Salı, Haziran 30, 2015

Grafik Roman, Çizgi Romanı İtibarlandırdı




Hep sorulan bir soruyla başlayalım, nedir bu grafik roman ve çizgi romandan neden farklı? Neden farklı bir adlandırma yapılıyor?
Adlandırmalar, ekseriyetle bir ihtiyaçtan doğar, bir farklılık olduğunu göstermek için başka bir biçimde söylenir ve adlandırılır. Çizgi roman üreticilerinin yaptıkları işin niteliğini belirginleştirmek için yaptıkları bir çıkış bu… Grafik roman, çizgi romandan farklı olarak kahramanların ölebildiği ve değişim geçirdiği insani hikâyeler içeriyorlar. Her şeyi başaran, daima kazanan kahramanların hâkimiyetindedir çizgi romanlar. Erkek anlatısıdır, kırılganlığı ve krizi yoktur, çoğunluk değerlerine hitap eder, edebilik ya da sanat gibi bir iddiası yoktur, piyasanın belirlediği kodlara göre yazılır ve çizilir. Bugün anaakım çizgi romanlar bir nebze değiştiyse eğer grafik romanlar sayesinde oldu bu. Çizgi roman, farklı kesimlerce, farklı okurlarca okunuyorsa eğer bunu grafik romanlar başardılar. 

Amerika’da çizgi roman okurunun azaldığı söyleniyor, kimileri de grafik romanların bu azalmayı daha da güçlendirdiğini düşünüyor. Grafik romanın çizgi romanı entelektüelize etme çabası olarak görüyor musunuz?
Çizgi roman okurları azaldı, çünkü sadece çocuklara hitap etmiyor artık. Endüstrinin çocuksulaştırma ve basitleştirme zorlaması artık nafile bir çaba, çünkü çocuklar artık başka şeylerle ilgileniyorlar. Geçmişteki çocuk okura hitap eden şey çizgi roman kahramanların figürleri ve oyuncakları… Bugün çizgi roman daha yaşlı bir okuru düşünerek üretiliyor, daha derinlikli hikâyeler anlatılmak zorunda. Amerika söz konusuysa eğer entelektüelize etme çabası bana biraz netameli bir kavramsallaştırma gibi geliyor. Eğer anlattığınız öykü çoğunluk değerlerine uygunsa pek çok bakımdan anti-entelektüelist olmanız gerekir. Endüstri sizi buna zorlar. Grafik romanlar yüzünden çizgi roman okuru azalmış değil. Dergicilik bitti gibi bir şey, gazete bayiileri kayboluyor her yerde. Dağıtım ağı kayboluyorsa dergi de kaybolur, ürünün kendisi fazla satamadığı için pahalılaşır. Dergi ucuzdur, kitap ona göre pahalı. Eğer hikâyeniz kitap olarak çıkacaksa, kitabın sattığı mecrayla uyumlu olmalıdır. Kitabın olduğu yerde nitelik de entelektüel derinlik de olur. Grafik romanlar, kitapçılarda ve kitap okuruna uygun olarak varolma mücadelesi veriyorlar ve satışı azaltmıyor, alana itibar getiriyorlar. Piyasayı daraltmıyor, çeşitlendiriyorlar, eskiden hiç yoktular, şimdi nasıl azaltabilirler ki…

Türkçede durum aynı gibi… Türkiye’de grafik roman çok az sayıda üretildiği için yabancı örnekleri konuşsak, onlar ne durumda sizce…
Türkiye’de yabancı çizgi romanların yayını alışkanlıklarla ve long seller olacağı düşünülen, geçmişten beri yayınlanan örneklerle gelişiyor. Bunun dışında macera arayan var diyemem. Bilinmeyen bir şeyi bulup çıkartan pek yok. İstisnalar ise daha çok sinemayla ilgili gelişiyor. Batı’da bir çizgi roman, bir grafik roman sinemaya uyarlandıysa Türkiye’de de yayınlanabiliyor. Tabii yine bu işler İngilizce ve Hollywood üzerinden gelişiyor. Diğer dillerde ve kültürlerde neler oluyor pek bilmiyoruz. Doğrusu diğer dillerin etkisi de olmuyor piyasaya… Sinemaya uyarlanmış bir çizgi roman, normalin üzerinde satıyor. Televizyonun da böyle bir kesin etkisi var. Türkiye’de çizgi roman yayınlayanlar, yayınevlerini kastediyorum, hepsi küçük kuruluşlar, birkaç kişiyle üretim yapıyorlar, bu satış onlar için çok önemli, devamlılık sağlıyorlar böylelikle. Dikkat edilirse Maus ya da Persepolis gibi önemli grafik romanları onlar yayınlamadılar, riske giremeyecek durumdalar demek istiyorum.

Okurlar için grafik roman önerileri istesem sizden… Türkçede yayınlanmış en iyi örnekleri sorsam…
Bu tür seçimleri yapamıyorum, ne söylesem eksik kalır ama bana sorulduğunda “hiç okumadım, neyle başlayayım” diyenlere verdiğim cevabı yineleyeyim: Spielgelman’ın Maus’u (İletişim), Satrapi’nin Persepolis’i (Minima) ve Bechdel’in Cenaze Evi Şenlik Evi (Bilgesu) ile başlayın diyorum. Sonra Sacco’nun Filistin’ini okuyun (İthaki), ardından Nakazawa’nın Yalınayak Gen’i (Tudem) veya Tardi’nin Halkın Çığlığı (Versus) mesela… Hepsini arka arkaya okursanız grafik roman neymiş biraz daha iyi anlayacaksınız… Son yıllarda özellikle Amerikan çizgi romanının Sin City, Y: Son Erkek gibi saygın örnekleri yayınlandı… Ama benim tercihim büyük yayınevlerinden çıkan işlerden ziyade daha küçüklerden çıkan, itibar ve nitelik gösteren işleri hatırlatmak.

Siz de grafik roman yazıyorsunuz. Dumankara ve Emanet Şehir’in devamı gelecek mi?
Ankara üçlemesinin son bölümü olan Uzak Şehir bir terslik olmazsa Tüyap Kitap Fuarı’nda yayınlanmış olacak. Berat (Pekmezci) yoğun bir tempoyla çalışıyor… Madem grafik roman konuştuk, bir başka haber daha vereyim. Levent Gönenç ile birlikte Grafik Roman hakkında bir inceleme kitabı için çalışıyoruz, iddialı bir iş. Doğrusu, üniversiteden ayrıldıktan sonra akademik üretimden yavaş yavaş uzaklaştım. Levent, aralıklarla birlikte yazı yazdığım yakın bir arkadaşım, iyi bir çizer, önemli bir anayasa hukukçusudur, bu yıl içinde Türkiye’de mizah dergileriyle ilgili bir kitabımız yayınlanacak. Aklımızda yoktu, oluverdi. Yurt dışında yayınlanan incelemeleri okuyoruz, çıkan örnekleri takip etmeye çalışıyoruz derken bilmiyorum konuşa konuşa gaza geldik galiba. Yurt dışına akademik bir yazı yazdık, beraber yazdığımız yazıları biraraya getirdik, yeni ilaveler yaptık, kitap çıktı ortaya. Grafik roman ikinci kitabımız olacak, sanıyorum seneye bitirmiş oluruz. 

Söyleşi, EdebiyatHaber'de yayınlandı

Pazartesi, Haziran 29, 2015

Geçen Hafta Okuduklarım


Geçen hafta tatile çıkarken yanıma okumak üzere çeviri romanlar aldım. Yirmi yılı aşkın bir zamandır bir hafta tatil yapabilmiş değilim, hele bu Türkçe edebiyat editörlüğü işi başladı başlayalı, lafım meclisten dışarı, işin doğası böyle galiba, insanlar bir şekilde size ulaşıyor ve yazdıklarını okutmak istiyorlar. Hal bu olunca, istediklerimi okuyamıyor, istediğim kadar okuyamıyorum. Sürekli dosya okumak, tek kelimeyle yıpratıcı ve insanı okumaktan soğutan bir etki yaratıyor. Türkçe roman da okuyamıyorum veya okuduklarımı da ifşa edemiyorum.Yanıma aldığım romanlar bu sebeple çeviri romanlar oldular.

Llosa sevdiğim bir yazar, bu romanı da yıllar yıllar önce bir otobüs yolculuğunda almıştım, yarısından sonrası formaların mükerrer olduğu hatalı bir basımdı, içimde kalmış, gerisini okuyamamıştım. Sonra iş güç, yenisini alıp devamını okumak mümkün olmamıştı. Tatilde, tekrar başladım romana, polisiye bir hikaye diyerek özetleyelim, siyasi ve toplumsal göndermeleri romanın yazıldığı dönem için ve doğal olarak polisiye için yenilikçi... Bugün, o ölçüde pek çok polisiye var. Llosa'nın mahareti güçlü karakterler yaratması ve sürekliliği kurmayı her zaman başarabilmesinde.


Saramago, sevdiğim bir yazar, bu da onun kısacık bir masalı...Birol Bayram, yeterince çizmediği için kızdığım, şaşırdığım, mizah dergileri ortalamasının üzerinde bulduğum ilgi çekici bir çizerdir, kitabı resimlemiş... bir tercihte bulunarak resimlemiş, çook farklı biçimlerde çizebilecek biridir, ben bu tercihi pek beğenmedim, masalı soğutan-mesafelendiren bir tercih olmuş... Daha ironik, daha sıcaklaşan ve giderek kendine yakınlaştıran bir yönü olsaymış keşke diyorum..

Masal, son cümlesiyle kendini anlatıyor... Saramago'nun gürül gürül akan bir tonu vardır, masal o hissi vermiyor.


Philip Roth, ne yazsa okurum, okumak da lazım, yavaşlığı ve gevezeliği, savrulması, mahremi anlatma biçimi ilginçtir. Bu roman, anlattığı ilişkiler ve mekan sıkışması nedeniyle yeni ya da ilginç değil. Roth, zaten bu tür bilindik şeyleri diline dolar, kendince esnetir ya da daraltır. İsminden ve arka kapaktan dolayı, başka bir şey çıkacak sanmıştım, beklediğim gibi çıkmadı.


Sevdiğim ve sevdiğim iyi bildiğimi düşündüğüm bir dönemde 1930'lı yıllarda Berlin'de geçiyor roman. Isherwood'u duyuyor, biliyordum ama okumamıştım. Bütün kitaplarını okuyacağım. Roman, finale doğru, düşündüğümün aksine yavaşlayıp, iyimserleşti. Kapak, madem çizilmiş, çok daha çekici olabilirmiş, onu da söylemesem olmaz...



Geçen hafta okuduğum en iyi roman hangisi derseniz, size Bayan Brodie'nin Baharı derdim. Dili ilginç, zamansal sıçraması ilginç, karakterleri ve tahkiyeyi resmetmesi hakeza ilginç... Bazen bir sosyolog gibi anlatıyor, yazarı öne çıkartan, allame gibi gösteren bri dil bu...Sonra mahremi anlatması, akışkanlık kurması, merak uyandırmasıyla bu dili unutturuyor. Fedakarlık, aşk, aidiyet ve kötülük üstüne çok hoş bir metin. Eğitim sistemi, otoriterlik, hiyerarşi, büyüme, hayranlık vs pek çok şey anlatıyor. Kendini konuşturuyor, kendini konuşturabilen roman iyidir...

Cuma, Haziran 19, 2015

Küçük Bir Ara...


Küçük bir ara veriyorum, bir hafta kadar dükkanı kapatıyorum. eş, dost, hısım ve akrabalara duyurulur.

Yeşil

William Christenberry, Building with False Brick Siding,  1974

1982

1984

Pazartesi, Haziran 15, 2015

Pazar, Haziran 14, 2015

Dün Okuduklarım


Çizgi Fanzin, çizgi ağırlıklı özgürlük alanı alt başlığıyla çıkmış. İlüstrasyonlar, çizgi romanlar, desenler, şiir ve şiirimsi metinler var. Ben fanzinlerin ilüstrasyon sunumuna girmelerini hele yaşadığımız dönemde pek doğru bulmuyorum. Dağ taş, beğen butonuyla yaşayan ilüstrasyonla dolu... Üstelik, fanzin demek, o malzemeyi iyi de sunamamak demek... Çizgi Fanzinciler güzel bir çaba göstermişler, daha çok hikaye ve mesele anlatırlarsa daha güzel de olurlar gibi geldi bana...


Hep görürdüm, hiç okumamıştım. Erotik hikayeler sanıyordum, tam öyle değilmiş...Hardcore Soap Opera demek daha doğru...Cinsellikle ilişkisini farklı kuruyor, belki o da ilginç denebilir...yirmi yıl öncesine göre radikal ve ayrıksı da sayılabilir ama beni o soap opera kalıbı cezbetti...


Epey eski bir tarzmış...Çeyrek asır önce üretilmiş olabilir, o gün dahi anlatırken eskiymiş...hikaye eski, erotizm eski, karakterlerin derinleşememesi, hatta konuşamaması eski...Çizerin kamerayı bu kadar geriye kurması, hep geniş planlar istiflemesi de bunun göstergesi...Yaklaşamıyor meselesine...

Cuma, Haziran 12, 2015

Dört Kadın


Bu ay dört kadın yazardan kitaplarla çıktık raflara, ikisi ilk kitap...