Pazar, Eylül 16, 2012

Kedili Çizgi Romanlar: Mırnavlar, Şerolar, Çiviler…




Türkiye’de çizgi romanın yarım asrına bakıldığında, üretim asıl olarak gazetelerde yoğunlaşmış, gazete okuru beklentilerine göre gelişim göstermiştir. Yayın mecrasının niteliği, çizgi romanların yetişkinlere yönelik bir içerikle hazırlanmasını gerektirmiştir. Çok satışlı çocuk dergilerinin yokluğu, düşük telifli yabancı yayınların tercih edilmesi, çocuklar için hazırlanmış ve popüler olmuş yerli çizgi romanlarımızın sayısını ister istemez azaltmıştır. Gerek gazetelerde gerekse mizah dergilerinde üretilen çizgi romanlar siyasi tavırları, şiddet, argo ya da erotizme olan yakınlıkları dikkat çekicidir. Böylesi bir anlatı tercihi olunca Batı’daki gelişiminin aksine pek çok anlatı biçim ve türüne “çocukça” bulunarak hiç yaklaşılmamıştır. Örneğin kahramanı hayvan olan, insan gibi hareket edip konuşan çizgi romanlar, yerli çizgi roman üretiminde oldukça marjinal kalmış, birkaç dizi dışında hiçbir biçimde devamlılık gösterilememiştir.

Yerli çizgi roman üretiminde kedilere ilk olarak çocuk dergilerinde rastlarız bu sebeple. İlk kuşak çizgi romancılarımızdan Selma Emiroğlu’nun Doğan Kardeş dergisinde yayınlanan Kara Kedi Çetesi (1945) veya yıllar sonra Sinan Gürdağcık’ın Milliyet Çocuk dergisinde yayınlanan Mırnav (1980) çizgi romanları hemen akla gelen örneklerdir. Anaakım çizgi romanımızda ise kediler yakın tarihlere kadar pek yer alamamıştır. Tarihi çizgi romanlarımızda, hatta geç Osmanlı ve erken dönem Cumhuriyet hikâyelerinde dahi kedi yoktur. Asıl anlatının arkaplanında bir sokakta, bir pencere önünde bile resmedilmemiş olmaları sahiden ilginç. Mesele bir kedi sevmezlik değil elbette, serüven edebiyatının “ciddiyetini” bozacağı da düşünülüyor muhtemelen. Özellikle karikatürlerde “Mart Kedisi” esprisinin sıklıkla kullanıldığını hatırlatalım. Tarihi çizgi romanlarımızda özellikle femme fatale kadınların yanıbaşında vahşi kedigillerden biri (puma ya da leopar) vardır veya 1950’li yıllardan sonra üretilen mizahi bantlarda yüksek sosyete kadınlarının süs köpeklerine bir aksesuar olarak mutlaka başvurulur ama evcil kediler bir iki istisna dışında pek akla gelmez. Diğer yandan 1960’lı yıllardan itibaren yayınlanan yabancı korku çizgi romanlarında bir dehşet ve muamma simgesi olarak kedilere bolca yer verilmektedir. Bir cesedin başında ya da korkutucu bir hikâyecinin kucağında oturan kediler resmedilmektedir.

Son çeyrek asırda üretilen çizgi romanlarda kedilere daha sakin ve sempatiyle bakıldığı söylenebilir. Özellikle mizah dergilerinde çalışan üreticiler, otobiyografik nitelikli çizgi romanlar yapmaya başlamışlar, büyük bir çoğunluğu kedilerini de hikâyelerine katmışlardır. Çizerleri çeşitli ev hallerinde kedileriyle birlikte izleriz. Orta sınıftan şehirli ve eğitimli genç erkek ve kadınların anlatıldığı çizgi romanlardaysa kediler, ev sahibinin kucağında ya da bir köşede uyurken resmedilir. Bunun en ünlü örneği kuşkusuz Tuncay Akgün’ün Bezgin Bekir adlı çizgi romanıdır. Siyasi hiciv niteliğinde olan çalışmada Bekir, kedileriyle birlikte sürekli uyuyan, oturduğu koltuktan nadiren kalkan 68’li bir solcudur.

Yine bu dönemde kedilerin kahraman olduğu iki önemli çizgi roman yayınlanmıştır. İlki, Piyale Madra’nın Piknik adlı bir kedinin çevresinde yaşananları hikâyeleştirdiği aynı adlı bant-karikatürüdür. Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinde on beş yılı aşkın bir süre aralıksız yayınlanan Piknik yerli çizgi romanın en uzun ömürlü kedili dizisidir. Bir diğeri, ilk kez 1996 yılında aylık L-Manyak çizgi roman dergisinde yayınlanmaya başlayan Kötü Kedi Şerafettin’dir. Bülent Üstün’ün yarattığı dizi, Cihangir’de yaşayan bir erkek sokak kedisinin başından geçenleri anlatmaktadır. Sokak argosu, punkvari otorite karşıtlığı, başta alkol olmak üzere türlü keyif maddelerinin tüketimi ve komik şiddeti düşünülürse underground nitelikte bir çizgi romandır.

Bugün, üretilen çizgi romanlar biçim ve söylem bakımından hayata yakın durmayı tercih ettikleri için, kedileri sıklıkla ve hikâye bağlamıyla ilgisi olmaksızın görebiliyoruz. Şu da iddia edilebilir, geçmişe kıyasla daha fazla kedici üretici var, sevdiklerini hikâyelerine katmaktan hoşlanıyorlar.

Kedici, Mayıs-Haziran 2010 sayısında yayınlanmıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder