Conan, Türkiye’de çok sevilmiş bir Amerikan çizgi romanı. Kuzey Amerika’daki hâkim çizgi roman anlayışıyla, süper kahraman ekolüyle kıyaslanırsa, pek çok bakımdan mainstream nitelikler taşımayan bir çalışma. En önemli yerli çizgi romanlarımızın tarihi kılıçbaz türünden çıktığı, içeriklerimizin epeyce “adult” olduğu düşünülürse Conan’ın bizde neden sevildiği tahmin edilebilir. Conan, bu eğilime aşina olan Türkiyeli okurun beğenisini kazanmıştır. (80’lerde Kimmeryalı Conan’ın Türk olup olmadığının konuşulduğunu oflayıp puflayarak not düşeyim). Robert E.Howard’ın ilk kez Weird Tales dergisinde yayınlanan hikâyesi, yıllar sonra çizgi romana uyarlanmış ve özgün hikâyelerinin dışında farklı biçimlerde (özellikle Roy Thomas’ın yazdıklarıyla) gelişen sayısız serüvende anlatılmıştır.
Bir Amerikalı için Conan epik-fantezi tarzında anlatılan Kılıç ve Büyü (Sword & Sorcery) alt türünün bir parçasıdır. Çizgi roman olarak düşünülürken türün edebiyatına yönelik ilginin ticari olarak değerlendirilmek istendiği, yayıncı Marvel Comics’in uygun bir anlatı ve hikâye evreni aradığı anlaşılıyor. Amerikan çizgi romanları güçlü bir piyasa ve sektör baskısı altında, biçim ve içerik bakımından zorlayıcı koşullar içinde yayınlanırken kimi yayıncılar, özellikle 60’lı yıllarda sayfa formatı ve hikâye anlayışı farklı olan (çocuk okura hitap etmeyen) yayınlar çıkardılar. Başlangıçta önemsenmeyen bu denemeler dikkat çekici satışlara ulaşınca endüstrinin önemli yayınevleri benzer nitelikte dergi ve kahramanları peşi sıra yayınlamaya başladılar. Conan, tam da bu dönemin, 1966-85 yılları arasının popüler anlatılarındandır.
Hikâye Evreni
Conan, çizgi roman olarak ilk çıktığında (1970), epik fantezi olarak sunulmuştu, sonra daha özcü bir tarihi serüven kurgusuna yoğunlaştı. Karakterleri derinleştirme çabası ve sağlam entrikasıyla bence daha ilgi çekici bir noktaya evrilmişti ama satışları düşünce başa dönüp bir kez daha revize edildi, daha genel bir okura yönelik basit hikâyeler tercih edilir oldu. Türkiye’de epik fantezi yönünün kapaklarla sınırlı olduğu, büyü-büyücü karakterizasyonunun gerçekçi ve sert hikâyeler içinde kısıtlandığı dönemiyle sevildi daha çok. Çünkü bu tür hikâyeler bizim çizgi roman anlayışımıza, anlatmak istediğimiz şiddet ve gerçekçilik evrenine hayli uygundu.
Türkiye’deki yayınıyla koşut biçimde, özellikle seksenli yıllar boyunca Conan’dan etkilenmeyen tarihi çizgi romanımız yok gibidir. Conan alenen kopyalanmıştır, bu bakımdan Alex Raymond’un Baytekin’i, Hal Foster’ın Kahraman Prens’i kadar etkili olmuştur. Türkçede eski ve yeni serüvenlerinin aralıklarla yayınlanmasının nedeni de bu zaten. Amerika’da eski popülerliğinden uzakta olduğu için iddialı başlangıçlarla yola çıkan yeni serileri çabuk sönümleniyor. Çünkü iyi hikâyelerle anlatılamıyor; epik dili, kalabalık kavga sahneleri, kısa ve az konuşan, hemen kılıca sarılan erkekleri ve tanrı anlatıcılarına ilişkin klişeleri hiç bir parlaklık gösteremiyor. Her yeni seri, geçmişin gölgesinde, büyük yazar ve çizerlerinin gerisinde kalıyor.
Marmara Çizgi, Conan Kimmerya adlı 2007 tarihli yeni bir serinin yayınına başladı. Bu seri de tahmin edilebileceği üzre Conan’ın şaşalı günlerini aratır nitelikte. Kimmerya alt başlığıyla sunulan dizinin çarpıcı yönü, çizer olarak Richard Corben’in varlığı. Corben, fantezi-epik-korku paradigmasının veya vahşi erkekler, saf kadınlar ve ejderhaların dünyasının, tarihöncesi estetiğinin yıldız çizeri olduğundan, Conan’ı yeniden canlandırmak adına vitrine çekildiği tahmin edilebilir. Tabii Corben’i öne çıkartırsanız ona göre hikâyeler kullanmak durumunda kalıyorsunuz. Conan’ın realistik çizgisine Corben’in kendine özgü minyon ve kaslı tiplemelerinin uymayabileceği düşünülmüş. Bu yüzden olmalı, Conan’ı anlatmak için ortaya çıkarılan dedesi Connacht’ın (!) hikâyelerini Corben çizmiş. Bu hikâyelerden ilki hariç hikâyenin şimdisiyle olgun bir paralellik kurulamamış olsa da Corben ilerlemiş yaşına (d. 1940) rağmen, anlatıyı farklılaştıracak bir çizgi dizgesi kurmuş. Doğrusu, Corben daha önce başka kahramanları, örneğin Swamp Thing ve Punisher, hatta Conan’ın yeni yayıncısı Dark Horse için Hellboy da çizmişti ki Mignola ile yaptıkları çalışma gerçekten verimli bir işbirliğiydi. Corben, dedesi yerine pekâlâ Conan’ı çizebilirmiş, editöryal bir yanlış yapılmış bana kalırsa.
Barbarın Reçetesi
Conan, popüler örüntülerin bildik reçetelerinden faydalanan bir çizgi roman. Akla karşı duyguyu, şehre karşı kırsalı, kurallara karşı pragmatizmi, nezakete karşı dobralığı, hiyerarşiye karşı bireyciliği, kanunlara karşı kişisel adaleti, demokrasiye karşı karizmatik liderliği seven ve savunan bir dünya anlatır. Barbar Conan, şehirlilere karşı biteviye medeniyet dersi verir: “Sizin medeniyetiniz buysa eğer…” diye başlayan mesajları alâmetifarikasıdır. Türkiye’de modernizm karşıtlığı, pozitivizm eleştirileri rağbet gördüğünden Conan’ın barbarlığı, medeniyete dair uzlaşmacılığı hoşa gitmiş, vesile olmuştur. Aslına bakarsanız, tarihöncesi hikâye estetiği, bireyciliği ve kanun koyucu karizmayı belirginleştirir; bu eğilim Conan’a özgü değildir demek istiyorum. Conan’ın barbarlığı, öncelikle, şiddeti mümkün kılan bir kuralsızlığı meşrulaştırmaktadır, bunu akılda tutmak gerekiyor. Türkiye’de westernlerin, onları temel alan kılıçlı-tarihi fantezilerin çok sevilmesi boşuna değil. Benzer bir paydadan üretiliyorlar, eylemlerinden sorumlu olmayan, şiddetinden dolayı suçlanamayan kahramanları methediyorlar. Conan’ın görsel olarak en çok hatırlanan sahneleri, onlarca insanı tek başına öldürdüğü, eli yüzü kan ve ter içinde kaldığı savaş mizansenleridir. Conan’ı düşünürken –dertlenirken hatırlamayız. Düşünmek, kuralcı ve sıkıcı şehirlilerin işidir.
Birgün Kitap, 7.5.2011
üstadım aksine ben Corben'in hikayeye katılmasından pek hazetmedim-ki knedine has çalışmalarının sıkı bir takipçisi olduğum halde-
YanıtlaSilConan destanını sürdürecek sesler ve nefesler şimdiki seriye dahil olan veya ayrılan isimlerin hiç birinde mevcut değildi diye düşünüyorum.. nasıl bir basiretsizlikse artık filminde bile Momoa adında bir garabet bulmuş ve oynatmışlar..
yazık oluyor, çok yazık..