Cumartesi, Ekim 06, 2018

Ben Devletim Bana Karışamazsın


Belli bir dönemin anı kitaplarını okurken bazı isimlere giderek daha sık rastlamaya başladığınızı farkedersiniz. ‘Yine o!’ dersiniz merakla, şaşırarak… Asıl mevzuyla bir ilgileri yoktur, geçerken değinilirler… Her nasıl anlatılırsa anlatılsın o adama endişeyle, mesafeyle bakıldığını, o konuştuğunda herkesin korkup çekindiğini anlarsınız. Tekinsiz, pervasız, genellikle otoriteyi temsil eden, kendinde güç kullanma hakkı gören birileridir bunlar. Savcı, amir ya da hâkim olarak çıkarlar karşımıza. Yaşattıklarına, söylediklerine bakarak doğru mu değil mi, olabilir mi diyerek kafanızda çevirirsiniz. Atatürk döneminin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, benim için bunlardan biridir, etrafında yarattığı korku ve tedhiş beni hep irkiltmiştir. Örneğin gazete patronlarından teliflerini alamayan yazarların Şükrü Kaya’ya şikâyet etmekle tehdit ederek paralarını kurtarabilmeleri iyi bir şey gibi gözükse de devletin bakanının nerelere nüfuz ettiğini göstermesi bakımından endişe verici gelir bana. Kırklı yılların Basın Savcısı Hicabi Dinç bu isimlerden bir diğeridir. Görev yaptığı yıllarda bütün Babıâli’nin saygıyla, itinayla kelimeleri seçerek konuştuğu bir bürokrat olmuştur. Sayısız basın davasında iştahla suçlu aramış, sağcısı solcusu tüm gazetecileri her daim korkutmuştur. Benzer makamlarda bulunan, kişilik olarak cevval ve müstebit olan bu insanlar ister istemez sonraki dönemlerde de hatırlanırlar. Yıllar geçer, görevlerinden ayrılırlar buna karşın gazetelerde haber olmayı sürdürürler. Noter olmuştur, avukatlığa başlamıştır, çocuğu evleniyordur vs.

Rıfat N.Bali, 1960 öncesini anlatan kitaplarda sık karşılaşılan iki ismi ve bir mekânı temel alarak bir derleme yapmış. Tabutluklar, Sansaryan Han ve İki Emniyet Müdürü kitabı adından anlaşılacağı gibi halef selef konumundaki iki emniyet müdürünü Nihat Haluk Pepeyi ile Ahmet Demir’in biyografilerini içeriyor. Gerçi biyografiden ziyade haklarında yazılmış yazı ve değinilerin toplamı demek gerekiyor. Pek çok komünist ve Turancının işkence gördüğü San(a)saryan Hanının anlatıldığı bölüm de iktibaslardan oluşuyor. Türkiye’de resmi kurum ve kuruluşların arşivlerinden herhangi bir konuda belge ve malumat bulabilmek neredeyse imkânsızdır… Bali, bu zorlukla ilgili çabalarını önsözde aktarırken derlemenin alıntılardan oluşmasının gerekçesini de açıklamış oluyor… Pepeyi hakkındaki çalışmasını daha önce Toplumsal Tarih dergisinde yayınlanmıştı, yeni olan, kitabın asıl ağırlığını oluşturan Ahmet Demir bölümü ise dikkat çekici bir döküm olmuş. Anı kitaplarında dayak atan, küfreden, tehdit eden biri olarak okuduğumuz Demir’in farklı yüzleriyle de karşılaşıyoruz böylelikle. Demir’le ilgili genel kanaati değiştirecek ölçüde yeni bir veri yok ama Bali, araştırmasının başında, onun Filistin’e göçeden Yahudilere yardım ettiğini öğreniyor. Gaddar, ölçüsüz şiddet kullanabilen, tahammülsüz bir adamın ayrıksı ve insani yüzünü gösteriyor bize. Benzer bir vurguyu, Pepeyi için de yapıyor Bali. Bir sözlü tarih görüşmesinde Pepeyi’nin Almanya ziyareti sonrasında Yahudiler için İstanbul’da yapılması düşünülen fırın fikrine karşı çıktığı, “ben bu işi yapamam” diyerek görevinden istifa ettiğini öğrenmiş. Söylenenlerin doğru olup olmaması değil, birilerinin bunu böyle hatırlıyor olması önemli. “Her insan taşıyabileceği kadar günahla yaşar, bu ağırlığı kendisi belirler” derler ya siyasi muhaliflere karşı hiçbir vicdani sorumluluk duymayan, mutlaka şiddet kullanan, işkence eden ve yapıp ettiğinden rahatsızlık duymayan birinin saf kötülükle varolduğunu düşünmek yine de haksızlık olurdu.

Şu soruların cevaplarını düşünmemiz gerekiyor. Çünkü Demir gibi etkin isimler birer kahraman olarak da görülüyorlar: Demir’in gösterdiği habaset ve huşûnet, göreve sadakat, emre itaat ile açıklanabilir mi? Suçla tanımlanan ve marjinalize edilen her şeye karşı haşinleşen, uyguladığı şiddet meşru görülen ve daha önemlisi eylemleri nedeniyle sorumsuz tutulan biri nasıl değerlendirilir? Bana kalırsa Demir’den ziyade dayak attığı, korkuttuğu insanlara bakmamız gerekiyor. Onların tanımlanma biçimi, Demir’in eylemlerini normalleştiriyor. Onlara yapılanlardan dolayı ceza almıyorsanız eğer, bu durum, suç ve suçlunun başka türlü, istisnaları olacak biçimde tanımlandığını gösterir.

Demir’in 27 Mayıs sonrasında, meslekten uzaklaşmışken yeniden İstanbul Emniyet Müdürlüğüne getirtilmesi sahiden şaşırtıcı ve yaralayıcı olmuş, insanın aklı havsalası almıyor. Yıllarca kötü örnek olarak konuşulmuş biri, dönüp dolaşıp yeniden o makama getiriliyor. Bali, söz konusu alelacayip atamayla ilgili gazete tartışmalarını da aktarmış. Yazılara bakınca aktüel siyasi çekişmelerin sağduyunun önüne geçtiği tipik bir günü kurtarma eğilimi seziliyor. Demir’in geçmişini bilerek ona muhalefet edenlerin marjinalleştirilmeye çalışılması, onun aşırılarla (komünist ve Turancılarla) savaşan ciddi bir devlet adamı sayılması ve şiddetin azımsanması bana zihniyet olarak korkunç geliyor. Demir’in eylemlerine normal bakılıyor, çünkü işkence ettiği insanlar hukuk dışında düşünülüyorlar. Onlar zulmü hak ediyorlar, onlara yapılanlar caiz bulunuyor vs. O günün CHP-AP çekişmesinde tartışılan bağlam bu ayrıma değinmiyor. Demir’i istemeyenler bile bir rövanşizmle meseleye bakıyorlar.

Demir’in Aziz Nesin’in karşısında kendini cellât gibi konumlandırması, öldürmeyip döverek onu affetmesi kişisel bir meseleymişçesine geçiştirilebilir mi? Öldürme ve affetme yetkisini belirleyen Aziz Nesin’in tanımlanma biçimi değil mi? Nazi Almanyası yenilmese, İnönü ırkçılar hakkında konuşmasa, Turancılar o tabutluklara girer miydi? Tabii ki Hayır… Nesin defaatle söylemiştir; devleti göremeyiz, devlet diye kendini devletle özdeşleştiren temsilcileri görürüz diye… Demir, kendini devlet saydığı için rahat davranıyor, karşısındakileriyse ölebilir, feda edilebilir dışlanmışlar sayıyor… Demir, ne yaparsa yapsın normali, işkence ettikleriyse norm dışını temsil ediyorlar.

Tabutluklar, Sansaryan Han ve İki Emniyet Müdürü, sınırsız-sorumsuz bir otorite olarak hükmedenlerin ne yaptıklarını, nasıl anlatıldıklarını izleyebileceğiniz bir kitap. Zihniyet olarak yaşamaya devam ettiği için zengin malzemesi ayrıca önemli.

Radikal Kitap, 8.4.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder