Çarşamba, Şubat 02, 2011

Borgia Borgia...

Borgia, edebiyata ve sinemaya sayısız kez konu olmuş bir aileyi anlatıyor. Tarih boyunca pek çok sanatçı ve araştırmacının ilgisini çekmiş tutkulu bir aile olan Borgialar şiddet ve cinsellik dolu farklı hikayelere konu olmuşlardır. Aile hakkında anlatılanların büyük bir çoğunluğu söylentilere dayanır, abartıyla hikâyeleştirildiklerini düşündürten epey delil vardır. Batı Avrupa tarihinde Kralın danışmanı, yakını ya da yardımcısı olan her yabancı erkek ve kadının sapkınlıkla ilişkilendirilmesi kuşkusuz tesadüf değildir. Bu hikâyelerin yaygınlaşmasını iktidar mücadelesinin parçası olarak görmek doğru olacaktır. Rodrigo Borgia gibi bir Katalan’ın İtalya’da Papalık makamına oturması ister istemez bir rahatsızlık yaratmıştır. Borgia ailesi hakkında yazılanlar Rodrigo Borgia Papa olmasaydı muhtemelen anlatılmayacaktı. Evlilik dışı ilişkiden doğma kızı Lucrezia’nın başına buyrukluğu, erkekleri yönetmesi bu hikâyeleri muhtemelen pekiştirmiştir. Oğlu Cesare’nin sürekli siyahlar giyinerek dolaşması dahi haklarındaki hikâyeleştirmeyi kolaylaştırmıştır. Siyah kötülüğün sembolüdür, ölümdür, vebadır, Azraildir vs., Lucrezia’nin kocalarının şüpheli ölümleri, Lucrezia ile Cesare arasındaki ensest aşk iddiasına bağlanmıştır. Bir başka deyişle Borgia Ailesi ile ilgili anlatılabilecek her türlü uyarlama cinsellik ve şiddet yüklü sahneler içermektedir. Böylesi bir konuyu çizgi romana uyarlarken temel sorun neyin öne çıkartılacağı ile ilgili. Örneğin Manara çizecekse erotik bir hikâye çıkması muhtemel. Üstelik onun mainstream bir erotizm ile ilgilenmediğini, sınırları zorlayarak, normal ile sapkınlık arasındaki çizginin muğlaklığını göstermeye çalıştığını biliyoruz. Şöyle söylemek daha doğru: Manara, cinselliğin hayattaki her türlü ilişki biçiminin belirleyicisi olduğuna inanıyor. Sırf bu nedenle Borgia ailesini kötülemeyeceği baştan belli. Kişisel olarak Jodorowsky’nin bu ailede ne bulduğu, böylesi bir projeye neden girdiğiyle daha fazla ilgileniyorum. İnsan doğasına ilişkin eleştirileri, belki bir arınma arayışı, dini ve ahlâki savrulmalar ailenin hayatında ilgisini çekmiş olabilir diye düşündüm ve kendimce öngörülerde bulundum. İlk albüm itibarıyla bu beklentilerim boşa çıktı diyebilirim, tipik bir uyarlama okudum, tipik bir Manara albümü gördüm ve orada Jodorowsky yoktu. Bu ilginç...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder