafem geleceği şekillendirecek yorumlarda bulunmakla ilgili değil.  En azından asıl amacım bu değil. Sorunuzda ismen geçen vakt-i zamanında yayınlanmış ve her biri kendi ölçülerinde ilgi görmüş yerli çizgi romanların tamamını okudum, biri hakkında kitap yazdım. Onları değerlendirirken birçok ölçüte bakarım ama temel olarak onları yayınlandıkları ve ilgi gördükleri tarihsel ve sosyo-ekonomik koşullar içinde yorumlamayı tercih ederim. Koleksiyoncu-çizgi roman satıcısı (sahaf) ekseniyle ilgili konuşmaktansa bu eksene yönelik yayın kılavuzları hazırlamak, Serüven’de yaptığımız gibi listeler çıkartmak daha uygun bence.

[Söyleşiyi 2006 yılında Hayal Saati için Ahmet Yüksel'le yapmışız. O yıllarda çıkardığım Serüven'le ilgili sorular. Görsel de 2006 Kış sayısının kapağı. Ozan Küçükusta çizmişti.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder