Pazar, Nisan 04, 2010

Ottomanya’nın Çılgın Türkleri


Nizamettin Nazif’in [Tepedenlioğlu] Kara Davut romanı geçen yüzyılın yirmili yıllarında büyük ilgi görmekte, tefrika edildiği Vakit gazetesini çok sattırmaktadır. Derken Kara Davut, romanda, sonraları Fatih adını alacak genç Şehzade Mehmet’e bir tokat aşkeder ve gerçek hayatta olanlar olur. Öğrenciler, gençler ve diğer öfkeliler gazetenin önünde toplanarak Fatih’e tokat yedirten cüretten hesap sorarlar, “olacak şey değildir”. Tefrika alelacele kaldırılır, özürler dilenir, hiddetli kalabalık yatıştırılmaya çalışılır. Geçmiş zaman hezeyanları deyip geçmemeli, her konu konuşulamıyor ve yazılamıyor bu memlekette hâlâ…

Ottomanya’yı (Cadde Yayınları, 2010) okurken düşündüm bunu. Ottomanya, Leman’da, Lombak üreticilerinin dergiden ayrılmasıyla yerine ikame edilen Gatana köşesinde başladı. Hemen her hafta bir karikatür bu meseleye ayrılıyordu. Kitap, bu karikatürlerden yapılmış bir seçme. Tuncay Akgün’ün esprileri ve Kemal Aratan’ın çizgileriyle hayat bulan Ottomanya, Osmanlı tarihinin bir “paradosi” olarak tanımlanabilir. Doksanlı yılların maganda tiplemesiyle sonraki on yılın, bugün kadükleşmiş olan Türk esprisinin harmanlanmasıyla üretildiği de söylenebilir.

Bilindiği üzre ders kitaplarındaki -tarih ve asıl olarak- Osmanlı tarihi, başarı ve muzafferaneliğe dayanarak mufassal ya da geçiştirilerek anlatılır. Hiç bilinmeyen padişahlar, konuşulmayan isim ya da gelişmeler vardır, bu yüzden. Fatih’in İstanbul’u Fethi, Yavuz Sultan Selim’in küpeli resmi, Lale Devri, Abdülhamid ve Jurnalcileri, Yeniçeri İsyanları, Hazerfan, Barbaros, Baltacı ile Katerina, Ulubatlı Hasan, Evliya Çelebi vd ise hemen akla gelen Osmanlı imgeleridir. Günümüz mizah dergileri, bu imgeleri aktüel espri paradigmaları içinde sıklıkla-kısmî revizelerle kullanırlar. Bu paradigmaya “tarih” dendiğinde çeşitli popüler örüntüleri -özellikle nostaljik olanlarını- dahil ettiklerini eklememiz gerekiyor. Böylelikle tarihi çizgi romanlar ve filmler de Osmanlı imgesine-tarih algılamasına teyellenmiştir. Malkoçoğlu’nun Kara Murat’ın düşman prensesleriyle yaşadığı cinsel deneyimler kadar filmlerindeki “trash” hatalar da bu pradigmanının unsurları olurlar. Bir başka ifadeyle filmlerdeki teknik yetersizlik, çekim hataları ya da hikâyenin kendisinde varolan abartılar “komikliğin” doğal referanslarına dönüşürler. Çariçe Katerina ile “durun siz kardeşsiniz” diye yaşlı bir Alperen, Seiko saatli yeniçeri ile Ulubatlı Hasan aynı karede yan yana gelebilirler. Zihin açıcı bulduğum için küçük bir örnek vereceğim: Suat Yalaz’ın çizgi roman kahramanı Karaoğlan serüvende bir kadınla sevişir, işin hitamındaki üst yazı komik olduğunun farkında olmayan bir ciddiyetle yazılmıştır: “Haşad olmuştu kadıncağız”. Çok açık biçimde bu üslup ve zihniyetin mizahı yapılabilir, yapılmalıdır da! Milli methiyecilik, erkek üstünlüğüne dayalı şovenizm ve sonu ırkçılığa varan körlük-mesafesizlik bağlamı değiştirildiğinde komikleşiverir. Üniversite tuvaletine yazılmış bir duvar yazısı hatırlıyorum. Büyük ve kırmızı harflerle “Cevap Türklük” yazılmıştı. Hemen altına küçük harflerle ironik bir başka cevap eklenmişti: “Soru neydi?” Peşisıra yazılan galiz küfür ve salvoları çoğaltan bu ironiydi.

Ottomanya’nın ne anlatmak istediği sırf bu yüzden önemli. Hemen söylemeli, Osmanlı denildiğinde akla gelen klişeler ve klişelere tapan tarihi örüntüleri resmediyor ama onları ya da bu zihniyeti hicvetmiyor Ottomanya. Hatta onları “ihya” anlamında pekiştiriyor… Pek çok karikatürde Osmanlının mahiraneliği, savaşa düşkünlüğü ve “erkek cazibesi” aynen tarih kitaplarında, çizgi romanlarda ya da filmlerde olduğu gibi yineleniyor. Geleneği koruyor, mevcut tartışmalardan bile bile kaçınıyor ya da o anlaşmazlık noktalarını isteyerek dışarıda tutuyor. Karikatürün mutlaka komik olması gerekmiyor elbet ama Ottomanya genel olarak komik olmaması itibarıyla ilginç. Böyle bir derdi yok ve “görsel” bir teşhire odaklanılmış sanki. İyi çizilmiş, görsel olarak güzel tasarlanmış karikatürlerde komikleştirilmiş ayrıntılar ve tarihsel kişilikler izliyoruz ama eleştiri göremiyoruz. Hiciv denebilecek, tarih bağlamında alaşağı edici bir tavır da hissedilmiyor. İstisnalar, yazdıklarımla çelişecek örnekler hiç yok demiyorum velâkin bu hal, kitabın bütününde kendini ekseriyetle varediyor. Sınırlı bir parodi var ve bu, espride değil çizgide kendini belirginleştiriyor. Kara Murat, yine kadınları mest ediyor (!) ama espri, Kara Murat’ın komik çiziminde ya da prensesin erkek düşkünlüğünde betimleniyor. Erkekler dünyasını anlatılmasına karşın, tek bir Osmanlı kadınına ya da Harem esprisine yer verilmemesi, kitaba dâhil edilmemesi bu sebeple şaşırtıcı değil. Doksanlı yılların hınzır genç muhalifleri Akgün ve Aratan’ın bugünkü seçimleriyle hem siyaseten gerilediklerini, hem de zamana yenik düştüklerini düşünüyorum. Kara Davut’un linççi kalabalığına nanik yapmak çok mu zor yoksa?

Bitirirken: kitabın kapak süslemesindeki matbaa işçiliği takdir gerektirecek ölçüde güzel. İçeride ise mükerrer kullanılmış en az üç karikatür var. Keşke kapaktaki kadar özen gösterilseymiş, baskıdan önce birine okutulsaymış...

Birgün Kitap, 3.4.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder