Cumartesi, Şubat 05, 2011

1602

Amerikan çizgi roman endüstrisi kahramanlarını revize etmek ya da onları bağlamları dışında alternatif hikâyelerle anlatmak hususunda hayli iştahlıdır. Yakın gelecekte ya da önemli bir dönemde geçen yeni bir anlatı evreni kurulduğu, farklı dizilerin birleştirildiği, paralel gelişen serüvenler oluşturulduğu ve karakter çekişmelerinin belirginleştirildiği pek çok çizgi roman yayınlanmıştır. Neil Gaiman’ın senaryosunu yazdığı 1602 bu türden bir alternatif dizi. Marvel kahramanlarının uzak geçmişte, Ortaçağ İngiltere’sinde nasıl bir yaşam sürdürebilecekleri ilham ve spakülasyonu üzerine kurulmuş bir hikâyesi var.

Böylesi alternatif anlatıların riskli bir tarafı olabiliyor: mevcut dizinin dışına çıkılınca, yeni bir dünya ve tarih tasarımına kalkışılınca fondaki hikâye önemsizleşebiliyor. Kahramanlar kim, nasıl konuşmuş ve anlatılmış, hangi kisve ve konumda tasarlanmış sorusu ve merakı, asıl ekseni belirliyor ki alternatif hikâyeleri popülerleştiren ve bazen önemsizleştiren yön de bu belki. Örneğin 1602 yılında, genç Peter’in bir örümcek tarafından ne zaman ve nasıl ısırılacağını merak etmek, daha doğrusu onun gelecekteki kaderini bilmek, okurun zekâsını okşuyor olmalı… Ama bu merak, ayrıntı gibi dursa da, kimi zaman hikâyenin önüne geçebiliyor… Kahramanın dostları, düşmanları, üstünlük, zaaf ve takıntılarını neredeyse ansiklopedik bir edayla bilmek, geeker çizgi roman okurlarının ortak bir noktası olarak gösterilebilir. Geeker deyip geçmemeli, kısmen internet dili daha çok da çizgi roman okurlarının azalması hasebiyle, geeker fanlar üretimleri ve çizgi roman hakkındaki konuşmaları belirler hale geldiler. Çizgi romanlara katılan geçmiş- tarih ayrıntıları biraz da onlar için yazılır oldu.

Diğer yandan bir parantez açalım, Amerikan çizgi romanları kalabalık kadroları da sever. Sadece alternatif serüvenlerde değil tüm çizgi romanlarda, mümkünse her zaman, kalabalık, maaile bir kahraman kadrosu kullanılır. Bir roman, dizi ya da sinemada bu kadar çok “oyuncu”, karakterlerin derinleştirilmesini engellediği, anlatıyı yavaşlattığı ve ilgiyi dağıttığı için handikap olarak görülür. Amerikan çizgi romanlarındaki kalabalığı mümkün kılan kolaylık, kuşkusuz, her bir kahramanın ayrı bir dizi ve anlatı evrenine sahip olması... Okur, kahramanların kimliğini ve geçmişini bilerek izliyor kalabalığı. Geçmişe, yaşanmış bir husumete yapılan anıştırma, bir dipnot anlamına geliyor. O dipnotlar olmasa hikâyedeki kalabalık anlamsızlaşabilecek.

1602 tipik bir cepheleşme hikâyesi. İyiler, kötüler, iki güç arasındaki rekabetten yararlanmak isteyenler olmak üzere çeşitli tarafları var. Olağanüstü olanlar ve onlardan nefret eden insanlar, kanun koyuculuk ile göreve sadakat arasında kalanlarla karşılaşıyoruz yine… Olağanüstü güçlere sahip kahramanların marjinalliği, birbirlerine tutunmak zorunda kalmaları, hırçın mutsuzlukları, öfke ve garez krizleri Gaiman’ın iddialı ebedi diliyle betimleniyor. Doğrusu, yukarıda da değindim, her ne olursa olsun, ben bu kadar kalabalık kadrolu alternatif hikâyelerden iyi sonuçlar alınabileceğine inanmıyorum. Ticari gerekçeleri bir ölçüye kadar anlıyorum, alternatif anlatıların tür olarak kendini var ettiğinin de farkındayım ama bu kalabalığın ve yeniden tasarımın hikâyeyi aşındırdığını hatta bir noktadan sonra ilk ekseni unutturacak ölçüde başkalaştırdığını düşünüyorum. Hikâyenin konuşulur olması okunduğu anlamına gelmiyor; albüm ya da dergi satışını arttıran bir etkisi olmuyor bu konuşkanlığın. Fanlar arasında geek yorumlara vesile oluyor ve bu da son kertede o çizgi romanın yaygınlığını korumasına vesile olabiliyor ama o hikâye, okunmasa da olur raddesinde önemsizleşiyor. Bence bu tür hikâyeler reklam amaçlı fanteziler olmaktan öteye gitmiyor. Bazen bir yazara kimi zaman bir editöre bu fantezileri reelize etme imkânı tanınıyor. Gaiman’ın dizinin yazarı olmasının nedeni de bu… O çok-satar Sandman’in yazarı, ne dilerse yazabilir konumundaki bir yıldız… Hakkını teslim edelim: 1602’de Gaiman, bu tür hikâyelerin makûs talihini yenmeye çalışmış, iyilerle kötülerin çatıştığı debdebeli zirve anına, cepheler savaşına kadar gerçekten anlatıyı iyi dengelemiş, sonrasında İngiltere’den Yeni Dünyaya yolculuğa dönüşen, bugünün kahraman evrenini anlamlandırma çabasına dayanan başka bir hikâye başlamış.

Andy Kubert, beğendiğim çizerlerden değil. Bazen çok uzaktan –dünyanın bir ucundan- bakarak kareler istifliyor ve o karelere (büyük çalışarak) ayrıntıcı yaklaşmıyor. Kapak çizeri Scott Mckowen ise pek çok çocuk kitabı ve 19.yüzyıl klasiğine yaptığı kapak ve ilüstrasyonlardaki tarzını sürdürmüş, tek kelimeyle albenili tasarımlar yapmış. Çiniyi kullanma biçimi, renk tercihleri ve gravür vehmini yaratan karakterizasyonu hemen dikkat çekiyor. Gustave Doré’u seviyorsanız Mckowen ismini mutlaka not almalısınız derim. Güzel çizgilerle karşılaşmak her zaman mümkün olmuyor. 1602, böylesi artistik bir eskilik yaratacak birisi tarafından çizilmeliymiş. Oysa tecimsel gerekçelerle mainstream üslubun ve kasvetli çizginin bir benzeri aranmış ve Kubert seçilmiş, yazık edilmiş.

1602, Gaiman senaristi olduğu için ilgi çekici bir albüm. Anlatı ilerledikçe ahengini yitiriyor ama yeni bir evren inşasını izlemeyi seviyorsanız, kahramanların geçmişine yönelik atıf ve çeşitlemeleri oyunbazca yakalamak istiyorsanız okunabilir bir fantezi. Üstelik Gaiman’ın popülerliğini kullanarak Marvel, 1602 temalı farklı diziler de yayınladı. Fantastik Dörtlü, Hulk ve Örümcek Adam’ın bu yeni evrende geçen serüvenlerinin başlangıcı olması nedeniyle (meraklısı için) ayrıca okunması gerekiyor.

Radikal Kitap, 4.2.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder