Türkiye’de Jean Giraud’un çizgileri ilk kez yetmişli
yılların popüler dergilerinden Kara Murat adlı tarihi bir çizgi roman
kahramanının serüvenlerinden oluşan haftalık bir dergide yayınlandı. Blueberry’nin
bir serüveni dergide dolgu malzemesi olarak kullanılmıştı. Benzer bir uygulama,
aynı yıllarda Hürriyet Çocuk adlı haftalık çocuk dergisinde yapıldı.
Yine bir Blueberry serüveni dergide tefrika edilmişti. Buleberry, Türkiye’deki
western türüne duyulan sempatiden faydalanmak için kullanılmıştı. Giraud’nun
Türkiye’deki asıl tanınırlığı Moebius imzasıyla yaptığı çalışmalarla
gerçekleşmiştir. Bir başka ifadeyle Moebius ismi Türkiye’de Gir imzasından daha
çok tanınır. Bu tanınırlığı birkaç nedene bağlamak mümkün: İlki, Seksenli
yıllarda çizgi roman yapmaya başlayan yerli çizerlerin izlemeye çalıştığı
Amerikan Heavy Metal dergisinde Moebius’a gösterilen saygının etkisine
bağlanabilir. İkincisi, Moebius’un farklı çinileme tarzı, fantastik imgeleri alışılmadık bir
biçimde az çizgiyle tasvir etmesidir. Üçüncüsü, Moebius, çizer adını, kahramanı
ve anlatılan hikayeyi aşacak biçimde öne çıkarttığı için büyük ilgi görmüştür.
Aynı dönemde Türkiyeli çizerler arasında her şeyi başaran ve hikayenin sonu
mutlaka onun zaferiyle biten kahraman çizgi romanlarından farklı çalışmalar
yapma arzusu oluşmuştur. Kendi kişiliklerini ortaya koyabilecekleri hayata daha
yakın, olabilirliği daha yüksek hikayelerin çoğalması bu dönemin tipik bir
özelliğidir. Moebius ismi bu dönemin çizerler arasında konuşulan bir efsanesine
dönüşmüştür. Çoğu çizer dil bilmediğinden Moebius’un hikayelerinde ne
anlattığını anlayamadan sadece çizgilerine bakarak ona hayranlık beslemiştir.
Hakkında söylenenler ise çoğu kulaktan dolma yarı mitik hikayelerdir. Örneğin
Moebius’un Gir isminin yeterince meşhur olduğunu düşünerek başka bir ülkeye
-Amerika’ya- giderken kendine yeni bir isim seçmesi hep konuşulmuş bir
efsanedir. Çizerlik açısından gösterilen bu meydan okuma Türk çizerlere çok
etkileyici gelmiştir. Onun daha önce çalıştığı çizgi tarzını bir kenara
bırakarak daha önce denemediği işlere ve yeni bir üsluba yönelmesi, güçlü bir
yaratma arzusu taşıması, sürekli aynı işleri yapmak zorunda kalan yerli çizerlere çok çarpıcı gelmiştir. Moebius’un hiç bıkmadan sürekli olarak çizdiği
düşünülür, hakkındaki ilginç hikayelere göre en azından bir dönem teknolojinin
olmadığı bir evi olmuş, insanlardan uzak bir yere yerleşmiş ve sadece
çizmiştir. Moebius’un parayı önemsemediği, gürültülü ve şaşalı hayattan kaçarak
ürettiği düşünülür. Anlatılan Moebius
miti, Türkiye’deki başta Mevlevilik olmak üzere bilinen çeşitli İslami – Allah'ı
arayış yöntemlerine oldukça yakındır aslında. Mevlevilikte de tarikata giren
her aday en ağır işlerden başlayarak cemaat ve kurum için çalışmakta, maddi
dünyanın cazibesinden kendini tecrit ederek olgunlaşmaya çalışmaktadır.
Yüzyıllar öncesinin bir başka dini cemaati olan Kalenderiler, hayatlarını köy
ve kasabaları dolaşarak, insanlara yardım ederek karın tokluğuna çalışarak
sürdürmüşlerdir. Ünlü bir çizerin “kendini dinleyerek” mesleki rekabet ve
hayatın zorlamalarının dışına çıkmayı tercih etmesi toplumsal hafızada yer eden
dinsel imgelerle belki de örtüşmüştür. Moebius, bir masanın başında saatlerce özveri ve
sadakatle çalışmak zorunda kalan çizerler için uzakta bir yerde yaşayan bir
özveri miti olmuştur. Çalışmalarından ziyade bu türden yarı-mitik özellikleri
konuşulmuştur denilebilir. Kimi dergilerde kendisinden çizgi romanın tanrısı
olarak söz edildiği dahi olmuştur. Öte yandan yakın zamanlarda yayınlanan Blueberry
ve Jim Cutlass gibi seriler dışında Moebius (ya da Gir) imzalı
çalışmalar Türkçe’de yayınlanmış değildir. Incal dizisine başlanmış ama ilk albümün dışında devamı gelmemiştir.
Türkiye’de Frankofon çizgi roman, ilgi gören İtalyan ve Amerikan çizgi
romanlarıyla kıyaslanırsa marjinal bir pazar payına sahiptir. Ancak neredeyse
hiçbir yabancı çizgi romancı Moebius kadar saygıyla anılmamaktadır. Yerli
çizerlerin beğendikleri yabancı çizerler arasında Moebius kadar ismi geçen bir
başka sanatçı yoktur.
[2003 ya da 2004 yılında Fransız Kültür'de yaptığım bir konuşma metni.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder