Pazartesi, Haziran 29, 2015

Geçen Hafta Okuduklarım


Geçen hafta tatile çıkarken yanıma okumak üzere çeviri romanlar aldım. Yirmi yılı aşkın bir zamandır bir hafta tatil yapabilmiş değilim, hele bu Türkçe edebiyat editörlüğü işi başladı başlayalı, lafım meclisten dışarı, işin doğası böyle galiba, insanlar bir şekilde size ulaşıyor ve yazdıklarını okutmak istiyorlar. Hal bu olunca, istediklerimi okuyamıyor, istediğim kadar okuyamıyorum. Sürekli dosya okumak, tek kelimeyle yıpratıcı ve insanı okumaktan soğutan bir etki yaratıyor. Türkçe roman da okuyamıyorum veya okuduklarımı da ifşa edemiyorum.Yanıma aldığım romanlar bu sebeple çeviri romanlar oldular.

Llosa sevdiğim bir yazar, bu romanı da yıllar yıllar önce bir otobüs yolculuğunda almıştım, yarısından sonrası formaların mükerrer olduğu hatalı bir basımdı, içimde kalmış, gerisini okuyamamıştım. Sonra iş güç, yenisini alıp devamını okumak mümkün olmamıştı. Tatilde, tekrar başladım romana, polisiye bir hikaye diyerek özetleyelim, siyasi ve toplumsal göndermeleri romanın yazıldığı dönem için ve doğal olarak polisiye için yenilikçi... Bugün, o ölçüde pek çok polisiye var. Llosa'nın mahareti güçlü karakterler yaratması ve sürekliliği kurmayı her zaman başarabilmesinde.


Saramago, sevdiğim bir yazar, bu da onun kısacık bir masalı...Birol Bayram, yeterince çizmediği için kızdığım, şaşırdığım, mizah dergileri ortalamasının üzerinde bulduğum ilgi çekici bir çizerdir, kitabı resimlemiş... bir tercihte bulunarak resimlemiş, çook farklı biçimlerde çizebilecek biridir, ben bu tercihi pek beğenmedim, masalı soğutan-mesafelendiren bir tercih olmuş... Daha ironik, daha sıcaklaşan ve giderek kendine yakınlaştıran bir yönü olsaymış keşke diyorum..

Masal, son cümlesiyle kendini anlatıyor... Saramago'nun gürül gürül akan bir tonu vardır, masal o hissi vermiyor.


Philip Roth, ne yazsa okurum, okumak da lazım, yavaşlığı ve gevezeliği, savrulması, mahremi anlatma biçimi ilginçtir. Bu roman, anlattığı ilişkiler ve mekan sıkışması nedeniyle yeni ya da ilginç değil. Roth, zaten bu tür bilindik şeyleri diline dolar, kendince esnetir ya da daraltır. İsminden ve arka kapaktan dolayı, başka bir şey çıkacak sanmıştım, beklediğim gibi çıkmadı.


Sevdiğim ve sevdiğim iyi bildiğimi düşündüğüm bir dönemde 1930'lı yıllarda Berlin'de geçiyor roman. Isherwood'u duyuyor, biliyordum ama okumamıştım. Bütün kitaplarını okuyacağım. Roman, finale doğru, düşündüğümün aksine yavaşlayıp, iyimserleşti. Kapak, madem çizilmiş, çok daha çekici olabilirmiş, onu da söylemesem olmaz...



Geçen hafta okuduğum en iyi roman hangisi derseniz, size Bayan Brodie'nin Baharı derdim. Dili ilginç, zamansal sıçraması ilginç, karakterleri ve tahkiyeyi resmetmesi hakeza ilginç... Bazen bir sosyolog gibi anlatıyor, yazarı öne çıkartan, allame gibi gösteren bri dil bu...Sonra mahremi anlatması, akışkanlık kurması, merak uyandırmasıyla bu dili unutturuyor. Fedakarlık, aşk, aidiyet ve kötülük üstüne çok hoş bir metin. Eğitim sistemi, otoriterlik, hiyerarşi, büyüme, hayranlık vs pek çok şey anlatıyor. Kendini konuşturuyor, kendini konuşturabilen roman iyidir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder