Pazar, Ocak 16, 2011

Sahiden Yalnızmış, Kimsesizmiş bu Red Kit...

Başta çizgi romanlar olmak üzere tüm popüler seriyal kahramanlarının hemen akla gelen ilginç ve ayrıksı serüvenleri vardır. Seyir dışına çıkan, alışılmadık bir içeriği olur bu serüvenlerin. Kahramanı çaresizlik içinde kıvranırken görürüz, çıkışsızdır, ne yapsa nafiledir. Duygusal bir kriz, belki bir iftira, yılmaz bir düşman, kahredici bir kumpas, suçlu sayılma ve halk desteğini yitirmek… Habaset namına ne var ne yok serüvene dâhil edilir. Kahramanı yenilginin eşiğinde izlemek enikonu ilginçtir. Her şeyden önce olup biten serüven kendini hatırlatacak ölçüde başkadır. Üreticilerini ayrıca heyecanlandırdığı tahmin edilebilir. Biteviye kazanan muktedir kahramanın yeknesaklığının anlatıcı narsizmini rahatsız edebileceğini düşünüyorum. Diğer yandan bu türden başkalık taşıyan serüvenlerin ‘güzelce’ pazarlandığını biliyoruz. Çizgi romanın endüstri olduğu ülkelerde okur ilgisini kaybeden dizi kahramanlarını öldüren ya da ölümünün eşiğine getiren revizyon hikâyeleri okuyabiliyoruz. Medyanın ve koleksiyoncuların ilgisiyle unutulmaya yüz tutan çizgi romanlar yeniden konuşulur hale gelebiliyor böylelikle.

Red Kit’in Pinkerton’a Karşı adlı son serüveninde (kahramanın konumunu sorgulatması bakımından) ayrıksılık külliyatının eğlenceli bir örneği denenmiş. Serüvenin içeriği itibarıyla hatırlatmak gerekiyor, western sineması kanun ko(ru)yuculuk çelişkisini çeşitli biçimlerde anlatmış, kasabalıların kanunla kurduğu bazen ürkek kimi zaman cevval ve linççi mesafeyi hevesle betimlemiştir. Düzeni kurması ve kanun tanımaz adamlara karşı kendilerini koruması için kasabalılarca davet edilen silahşor imgesine pek itibar edilir örneğin. Tehlike bertaraf edilip hayat rutinleştiğinde o olağanüstü yetkili kanun adamı, kasabalı için ne yapacağı belli olmayan tekinsiz bir adama dönüşmüştür. Kasabadan uzaklaştırdığı ‘katillerden ne farkı var ki’ şerif’in denmeye başlanır etrafta. Pinkerton’a Karşı, bu motifin mizahi bir çeşitlemesine de dayandırılmış, Red Kit kasabanın istemediği adam olup çıkmış.

Modern bir polis örgütü kuran Pinkerton’la romantik ve bağımsız kanun koruyucu Red Kit karşılaştırılmış. Yöntemle önsezi, kanun kitabıyla şefkat, üniformayla hempalık, polisle yalnız kovboy kıyaslanmış ve doğal olarak ikincisinden yana tavır koyulmuş. Western türünde polise (Şerif) olan güvensizlik, liberal burjuva zihniyetinden çıkar. Pazarın kendi kurallarıyla hemhal olabileceğine inanan söz konusu zihniyet, devletin zayıf kalmasını tercih eder. Şerife harcanan para bir savurganlıktır, artık değeri (ve yatırımı) azaltan ve getirisi olmayan bir kesintidir. Red Kit’in gündelik hayata ve pazarın kurallarına karışmadan yaşaması, banka soyguncuları ve kalpazanlarla uğraşması, hem alt sınıflarla hem burjuvaziyle iyi ilişkiler kurması, şerif olmaması, ihtiyaç halinde görev alması ve yerleşik hayatı reddetmesi onu popüler kılan nitelikler. Dikkat edilirse suç ve cezayla ilişkisi hiçbir biçimde skolastik değil, dizide iradelerden çok zekâ çatışması yaşanıyor. Avarel veya Rintintin’in mevcudiyeti, bu çatışma parodisini vurgulamak adına işlevsel. Red Kit, çevrimli-cevherli bir nişancı olarak silahını kullansa da asıl maharetini ipuçlarını izleyerek muammayı çözdüğü dedektiflik gösterisinde sergiliyor.

Allan Pinkerton’un ortaya çıkması, Red Kit açısından rahatsız edici bir meydan okuma olmuş bu yüzden. Daltonları Red Kit dışında birisi yakalıyor ilk kez. Sohbet ettiği, birlikte yiyip içtiği kasabalılar, Red Kit’le gırgır geçmeye başlıyorlar; bar şarkıcıları alaycı şansonlar söylüyor, çocuklar kendi aralarındaki oyunlarda Red Kit olmak istemiyorlar. Pinkerton, ‘döküntü ofislere, yeteneksiz şeriflere, uyduruk soruşturmalara son! Suça karşı çağdaş mücadele’ diyerek Red Kit’i uyarıyor: ‘Sürünüzün başına dönün. Yasa koruyuculuğunu da bana bırakın’. Parodi asıl olarak bu telkinle başlıyor, Red Kit’in liberal burjuva dünyası bu meşum polisten hazzetmediğini en baştan belli ediyor okura. ‘Yasanın ta kendisiyim’ diyen Pinkerton her Amerikalının ‘fişlenmesini’ istiyor. ‘Yanında olmayanı karşısında görüyor’ ve her türlü eylemi suçla tanımlayarak cezalandırıyor. Uzak Batı kasabası mitini darmadağın eden otoriter bir devlet çıkıyor karşımıza: Pinkerton’un polis devleti… Şüphe, ihbar ve izlenme meşrulaşıyor. Yapayalnız kalan, kırgınlıkla koyulaşan, yardım taleplerini sebatla geçiştiren Red Kit, Pinkerton’un arşivi Daltonlar’ın eline geçince tekrar görevinin başına geçiyor vs.

Bir anlatı olarak Red Kit’in, mizahın ve sanatın bu kadar ‘devleti’ kaldıramayacağını hepimiz tahmin edebiliriz. Finalde belgeselci bir tutumla Pinkerton’un vakt-i zamanında herkese oy hakkı verilmesini isteyen, köleliğin kaldırılması için mücadele eden bir liberter olduğunu öğreniyoruz Red Kit’ten. Nerden nereye dedirten enteresan bir malumat bu… Düldül, bu irade değişimini güzel yorumluyor: ‘Siz insanlarda sevdiğim şey, başlangıçta ve sonda hiçbir zaman aynı kişi olmamanız’. Red Kit’in bu farklı hikâyesini ve hatta kendisini feylosof eden auteurların değişimini açıklar biçimde konuşuyor sanki.

İlginç bir Red Kit hikâyesi demiştim. Aurasını, klişelerini, suç ve cezaya ilişkin yargılarını tartıştıran bir serüven aynı zamanda... Tatlı espriler, hemen anlaşılmayan ironik göndermeler yapılmış. Dahası da var, yaşayan en eğlenceli Fransız yazarlarından biri olan Daniel Pennac, bu serüvenin senaristlerinden biri olmuş. Uzun lafın kısası, matrak, derinlikli ve hatırlanacak bir Red Kit çıkmış ortaya. Sahiden yalnızmış, kimsesizmiş bu Red Kit dedirtiyor üstelik… Vay başına gelenler…

Radikal Kitap, 15.1.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder