Cumartesi, Nisan 02, 2011

Blacksad Yüreğiyle Konuşur

Özel dedektif hikâyeleri sevilen polisiye türlerinden biri... Karikatürlerden reklamlara varıncaya kadar pek çok mecrada parodisi ya da nostaljisi yapıldığı için yalnız erkek kahramanı, meşum kadınları, film noir estetiğini, 1960 öncesi modasını görür görmez ne anlatıldığını kavrayabiliyoruz. Bir türün özelliklerinin ne olduğunu ancak değiştiğinde fark ederiz. Popüler kültür ürünleri tekrara dayanırlar; tekrardan kaynaklanan gelenek ancak yeni olan yüzünden eski sayılır. Polisiye anlatılardan söz ederken Holmes-Poirot ekseniyle Mike Hammer-Sam Spade ekseni, halef selef ölçüsünde mukayese edilir. Mike Hammer ve benzeri anlatılarla birlikte kapitalist toplum krizinin belirginleştiği, bütün suçların nedeni haline geldiği iddia edilir. Kışkırtılan arzunun faş etmesiyle suç işlenir olmuş, suçlu ve suçlu tanımları bütünüyle farklılaşmıştır. Vicdansızlık vurgusu geçmiş polisiye anlatılarından daha yoğun biçimde kullanılır olmuştur. Hikâyeyi feylosofça kendi ağzından anlatan, ne yaptığını bilen, suçla mutlaka bir yakınlığı olmuş, nedamet getirmiş, pişman, özgüvenli, geçmişinde türlü kırıklıklar taşıyan trajik bir kahraman vardır karşımızda. Kapitalistlerin yaptığı pek çok şey suçtur ama suçun tanımı onların eylemlerini kapsayacak biçimde oluşturulmamıştır. Dedektif, büyüklere ulaşamayacağını bilir; kokuşmuşluğa karşı bireysel bir başkaldırıda bulunurken kerameti kendinden menkul, nasıl hasıl olduğunu bilemediğimiz bir adalet anlayışıyla kötülerle savaşır. Polislere güvenmez, onlar suçlularla baş edemeyecek kadar kirli ve bağımlıdırlar. Kanunlar sermayeden yanadır, savcılar kariyeristtir, hep hesap edilen bir siyasi gelecek vardır. Yalnız ve trajik kahraman, kokuşmuş sistemin içinde asıl suçluları bizzat kendisi cezalandırarak ilerler.

Blacksad, bu reçetenin tipik bir örneği. Böylesi bildik bir atmosfer içinde yeni olabilmek, farklı bir şeyler anlatabilmek kuşkusuz kolay değil. Neyi nasıl anlatırsanız mukayese edileceğiniz klasik örneklerin gölgesinde kalacağınız ve hatta taklitçilikle itham edilebileceğiniz bir başlangıç noktasındasınız. Blacksad, bunu bir avantaja çevirmiş, hakkını teslim etmek gerekiyor. Dedektif hikâyelerinin oluşturduğu aurayı, çevresel tasarımı bir tür tarihsel doküman gibi kullanmış. Görsel sadakat ve dönem ayrıntılarına gösterilen hassasiyet, Blacksad’ın gerçeklik vehmini güçlendirmiş. Oysa, başlangıç noktasına dönersek, Blacksad foto realistik vizyonuna, şiddet içeren cinai içeriğine karşın antropomorfik hayvanlar arasında geçiyor. Disneyvari çocuksu iyimserliği ters yüz eden bir eleştirellik taşıyor. Hemen anlaşılmayan, hele ki kıyaslanan dedektif hikâyelerinde örneğin Mike Hammer’da hiç olmayan etnik bir derinlik de katılmış anlatıya. Blacksad, siyah bir kedi, ırkçılarla uğraştığı serüveninden anlıyoruz ki ten rengi nedeniyle ona kötü gözle bakanlar var. 1950’li yıllarda üretilen polisiyelerde siyah bir dedektif kahraman düşünebilmek pek mümkün değildi. Bugün dahi Amerikan toplumunda bir siyah ya da Latin’le evlenen beyaz, politik olarak Cumhuriyetçi değildir. Mike Hammer gibi sağcılığı aşikâr örnekleri dışarıda tutarsak, özel dedektif klişesi pek çok bakımından liberter niteliklidir. Bunu dönemin meşru düşmanı Hitler’e ve Nazizme yönelik karşıtlıklardan çıkartıyor değilim. Alt sınıflarla olan ilişkilerinden, kapitalistlerin ve üst sınıfların ayrımcılıklarına dair öfkelerinden anlaşılabiliyor bu durum.

Blacksad, zekâ ya da eylem adamı değil, her ikisinden de izler taşıyor. Hammer gibi bir anti-entelektüelist değil, eğitimini yarım bırakmış ama eğitime ve ona dair bir hiyerarşiye katlanamayan biri gibi değil. Holmes gibi rasyonel olmak gibi bir takıntısı yok, “yüreğiyle konuşuyor”. Hikâyeleri geçmişten gelen sırlara dayalı ifşaatlarla geliştiriliyor (her zenginliğin arkasında bir suç vardır), finalde rasyonel düşüncenin zaferi yerine başarısızlığı da kutlanabiliyor. Hammer hikâyelerinde olduğu gibi şüphelilere dayak atarak bilgi toplandığını, barlarda ispiyoncularla karşılaşıldığını, dedikoduların işe yaradığını görüyoruz. Geleneksel çizgi roman kalıplarına göre düşünürsek, iyi-kötü kavgasını anlatmıyor Blacksad… Adından da anlaşılacağı gibi kederli, iyilik kötülüğün muğlâklaştığı bir dünya aktarıyor. Kötü adamların zenginler arasından çıkması, sınıf atlama hırsının insanları suça itmesi anlatının önemli bir yönü. Yine ilginç bir biçime sivil bir sosyal dayanışma içinde olan önemsenen ve takdir edilen yerel kahramanlar gösteriliyor. Yoksul mahallelerinde sosyal devletin yaşamadığını, gönüllülerin çocuklara eğitim verdiğini, Blacksad’in de benzer bir geçmişi olduğunu öğreniyoruz. Bu vurgu anlatıya siyasi bir derinlik kazandırıyor ama Blacksad meselelere yalnızca siyaset merkezinden bakılmasından hoşlanmadığını belirtiyor bir defasında. Kederli, kırık aşk hikâyelerinin mağlup aktörü ve sıklıkla gözleri dolan vicdanlı bir adam olarak dolaşıyor karelerde.

Yazar Juan Díaz Canales (doğ.1972) ve çizer Juanjo Guarnido’nun (doğ. 1967) ortak çalışması olan dizinin Türkçede çıkan ikinci albümüyle bütün serüvenleri yayınlanmış oldu. Gerçekçi çizgileri, sinematik anlatımı, zaman harcandığı anlaşılan kareleri, suluboya ve ecolin kullanarak oluşturulmuş yumuşak renkleriyle kısa süre içinde özellikle Avrupa’da büyük bir popülerlik yakalayan dizi oyunbaz göndermeleriyle de ilgi çekiyor. Son albümde Senator Joseph McCharty, Senator Gallo adıyla bir horoz olarak resmedildi örneğin. Daha önce benim bildiğim Walt Kelly, Pogo bant karikatür dizisinde McCharty’i, kötü niyetli bir kedi olarak çizmişti. Hikayelerin geçtiği yılların tam tarihi verilmiyor ama küçük dipnotlar var…Yine son albümde Ella Fitzgerald'ın söylediği Old Black Magic şarkısının plağını da görüyoruz bir karede. Plağın çıktığı 1954 tarihi, McCharty'nin ikinci dönemindeki gelişmelerle de uyumlu.

Radikal Kitap, 1.4.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder